Uzun ve herkesin birbirine laf soktuğu bir yolculuğa rağmen tekrar evde olmak iyi hissettiriyordu.
Kerem'in beni kaçırmasının üstünden 3-4 gün geçmiş olmasına rağmen bana sanki aylar olmuş gibi gelmesi aileme ne söyleyeceğim konusunda beni çok endişelendirmişti ama Görkem babasıyla konuştuğunu ve olayları anlattığını, Vural Bey'in de babama ve anneme okuldaki geleneklerden biri olarak aniden planlanan gezilerle ilgili bir şeyler uydurduğunu söylemişti.
Her ne kadar kimseye haber vermeden ortadan kaybolmam çok saçma gelse de babamın, Görkem'in babasına çok güvendiğini anlamıştım.
Sonunda eve adım attığımda annemi görmemle ona sıkı sıkı sarıldım. Gerçekten de çok özlemiştim.
"Ooo Öykü Hanım, beni bu kadar özleyeceğini bilseydim seni daha önceden böyle gezilere yollardım."
Gülümseyerek çekildiğimde normal halimde nasıl davranırsam öyle davranarak ve Görkem'den aldığım gezi detaylarını kafamda kurarak anneme anlattım. Paris'te olduğumu uydurmayı düşünmüştüm ama orada kullandığımız pasaport sahte olduğu için ve kendi pasaportumun üstüne işlenmediği için yalanımın çıkacağını fark ederek vazgeçtim.
Vural Bey'in babamı ikna ettiğini kendi gözlerimle görünce daha da rahatladıktan sonra odama çekildim. Aileme yalan söylemek benlik bir şey olmasa da böyle daha iyi olduğunu biliyordum. Telefonuma gelen mesaj sesiyle daldığım düşüncelerden arındım.
Kimden : Görkem
Nasılsın?Geldiğimden beri Görkem'le konuşmaya pek fırsatım olmamıştı. Arada olan konuşmalarımızda da Görkem sürekli kendini suçlayarak kaçırılmama sebep olduğundan çok pişman olduğunu söylediğinde kendi de suçum da olduğunu söylesem de bir türlü ikna edememiştim.
Kime : Görkem
İyi sen?Çok beklemeden mesaj gelmişti.
Kimden: Görkem
İyi. Nasıl olduğunu merak etmiştim de sorayım dedim. Yarın görüşürüz, iyi geceler.Kime : Görkem
İyi geceler, Görkem.Günün yorgunluğuyla kafamı yastığa koyduğum gibi uykuya dalmıştım. Sabah kalktığımda mutfaktan gelen kokular gülümsememi sağladı. İnsan güzel şeyleri her gün yaşadığında değerini bilmiyor, ancak kaybedince anlıyordu. Gerilerek yataktan kalktığımda tekli koltuğun üstünde gördüğüm poşetler uykumu tamamen açmıştı. Yoksa bunlar düşündüğüm şeyler mi?
Uçarak tekli koltuğa ulaştığımda Paris'ten aldığım her şeyi karşımda görünce fazlasıyla duyguladım. Sonuçta çok uzun süre ayrı kalmıştık (bir gün falan) ve bu hasret benim için dayanılmaz olmuştu. Duygusal anlarımın sonuna geldiğimde poşetlerin yanında duran notu yeni fark etmiştim.
"Aujourd'hui, habille-toi comme si tu allais rencontrer ton pire ennemi."
Coco Chanel'in bir sözü yazıyordu. "Dress like you're going to meet your worst enemy today."
Yani "Bugün en büyük düşmanınla buluşacak gibi giyin."
Fırat'ın deyişiyle "ocağına incir ağacı dikmem" üzerine bana hala kızgın olduğunu biliyordum ama en büyük düşmanı olduğumu da sanmıyordum.
