Odaya çıktım ve çantamı yatağa koyup kendimi direk banyoya attım. Hızlı ve sıcak bir duş alıp havluya sarınıp aynaya dikkatle baktım. Gözlerim kıpkırmızı olmuş ve göz kapaklarım şişmişti. Yüzüm eski rengine dönse de hala kırmızılıklar vardı. Ne kadar uzun zamandır ağlamıyordum ben? Vücudumun buna tepkisi kötü olmuştu.
İçeri girip yatağa uzandım. Tavana gözlerimi diktim ve boş boş bakmaya başladım. Bugün nasıl bir gündü böyle. Tahmin ettiğimden de kötüydü. O okula nasıl geri dönecektim ki ben? O kadar insan özelimi birkaç dakika içinde öğrenmişti. Hem de en iğrenç yolla. O salak çocuk niye durduk yere bana karışmıştı? Bu saçma bir soruydu aslında. Sadece birkaç dakika eğlenmek için beni seçmişlerdi,anlamak zor değildi.
Kapı açıldığında kafamı kaldırıp oturur pozisyon aldım. Melis içeri, sırtında çantası bitkin bir halde girdi. Beni gördü ve koşarak yanıma geldi.
‘’ Ahh canım benim’’ dedi ve sarıldı. Bunu bekliyordum aslında, bana acıyacaktı tabi ki. Bir şey dememe fırsat vermeden konuşmaya başladı.
‘’ Seni yalnız bırakmamalıydık. Ne kadar salağız biz,daha okulun ilk gününden Burak’ın sana karışabileceğini tahmin etmemiştim ki. Salak zengin piçi işte. Ama öyle bir tokat atmışsın ki herkes bunu konuşuyor. Sen çıktıktan sonra her tarafı aradım, telefon numaranı almayı unutmuşum o yüzden ulaşamadım sana’’ dedi ve gerçekten üzgün görünen yüzüyle bana baktı.
‘‘Eski okulumda asla böyle şeyler olmazdı.Bir insan nasıl bu kadar acımasız olabilir,ben o çocuğa ne yaptım ki?’’ dedim ve gözlerimin tekrar dolmaya başladığını fark edip sustum.
Burukça gülümseyip ayağa kalkıp dolabına doğru ilerledi. Üstündeki kumaş ceketi çıkartıp mavi bir kazak giydi.
‘’Yolu nasıl buldun sen?’’ diye sordu.
‘’Aslında kaybolmuştum. Tuna diye bir çocuk sağ olsun beni kapıya kadar getirdi’’ dedim telefonun kilidiyle oynamaya başladım.Kafasını şaşkınca geri attı ve bana merakla bana baktı.
‘’Tuna mı? Kim ki bu tuna?’’ diye sordu. Aslında bende Tuna’nın kim olduğunu tam bilmiyordum. Tepki vermedim.
Birden hatırlamış gibi elini salladı.
‘’Hııı ,yeşil gözlü kumral bir çocuk mu bu Tuna? Hani böyle serseri tipli bir şey’’ dedi ve yatağıma gelip oturdu. Bir an tanıma uyup uymadığını düşündüm .
‘’Evet aslında öyle bir şeydi. Sen nerden tanıyorsun ki?’’ diye merakla sordum.
‘’Ya aslında öyle şahsen tanımam da genelde kime sorsan bilir. Eskiden bizim okuldaydı burslu falanda değildi. Gayet popüler,sevilen bir çocuktu.Ama birden bire okulu bıraktı. Duyduğuma göre evi de terk etmiş. Nerede kaldığını,niye evi terk edip okulu bıraktığını kimse bilmiyor ama.’’ dedi ve kafamın iyice karışmasını sağladı.
Tuna bana anlayışlı ,iyi aile çocuğu gibi gelmişti. Acaba niye okulu bırakmıştı..
Ben bu düşüncelerle boğuşurken Melis tekrardan konuşmaya başladı.
‘’ Neyse Besna üzme kendini,bu okulda her şey çok çabuk unutulur. Eğer senin tarzınla dalga geçtilerse bizde onlara şaşıracakları bir Besna yaratırız. Cumartesi gününü BESNAYI TEKRARDAN YARAT GÜNÜ ilan ediyorum itiraz istemem’’ dedi ve güldü. Aslında fena olmazdı. Sonuçta alışveriş yapmam gerekiyordu . Birde Melis’le olması kulağa güzel geliyordu.
‘’Tabii benim de çok hoşuma gider’’ dedim ve gülümsedim.Melis de gülümseyip banyoya girdi.Bu muhabbette burada kapanmıştı işte.
Günün geri kalanı sakin geçmişti. Odadan akşam yemeği için bile çıkmamıştım. Yemekhane yediğim pilav mideme oturmuştu malum. Canım bir şey yemek istemiyordu. Erkenden, yorgunluk ve kırgınlıkla uyudum o akşam.
…
Ertesi gün yine aynı saatte kalktık ve isteksizce hazırlandım. Bugün cumaydı yani buda demek oluyordu ki eğer bugünü de sınıftan çıkmadan rahatça atlatırsam 2 günlük tatil beni bekliyordu. Çok zor olmamalıydı.
Okul servisine bindik ve Melis kulaklıklarını takıp müzik dinlemeye başladı. Benim ise içim içimi yiyordu. Şimdi gidip herkesle yüzleşmek zorundaydım. Herkesin iğneleyici bakışlarını şimdiden hisseder gibiydim.
Okula vardığımızda etrafa bakındım. Kimsecikler yoktu. Servis erken getiriyordu. Bu güzel bir şeydi. Direk sınıfa yürüdüm ve yerime oturdum. Önde oturan kızlar bana bakıp bir şeyler fısıldadılar. Günaydın dedim ama cevap alamadım. Gülümsemeyi bile denememişlerdi.
Bende pes edip Barkını beklemeye başladım. Sıkıntıdan tuş kilidine eziyet ederken, sıraya fırlatılan kitap sesleriyle hayal alemimden uyandım. Kafamı kaldırdığımda barkının sırıtan yüzünü gördüm.
‘’Günaydın tokatçı‘’ dedi ve yanıma oturdu. Nefesimi sesli bir şekilde dışarı bırakıp
‘’Günaydın geveze arkadaşım’’ dedim ve ona doğru döndüm. Barkınla yeni tanışmama rağmen bana yakın geliyordu. Belki birazda Savaş abim gibi..
‘’ Bakıyorum sinirlerin hala tepende. Burak gibi birine tokat atıp hıncını alamadın mı sen? Ama sonuna kadar da haklısın,dalga geçmiyorum bak’’ dedi ve ciddileşti.
‘’Sizin bu Burak diye abarttığınız çocuğun gücü ne gerçekten? Karanlıkta mı görebiliyor’’ diye bıkkınlıkla kafamı elime yaslayıp sordum.
Tiz kahkasını attı.
‘’Aslında öyle bir güce ihtiyacı yok. Doğuştan şanslı olanlardan. Ailesi sayesinde hep diğer öğrencilerden üstün olmuş.Bu okula geldiğinde de hiç eziklik çekmemiş. Hatta 12.sınıflarla takılıyormuş falan. Tabi iş böyle olunca çevresi genişledi ve kendince sana dün yemekhanede yaptığı şeyin gücünü buldu’’ dedi ve yüzünü buruşturdu.
‘’Ben çıktıktan sonra bir şey oldu mu?’’ diye korka korka sordum.
‘’ Aslında sen çıktıktan sonra birkaç dakika kimse bir şey diyemedi. Herkes susmuş Burak’a bakıyordu. Sonra Burak birden ‘’Kendini ne sanıyor bu kız böyle’’ diye kükredi. Herkes dağıldı. Yani sen gittin olayda bitti’’ diye sanki önemsizmiş gibi konuştu.
‘’Fazla ileri gitmeseydi asla tokat atmazdım. Hakkımda konuşması pek kırmazdı ama işte’’ deyip omuz silktim.Kaşlarını kaldırıp inanmazcasına baktı. Kafamı çevirip önüme döndüm. Kimseyi inandırmak zorunda değildim.
Öğlen yemeği zili çaldığında Melis sağ olsun beni yalnız bırakmadı ve sınıfa geldi. Yemekhaneye gitmek zorunda olduğumuzu hatırlattı. Hayatımın sonuna kadar kaçamayacağımı anlayıp sınıftan çıktım. Yemekhane kapısına doğru yaklaştım ve derin bir nefes alıp içeri girdim. Dikkat çekmemiştim başlarda herkes kendi derdindeydi ama sonradan birbirlerine fısıldayan kızlar sayesinde herkes bana döner olmuştu. Burak denilen çocukta ordaydı. Masanın üstünde otururken gözleri beni buldu ve birden ayağa kalktı. Yüzünde bir ifadesizlik vardı ve bize doğru geliyordu. Başlarda bana bakmıyordu ama bir süre sonra bakışlarını arkamdan bana doğru çevirdi.
Tüm yemekhane bir anda sessizleşmişti. Herkes Burak’ın hamlesini bekliyordu. Sadece bakıyordu, boş boş bakıyordu. Aramızda iki adım kalacak mesafeye geldi ve durdu.
Aniden ağzımın açık kalmasını sağlayacak şekilde önümde diz çöktü ve kafasını kaldırdı. Eline baktığımda elini yumruk yapıp sıktığını fark ettim.Bir kaç saniye sonra konuşmaya başladı.
‘’Dün yaptığım hayvanlıktan dolayı özür dilerim, ileri gittim. Tam bir gerizekalıyım ,üzgünüm’’ dedi ve ben dahil herkesin kaşları havaya kalktı ,arkadan fısıltılar yükseldi. Bir şey dememi bekliyorcasına bakıyordu. Şaşkınlığımdan biraz olsun sıyrılıp konuşmaya başladım.Bir anda gelen özgüvenle ağzımı açtım.
‘’Gerizekalıyım kısmında gerçekten haklısın’’ deyip hafifçe gülümsedi. Bu sözüm Melis dahil çoğu kişinin kıkırdamasını sağlamıştı.
Gözlerini benden ayırıp sinirle arkama doğru baktı ve ayağa kalktı. Hızla yemekhaneden çıktı ve arkasından birkaç kuyruğu da onu takip etti.
İstemsizce Burak’ın niye arkama bakıp konuştuğunu anlamak için yavaşça arkamı döndüm ve ikinci bir şokla daha karşılaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESNA
ChickLit"Burs" Fransızca kökenli, 4 harfli ve dilimize yakın yıllarda girmiş yabancı bir kelime. Ne kadar masum ve basit duruyor değil mi? Ama şöyle bir sorunumuz var ki, eğer bu kelimeyi basite indirger 'aman be ne varmış bir burst...