Simsiyah gece de, yıldızların aydınlattığı yolda gece kadar siyah bir impala duruyordu. İçinde ise zorlukla nefes alan iki beden, ürkekçe titreyen bir Luhan ve ne yaptığından emin olmayan bir Kris. Tereddütlü ve gerçekten kafası karışmış. Yabancı olduğu duygular bunlar. Gerçekten çok yabancı ve farklı.
Ah hadi ama o hiç tereddüt etmezdi ki.
O güzel pembe, yumuşacık dudakları öperken boş veremiyordu hiç bir şeyi. Şuan olmakta olan herşeyin, ne yaptıklarının , nasıl bir halde olduğunun farkındaydı. Ama yine de bu güzel duyguya dur diyemiyordu.Luhan ise zaten uzun zamandır istediği şeye kavuşmuştu. Yani durumundan hiç de şikayetçi değildi. Kris in altında, onun dudaklarının hissiyatında gayet güzel gidiyordu herşey ona göre.
Ne şuan onu arayan babası, nede sinir küpü bir kötü adam.
Kollarını Kris in boynuna doladığı anda arabanın içinde yankılanan o şiddetli sarsıntı ve üzerilerine bir toz bulutu gibi yağan cam parçaları ikiliyi ayıran en büyük etkendi.Öylesine hızlı ve korku dolu ayrılmıştı ki Luhan Kris in dudaklarından cool tarafı olan ve sakin kalan Kris ı bile bir anlık sekteye uğratmıştı. Dudakları şişmiş ve kıpkırmızı bir şekilde, gözlerini kocaman açarak etrafta olup bitenlere bakıyordu.
Tam o esnada kendi tarafında ki kapının açılıp, iri bir kol tarafından dışarıya çekilmesi bir oldu. O kadar hızlı ve aniydi ki herşey, Luhan şok olmuştu.
Kolunu tutan adam birkaç adım attıktan sonra Luhan ı bir hışımla Usta yere savurdu ve diz üstü düşmesine sebep oldu.Hemde pırıl pırıl parlayan bir çift siyah ayakkabının sahibinin önüne. Yani bay Park 'ın.
Luhan avuçları yerde, dizleri asfalta dayalı bir şekilde o kasılmış ve meraklı yüzünü yukarı kaldırıp, önünde ki bedene baktı.Bay Park yüzünde hiç de hoş olmayan bir gülümseme ile kendisini izliyordu. Hemde pür dikkat.
Luhan ise o anda başka bir şey düşünüyordu. 'aynı babam gibi'
Hafif kırlaşmış saçları, yüzünde yaşını belli eden çizgileri, kahve gözleri ve heybetli duruşu babasını hatırlatmıştı kim bilir.
Babasını hatırlayınca yüzünde oluşan duygusal gülümsemesi ile Bay Park a bakarak doğrulmaya çalıştı aynı anda da konuşmaya yeltenmişti :"Ben Luhan bayım. Lu ve Han. Siz kimsiniz? Aynı babama benzi---" cümlesini bile tamamlayamadan o güzel yumuşak saçlarına dolanan parmaklarla acı içinde nefes aldı. Henüz tam olarak ayağa bile kalkamamıştı ki.
Bay Park avucunda ki saçları iyice sıkıp, kendisine doğru asıldı ve Luhan ın kulağına hiç duymayı istemeyeceği cümleleri fısıldadı :
"Memnun oldum Luhan. Bende kendimi tanıtayım. Ben azrailin" dedi ve büyük bir kahkaha bıraktı karanlığa doğru. İşte o anda Luhan ın gözlerinden korku geçti belki de.
Saçları adamın elindeyken göz ucu ile etrafa baktı ve gerçek tam o anda gözlerinin önüne serildi. Yakalanmışlardı.
Etraflarında en az beş tane araba ve etraflarında toplam belki yirmi tane adam. Luhan tam o anda Tao yu gördü. Aralarında belki de beş adım ya var, yada yoktu.
Tao yu görünce aklına asıl merak etmesi gereken kişi geldi ve hızla bakışları kendi araçlarının olduğu yere kaydı. İşte o anda iki göz bir birleri ile buluştu. Luhan o anda rahatlaması gerekirken iyice buz kesti belki de. Çünkü şuan gözlerinin ta ev içine baktığı adamı tanımıyordu.
Sahi kimdi bu adam? Bu adam kendini kaçıran, onu sahiplenen, azda olsa seven adam değildi. İlk görüşte aşık olduğu, kayıtsız şartsız güvendiği adam hiç değildi. Bu adamı tanımıyordu Luhan. Hayır hiç tanımıyordu. Bu adam onun 'çocuk kaçıran bayı' değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ KENDİME KAÇIRDIM
FanfictionKoltuğunda ki yaşlı adam elinde ki belgeleri hırsla yere fırlattı ve karşısında ki uzun boylu gence tıslarcasına emretti; '' 'O' nun en değerlisini kaçıracaksın Kris. Kaçıracaksın ve ben Xiu' yu dize getireceğim.Benim planlarımı mahvetmenin ne de...