Giriş

23 1 0
                                    

Onu ilk defa üniversite takımı seçmelerinde görmüştüm. Lakers forması giyiyordu. Bu dünyada Lakers forması yakışmayan çok az insan var zaten. Onlardan birini görmedim henüz.
Sahada terör estirmişti. Doğal olarak ilk seçilenlerden biriydi. Ben de fena değildim. Zor da olsa girebilmiştim takıma.
Kumral saçlı, uzun boylu biriydi. Belli ki o da benim gibi yeni girmişti okula.
Seçmeler sırasında gördüğümde ilk düşündüğüm şey o boyla nasıl o kadar çevik olabildiğiydi.
50 kişinin arasında tek dikkatimi çeken kişinin o olması garipti. Ki ben sürekli etraftaki insanları izleyen biriyim.
Ama o gün o sahadaki kimseyi hatırlamıyorum. Seçilenleri bile.

Seçmelerden sonra soyunma odasında sırf onu izleyebilmek için oyalandığımı itiraf etmem gerek.

Vizeler, dersler, antrenman falan derken zaman geçti. Biz Lakerslıyla biraz biraz samimi olduk. İşte antreman sonrası yemek yemeler falan, kısa sohbetler. Bizim fakültede bir mühendislikte okuduğunu, hazırlığı atladığı için kimseyi tanımadığını falan söyledi. Zaten ingilizce bilmek suç gibi üniversitede. Hazırlığı atlamak demek, herkesin birbirini tanıdığı bir ortama sonradan girmek demek. Çünkü 3 5 kişi dışında kimse hazırlığı atlayacak kadar ingilizce bilmez. Aynı zamanda kimse hazırlıkta da ingilizce öğrenmez. Öğrenmiş gibi yapıp, derslerde hocalara yalvarırlar türkçe anlatsın diye.
Neyse işte iki yalnız birbirimizi bulduk, okulda falan birlikte dolaşıyoruz, yemeğe birlikte gidiyoruz. Zaten haftada 4 gün antrenman var.
Ama bir türlü bütün arkadaşlıkların başında olan yalancı samimiyeti geçip kendimiz olamıyoruz.
Sonra bir gün, ilk maçımızdan sonra takımca bir partiye gittik, ilk galibiyetimizi kutlamak için. Yeni gelmişiz ya üniversiteye millete havalı görüneceğiz diye baya içtik. İçerken de "İçki bana hiç etki etmiyor yahu." geyiğini bolca yaptık tabi.
Açıkçası o kafayla nasıl düşünebildik bilmiyorum ama benim kaldığım ev gittiğim kulübe daha yakın olduğu için bana gitmeye karar verdik. Taksiye binmeyi de akıl edebildik yine.
İçeri girdik yalpalayarak. Koltuğu zor da olsa bulup oturduk. Elektriğin varlığını bile unuttuğumuz için, karanlıkta birbirimize bakarak sırıtmaya başladık.
Elini omzuma attı. "Sağ ol." dedi. Oma doğru döndüm aramızda pek mesafe yoktu zaten, burun buruna geldik. "Niye ki?" dedim.
Bir süre bekledim ona bakarak. Bana uzun zaman geçmiş gibi gelse de ne kadar süre geçtiğinden emin değilim. Tam umudumu kesip önüme dönecekken, iyice yaklaştı bana. Ne olduğunu anladığımda çoktan öpüşmeye başlamıştık.
Sonra bi anda geri çekildi ve ikimiz aynı anda kahkaha atmaya başladık. Bir süre sonra neye ne zaman gülmeye başladığımızı unutmaya başladığımızda, olduğumuz yerde sızıp kalmışız.

Işıklar KapanıncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin