"Nurgül, uyan artık canım. Akşam oldu neredeyse."
Gözlerimi açtım, sanki günlerce uyumayıp yarım saatlik bir uykuyla uyanırmışçasına.
Deminki sözlerin sahibi, bir eliyle saçlarımı okşayan İlknur Abla'ydı. Boş bakışlarım ile içten bir gülümseme göndermeye ve yatakta doğrulmaya çalıştım.
"Kıyafetlerin buradalar canım. Giyersin" dedi sandalyenin üzerindeki katlanmış kıyafetleri gösterek.
Üzerimdeki elbiseleri daha bu sabah giymiştim ve kirletmemiştim ki... Sürekli olarak kıyafet değiştirmem mi gerekiyordu acaba bu evde. Cevapları ne kadar merak etsemde sorularımı sormak istemiyordum. Sorgulamaya değil okumaya gelmiştim ve onlar ne isterse kabul edip okuluma bakacaktım. Ayrıca burada kalıyorsam nedenleri ne olursa olsun kurallara uymam gerekliydi. Bu yüzden başımı sallamakla yetindim.
"Üzerini değiştirdikten sonra aşağı inersin. Bu akşam yemeğini masada yiyeceksin."
İlknur Ablanın sözlerini duyar duymaz gözümün önüne Nuran Hanımın yüzü geldi ve bu görüntü bile içimi titretmeye yetiyordu. Sonra aklıma kurtarıcım, Cevdet Bey Dede'nin gelmesiyle birlikte biraz önce titreyen içime umut doğdu. O'nun varlığı bile mutluluk veriyordu bana. Dedem yanımda yokken dedem gibi hissediyordum. Acaba gelmiş miydi?
"Cevdet Bey dede geldi mi abla?"
Gülümseyerek "Aradılar, yoldalarmış. Sen giyinene kadar gelirler sanırım." dedi.
Bende aynı içtenlikle gülümseyerek üzerimi değiştirmeye koyuldum. İlknur Ablaysa benim kalktığım yatağa doğru eğilip düzeltmeye çalışıyordu. Aman Allah'ım, nasıl da unutmuştum düzeltmeyi? Çok mahcup olmuştum.
"Ben... Ben düzeltecektim abla. Bırak lütfen... " dedim ellerini tutarak.
Birdenbire yüzü ciddileşti ve ellerimi kendininkilerden uzaklaştırarak "Asıl sen bırakta işimi yapayım." dedi. Sesi de yüzü gibi ciddiydi. Gözlerim büyürken ellerimi çektim ve arkama sakladım.
Onu ilk defa böyle görüyordum. Normalde her zaman gülüyordu ve ben onu bu şekilde tanımıştım. Şimdiyse gayet ciddi ve sertti. Sanki diğer İlknur Abla gitmişti, yerine bambaşka biri gelmişti.
Ardından kocaman bir kahkaha attı. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken konuşmaya başladı. "Ah tatlım benim, nasıl da korktun öyle? Kıyamam sana. Ama gerçekten bu benim işim ve paramı bu işten kazanıyorum. Eğer bu işleri sana yaptırdığım duyulursa azar işitebilirim." dedi.
İşin ciddiyetini anlamam için öyle konuşmuştu demek ki... Ne yalan söyleyeyim gerçekten de kokmuştum. Kendi işimi kendim yapabilirdim. Hem ayrıca ben bu evin sahiplerinden biri değildim ki. Ama benim yüzümden de kimsenin azar işitmesini istemezdim.
Hem azar işitmek demişken, daha önce İhsan Abi de buna benzer bir şeyler söylemişti. Cevdet Bey Dede'nin azarlayacak ya da çalışanını kovacak biri olduğunu düşünmüyordum aslında. Pazara yanıma geldiğinde birlikte kitap okuyorduk, tekerleme söyleme yarışması yapıyorduk. Demek ki kuralları olan biriydi ve kurallarının bozulmasından hiç hoşlanmıyordu. Ama ben yinede birini kovabilecek biri olduğunu düşünmüyordum.
Bir de kurallara uymam gerekiyordu. Bu yüzden ısrar etmeden, yüzüme buruk bir gülümseme yerleştirdim ve başımı olumlu anlamda hafifçe salladım.
İlknur abla odadan çıktıktan bir süre sonra bende hazırlanıp dışarı çıktım. Tam salonda kimseye yakalanmadım derken duyduğum sesin sahibiyle irkilip arkamı döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Bir İyilik Yap
General FictionYeni Bölüm: Pazar Bu kitabı birlikte yazıyoruz. Hem öksüz, hem yetim. Hem çocuk, hem torun. Hem köylü, hem zehir gibi Hem kimsesiz, hem terbiyeli. Hem yoksul, hem karun kadar zengin. Nasıl mı oluyor? Nurgül'ün hayatı bu kitabın içinde.