Omzumu silkerek belki de sırf Fransızca bir şeyler yazıyım diyerekten sallamıştır diye düşünüp üstünde durmadım. Ama Gabriel haklıydı, her gün böyle giyinmeliydim belki de. En büyük düşmanımla ne zaman tanışacağım belli olmaz sonuçta.Bu gazla Chanel poşetini açıp siyah elbiseyi içinden çıkardım. Huzur içinde yat, Coco.
Bu sefer elbiseyi spor ayakkabıyla giymek yerine hafif topuklu bir ayakkabıyla giydim. Parfüm sıktıktan sonra merdivenlerden indiğimde annemle babamın şok içindeki bakışları üzerimdeydi. Annem eline büyük bir bıçak alarak bana doğrulttu.
"S-sen kimsin ve kızımıza ne yaptın çabuk söyle?"
Gülerek masaya oturduğumda bakışlarının hala üstümde olduğunu hissedebiliyordum.
"Herkes değişir anneciğim, sonsuza kadar spor ayakkabı-elbise kombini yapacak halim yoktu ya."
Şüphe içinde bana bakarken elbisemi süzdü.
"Elbisen yeni mi tatlım?"
Çatal elimde donakalırken buna nasıl bir açıklama yapacağımı düşünüyordum.
"Iı şey evet gezideyken almıştım." Diyerek tatlı bi şekilde gülümsedim. Konunun geçmesini ya da hızlıca gitmeyi umarak çılgınca tabağıma gömülmüşken babamın sorusuyla kahvaltı boğazımda kaldı.
"Yaa, kredi kartında da hiç harcama yapılmış gibi görünmüyor kızım."
Biraz öksürdükten sonra derin bir nefes aldığımda annem de bana su getirdi.
"Yavaş ye evladım bir yere kaçmıyor kahvaltın."
"Teşekkürler anneciğim." Dedikten sonra babama döndüm.
"Para biriktiriyorum babacığım başka harcama yapıcak bir yerim de olmadığı için elbise almaya karar verdim."
Babam hafifçe "hımm" sesi çıkardıktan sonra gazetesine döndü. Ben de çapraz sorgudan kaçmak için hızlıca yerimden kalktım.
"Eline sağlık anne ben kaçtım geç kalmayayım. Görüşürüüz."
İkisini de öptükten sonra koşar adım evden çıktım. Gezide olmadığımı mı anlamışlardı yoksa ben mi şüphelendirmiştim? Kafam karışık bir şekilde servise bindiğimde Irmak'ı görmeyi beklerken üç durak sonra kimseyi almadan geçen servisle ikinci hayalkırıklığımı yaşadım. Hasta olabileceğini düşünerek iyi olup olmadığını soran bir mesaj attım, okula geldiğimde hiçbir şey değişmemişti. Vural Bey yalanımızın bütünlüğü açısından okuldakilere de bir gezide olduğumuzu söylemişti ama sorun gezide sadece benim, Görkem'in ve Deniz'in olmasıydı. Yalanımız pamuk ipliğine bağlı olduğu için her soruda iyice batabileceğimiz gerçeğiyle kimseyle konuşmama kararı aldım.
Okulun bahçesinde duyulan motor sesiyle herkes gözlerini siyah motora çevirirken ben ayak parmaklarımı teğet geçip önümde durmasıyla irkilmiştim.
Kaskını çıkardığında karşımda Kerem'i görmemle gözlerim irileşti. Kafasını yana yatırıp çapkın olmaya ekstra özen gösteren bakışlarını atarken kaşlarımı çattım.
"Kerem?"
Motordan inip kulağıma doğru yaklaştı.
"En büyük düşmanınla tanış güzelim. Tahtını sarsmaya geldim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet Ailesi
Genç KurguYeni okulundaki tuhaf sistemle kendini taht kavgalarının arasında bulan Öykü'nün başı bir de onunla hiç alakası olmayan bir aile meselesiyle belaya girmiştir. Tüm bu problemlerden kurtulmaya çalışırken bir yandan da kendiyle olan savaşında galip olm...