Arkadaşlar biliyorsunuz haftaiçi bölüm yazmıyorum ama yazdığım bölüm çok kısa oldu o yüzden yazayım dedim. :))) Ayrıca multimedia'daki müzikle okumanızı tavsiye ederim :) He bir şey daha var :D multimedia'da sırayla (sol taraftan) Kevin , Joe ve Nicholas var :)
''Babamın bu yaptığınız iyilikten haberi olucaktır Bay George. Emin olabilirsiniz'' dedim ve odadan çıktım. Tam odadan çıktığımda kapının önünde beni bekleyen Kevin ve nişanlısı Danielle ile karşılaştım Denielle beni görünce hemen yanıma geldi ve ''Ahh!! Destiny neler oldu?'' diye sordu. Cevap olarak ''Bir şey olmadı ya Robin diye bir salağa çarptım yanlışlıkla, sonra birden sinirlendi Nicholas'ı dövdü işte'' diye uzunca bir cümle kurdum ve ardından derin bir nefes aldım.
Danielle ''Eee ? yani okuldan atılmadımı ?'' diye sordu bende ''Hayır uzaklaştırma aldı'' dedim ''Yalnız bu konuyu baban duyarsa yaşatmaz o Robin denen kıç kafalısını!'' dedi. Konuşarak sınıfa doğru ilerlerken derse girmek istemediğimi farkettim ve Kevin'a dönüp ''Siz hastaneye gidecektiniz değilmi ?'' ''Evet hastaneye gidicez.'' dedi ardından ''O zaman bende geliyorum'' diye cevap verdim. Hiç karşı çıkmadan kolumdan tuttu ve dışarı çıktık.
***
Odadan içeri girdiğimde Nicholas'ın dağılmış suratını görmüştüm gerçekten mide bulandırıcı gözüküyordu kusmamak için kendimi tuttum ve yanına yaklaştım elini tuttum ve ''Seni seviyorum'' dedim umutla cevap beklerken hemşire ''Şuan konuşmaması gerekiyor. Çenesi iyi durumda değil'' dedi anladığımı belli ederek başımı salladım hemşire kadın ise küçük bir tebessümle bana karşılık verdi. Tam öylece durmuş Nicholas'ı izlerken telefonumun sesiyle irkildim hemen ceketimin cebinden çıkardım arayan kişiye baktığımda babam olduğunu gördüm hiç bekletmeden hemen açtım ''Efendim babacığım'' dedim babam telaşlı ve sinirli bir şekilde ''Kızım okulda neler oldu? Neden beni aramadın'' dedi ''Baba hiç zamanım olmadı yaa şuan hastanedeyiz'' dedim babam ''Tamam Nicholas'ın babasıyla beraber yoldayız'' dedi ve kapattı.
Hemen yerimden doğruldum ve odadakilere ''Benim lavaboya gitmem lazım'' dedim ve odadan çıktım lavabonun yerini sormayı unuttuğumda hemşire beni kurtardı ve ''Sol tarafta'' diye arkamdan seslendi duymamış gibi yapıp yürümeye devam ettim koridorun sonundan hemen sola döndüm lavabonun kapılarını görünce mutlululukla gülümsedim.
Hemen kızlar tuvaletine girdim ve aynada makyajımı tazeleyip saçımı düzelttim tam çıkmak için kapıya döndüğümde Robin'i gördüm. Tanrım! Hazır hastanedeyken gözlerime baktırmam lazım bu o olamaz! diye düşündüm ve geriye bir adım attım Robin gittikçe bana yaklaşıyordu bende o her yaklaştığında dahada uzaklaşıyordum bileklerimden tuttuğunda ''Bırak beni! Kıç kafalı'' diye bağırıp suratına tükürdüm aniden suratını yana çevirdi bir eliyle yüzünü temizledi ve bana döndü şuan bir mucize olması ve dövmemesi için dua ediyordum. Bileğimi iyice sıktı ve beni çekiştirmeye başladı dışarı çıktığımızda kendimi simsiyah bir Audi R8'in içinde buldum. Tam arabadan atlamak için hazırlanırken Robin'in çoktan arabayı çalıştırdığını gördüm. Omzundan tuttum ve bağırmaya başladım ''Sen ne yaptığını sanıyorsun aptal kıç kafalı öküz hayvan! benim kim olduğumu biliyormusun sen!'' dedim hiç cevap vermeden arabayı sürmeye devam ediyordu ''Senin benimle derdin ne!!'' diye söylenmeye devam ettim ben bağırdıkça o dahada sinirleniyordu ve daha fazla gaza basıyordu. ''Yavaşla !'' diye çığlık attım daha fazla gaza basmıştı ve bilmediğim bir yola girmişti büyük ihtimalle ormana doğru sürüyordu buraya 1-2 kere gelmiştim hatırladığım kadarıyla bu yolun sonu kapalıydı ve ağaçlar vardı. Ne! ben ne diyordum! öldürücekti, hem kendisini hem beni! suskunluğumu bozdum ve yine bağırmaya başladım ''Sen bizi öldürecekmisin!'' gazı köklemişti resmen.
Arabanın hızı beni çok korkutan bir seviyeye ulaştığımda başımı eğdim ağlamaya başladım ve hıçkırıklarımın arasından ''Robin lütfen yapma'' dedim cümlemin ardından kafamı koltuğa vurmamla durduğumuzu anladım Robin bana döndü ve öylece bakakaldı böylesine bir piskopat nasıl bu kadar masum görünebiliyordu.