Ben sana mecburum, bilemezsin.. İçimi seninle ısıtıyorum.
Dönüş yolunda herkes yine oldukça sessizdi. Tek bir kişi dışında..
William ısrarla Grace'nin atına binmek istemiş ve sonunda abilerini ciyaklamalarıyla pes ettirmişti. Grace onu ön tarafına dikkatlice oturturken, bir yandan da dengede durması için tek kolunu karnına dolamıştı. William ise küçük bedeniyle Grace'ye yaslanmış ve ona hiç durmadan bir şeyler anlatıyordu. Grace onun bitmek bilmeyen bu enerjisi karşısında gülümsemeden edemedi.
"Grace sen şeyi biliyor musun?" diye sordu mavi gözlerini Grace'ye doğru çevirerek. Daha sonra da ellerini havaya kaldırdı. "Ben büyüyünce kocaman bir atım olacak. Tam bu kadar."
"Evet tatlım." dedi Grace gülümseyerek onu onaylarken. Daha sonra da gözlerini tekrardan yola çevirmişti.
Grace at binmek konusunda son derece iyiydi. Kendi kalesindeyken sadece at binmesine izin veriliyordu. O da kimsenin onu göremeyeceği küçük bir alanda..
Grace'nin çocukluğundan beri tek eğlencesi buydu. Belki de bu durum atları çok sevmesinin nedeniydi. Kendisine bu konuda güveniyordu fakat yine de William'ı sıkı sıkı tutmayı ihmal etmemişti. Sonuçta o küçük bir çocuktu ve ne olacağı asla belli olmazdı.
"Peki şeyi biliyor musun?"
"Neyi?"
"Ben de seni atımla ablama getireceğim. O zaman sen önde oturursun. Anlaştık mı?"
"Anlaştık."
Grace onun hayallerinin devamını dinlerken gülümsemeye devam ediyordu. Konu bir çocuk olduğunda hayal gücü inanılmaz geniş bir alanı kaplıyordu doğrusu. Gözlerini yola dikerken o sırada arkasına bakıp onları izleyen Dylan'dan bihaberdi.
Dylan arka taraftaki kardeşinin durmaksızın konuşmasını dinlerken başının döndüğünü hissetti. William hiçbir zaman yorulmuyordu ve Dylan kardeşi yüzünden kulaklarının tüm gün çınlayacağından endişeleniyordu. William hayallere dalmış ve genç kızı da bu hayallere kendisiyle birlikte sürüklemişti.
Dylan'ın dikkatini çeken tek şey ise William'ın gelecekle ilgili tüm hayallerinde Grace'nin istisnasız bir şekilde yer almasıydı. Küçük çocuk şu ana kadar içinde Grace'nin olmadığı hiçbir hayal kurmamıştı. Dylan sıkıntılı bir ifadeyle nefes verdi. William bu İngiliz kıza çok fena bağlanmıştı ve kız kaleden gittiğinde bir hayli üzüleceği kesindi. Tanrı yardımcısı olsun, Dylan bu durumla nasıl başa çıkacağını hayal dahi edemiyordu.
"Abi sen şeyi biliyor musun?"
William'ın çınlayan tiz sesi kulaklarına yeniden ulaştığında Dylan arkasını dönüp küçük kardeşine bakmıştı. Daha sonra da kardeşinin bu bilindik sorusunu çaresizce yanıtladı.
"Hayır. Neyi?"
"Ben büyüyünce leydilerin hepsi beni çok sevecek."
Dylan bu konunun çocuğun aklına nerden geldiğini hiçbir şekilde anlamasa da ona tek kaşını kaldırarak bakmıştı. William her zaman bir kuş misali konudan konuya atlardı.
"Öyle mi?"
"Evet öyle." diye onayladı William kafasını aşağı yukarı sallayarak. "Çünkü neden biliyor musun?"
"Nedenmiş?"
"Ben büyüyünce çok centilmen bir erkek olacağım. Grace öyle söyledi." diye yanıtladı William son derece ciddi bir ifadeyle. Daha sonra da başını arkasındaki genç kıza doğru çevirmişti. "Öyle değil mi Grace?"