Babamın gazetesini elime aldım. Gazete yırtık ve yıpranmıştı. Her gün eve sarhoş geldiği için eline ne gelse bir yerlere fırlatır, parçalardı. Bu gazete de babamın bir kurbanıydı. Gazetenin yırtılmış bir kenarında Şişli'de bu günlerde çok büyük fırtınalar oduğu, bugün de yine bir fırtına olduğu yazıyordu. Yazının yanında bir fotoğraf vardı, bu fotoğrafta bir ağaç yıkılmıştı ve etrafında bir sürü polis vardı. Fotoğrafa iyice baktığımda ağacın bir arabanın ustune devrildiğini gördüm. Bu araba babamın arabasına benziyordu... Yoksa o muydu?! Bunları düşünürken mutfaktan bir ses geldi.
"BURAK!!"
"Efendim baba?"
"HEMEN BURAYA GEL!!"
Yerden kalkıp mutfağa doğru yöneldim. Babam çok sinirliydi.
"Sana çok kötü haberlerim var. Abin olacak it, arabayı kaçırıp bir ağacın altında kalmış. Nereye kaçtı dersen, Şişli'ye gitmiş. Hayır, hiç mi gazete okumuyor bu oğlan? Benim gibi her gün gazete okusaydı simdi Şişli'de fırtına olduğunu bilirdi. Şimdi böyle gebersin."
Evet, gerçekten de bizim arabaymış o. Abimin ölmesine hiç üzülmeyen babam, içkisinden bir yudum daha aldı.
Akşam olduğunda, bende kaçma planları içerisindeydim. Abim gibi ölürsem de kurtulmuş olurum. Asıl bu hayatta kalanların canı acıyor zaten.
Uykum gelmişti. Yatağa yatıp annemi düşünmeye başladım. Annem bu saatlerde odama gelir, yanağımı öper ve "iyi geceler" diyip giderdi. Sırf aç kalmayalım diye gece gündüz çalışırdı. Babam ise onun tüm parasını içkiye harcardı. Liseye başladığımda ise annem yanağımı öpmezdi, çünkü ben artık büyümüştüm. Ama artık onu çok özlüyorum.
Gece yarısı nedense uyandım. Susadığımı anladım ve mutfağa gittim. Babam hâlâ sarhoştu. Beni görünce birden bira şişesini duvara fırlattı. Bira şişesinin kırıkları duvardan gözümün tam kenarına geldi. Eğer gözüme gelseydi kör olabilirdim! Bu babamın umrunda bile değildi! Gözümün kenarındaki küçük kırık parçayı yere fırlatıp, "YETER!!" diyerek kalktım. Artık evden kaçacaktım. Hemen dışarıya koştum. Arkama baktığımda ise babamın benim peşimden geldiğini gördüm. Ama bu delilik! Yinede babam arkamdan koşuyordu. Bir çıkmaz sokağa girdim, ve babama bağırdım.
"Yeter artık! Bu evde bana yaptıklarına dayanamıyorum artık! Gidicem bu evden! Bırak peşimi!!"
Babamın gözünden birkaç damla gözyaşı aktığını gördüm. Resmen ağlıyordu. O an resmen kalbim acıdı, resmen babam için üzülmüştüm. Babam ağlayarak, "Özür dilerim!" diye bağırmıştı. Ne olduğunu anlamadım. Bana doğru yaklaştı. "Gitme" dedi. Sanki o an kalbim sökülüyormuş gibi bir his vardı içimde. Aniden babam yere serildi. Kanlar akıyordu sırtından. Babama doğru koştum. Bir gölge kaçtı ordan. Babamın katiliydi o. Babamı sırtından bıçaklayıp kaçmıştı. Ben ise hiçbir şey yapamamıştım. Sadece ağlıyordum. Kalbim bunu yediremiyordu kendine. Babamı seviyordum aslında, ama kalbim ağlamamın sebebinin kimsesiz kalmam olduğunu düşünüyordu. Ağlamam kesilmedi. Gözlerimden sel akıyordu sanki. Evet, babam ölmüştü. Sırtındaki bıçak darbeleri çok fazlaydı.
Kendime geldiğimde hastanenin koridorları ürkütücü bir sessizliğe gömülmüştü. Doktor odadan çıktı, bana baktı.
"Maalesef..."
"Biliyorum. Öldü."
"Birazdan morka götüreceğiz. Cenazeyi ne zaman yapacaksınız?"
"Bilmiyorum"
Doktora cenazeyi yapmadan kaçacağım diyemezdim. Doktor bana baktı, ve yeniden konuştu.
"Kimsen yok mu senin? Galiba yok..." dedi doktor yüzüme bakarak. "O zaman yetimhane için belgeleri alıp geliyim ben."
Odasına doğru yöneldi. Ben ise babamın yattığı odaya girdim. Odadan babamın ceketindeki evin anahtarını aldım. Sadece bir anahtar yoktu elimde, çelik halkaya bağlı 3 tane anahtar vardı. Çıktığımda ise bir anahtarın evinizdeki kapılara ait olmadığını anlamıştım. Bir anahtar çelik kapıyı açıyordu, bir anahtar da balkon kapısını açıyordu. Biri ise... Bu anahtar niçin var? Çok fazla sorgulamadan eve gittim.
İlk olarak, eğer yetimhane için falan gelirlerse diye raflarda gözükecek bir yere not bıraktım.
"Ben abimin cenazesi için Şişli'ye gidiyorum."
Ya da yerimi bildirmesem mi? Neyse, zaten eve giremezler ki. Sonra bir sırt çantası aldım ve içine kıyafetlerimi koydum. Artık gitmeye hazırdım. Tam dışarı çıkacakken 3. anahtar aklıma geldi. Acaba ne içindi? Babamın yattığı odaya gittim ve odayı aramaya başladım. Küçük bir sandık buldum dolabında. Bu anahtar tam da bu sandığı açıyordu. Sandığı açtığımda ise karşımda bir tomar para buldum. Hiç sorgulamadan çantaya attım. Babamın hiçbir şeyini sorgulamak istemiyorum, çünkü bu gereksiz bir şey.
Evden çıktığımda ise Şişli'ye nasıl gideceğini düşünüyordum. Elime azıcık para aldım ve otogara gittim. Hemen otobüse binip Şişli'nin yolunu tuttum. Otobüste yanıma bir kız oturdu. Benden daha büyük duruyordu, daha doğrusu ben bu vitaminsiz görüntümle ondan daha küçük duruyordum.