Makyajımı Kaya’nın banyodan çıkmadan havluyla beraber bıraktığı pahalı kozmetik ürünleriyle tamamlarken, tamamen kontrol altına alınmış sinirlerimle planıma odaklanmış durumdaydım. Sinirlerimin aksine, heyecan ve stres bir olmuş vücudumda bir ayaklanma başlatmışlardı. Bu küçük isyanı zihnimde olabildiğince arka planlarda tutmaya ve dikkatimi dağıtmamalarına özen gösteriyordum.
Kaya’nın sinir bozucu çıkışının ardından kilitlediğim kapıya yöneldim ve derin bir nefes aldım. Kayla’nın ve omuzumdaki şeytanın cesaret verircesine “Bunu yapabilirsin.” demesi üzerine kilidi çevirerek kapıyı araladım. Hiç ses yoktu. Krem rengi yüksek topuklu ayakkabıların parkede çıkardığı tok seslere hayranlıkla kulak kabartırken bir yandan da Kaya’yı arıyordum.
Onu gözleri kapalı halde yatağın ona ait olan sol tarafında uzanırken buldum. Burada olduğumdan haberi yokmuş gibi görünmesine rağmen uyumadığını ve hepsinin ufak çaplı bir rolden ibaret olduğunu biliyordum. Beni kandıramazdı.
“Kaya?”
Tek bir mimiğin bile oynamadığı huzur dolu yüzüne baktım. Başının altına aldığı eli, başıyla yastık arasında bir nevi köprü görevi oluştururken; kolundaki kasılmış gergin halde duran kasların üzerinde belirgin mavi damarlar okşamam için davetkar bir şekilde beni çağırıyordu. Yutkundum ve bir adım gerileyerek kurtuluşum olan kapıya doğru yöneldim.
Madem uyuma numarası yapmakta bu kadar ısrarcı davranıyordu, öyleyse uyumalı ve gitmeme göz yummalıydı. Topuklu ayakkabılarımın ucunda hayaleti andıracak sessizlikte yürürken, benden iyi bir hırsız olacağını düşünüyordum. Kapıya vardığım da duyduğum sesle olduğum yerde sıçrayana kadar elbette.
“Bir yere mi gidiyorsun?”
Gözlerimi sıkıntıyla yumdum. Ne vardı gitmeme izin verse. Ben bu mesleğin kadını değilim, gerçekten bak.
Kalbim gürültüyle kulaklarımda atarken gözlerimi açtım, birden arkamda beliren huysuz şahsiyete ve onun soğuk mavi bakışlarına döndüm. Kaşlarını havaya kaldırmış, bir cevap bekliyordu. Beynimdeki çarklar dönüyor, ne yaptığım açıkça belli olsa ve o bunu bilse de en yakınında el kaldıran yalandan yardım istiyordu.
“Acıktım. Restoranta inecektim.”
“Hmm... Pekala, git öyleyse.” diyerek esnedi ve arkasını dönerek yatağa ilerledi.
Ben şaşkınlıktan dilimi yutmak üzereyken “Gerçekten mi?” diye belli belirsiz cılız sesimle fısıldamayı başarabilmişken, o kendini çoktan yatağa bırakmıştı. Siyahların arasında beyaz teni tezatlığa rağmen etkileyici duruyordu.
“Tabii. Neden olmasın?”
Özgür müydüm? Planlara ve kaçma girişimlerine gerek yok muydu gerçekten? Yalan söylediğimi bilmesine rağmen eğer beni gönderecekse, altında yatan başka bir sebep olmalıydı. Belki de kafamı karıştırarak kalmam için ters psikoloji uygulamaya çalışıyordu. Kaçırılmış birine ters psikoloji uygulamak? Olaylar ve düşüncelerim gittikçe saçma bir hala alıp sarpa sarmaya başladığında sinirlenerek tüm düşüncelerimin fişini çekerek sessizliği sağladım.
Buradan çıkmam gerekiyordu. Yatakta uzanan yabancıya, daha sonra tatlı tatlı ‘Beni aç ve bu cehennem son bulsun.’ diye mırıldanarak beni kışkırtan kapıya baktım. Şu an cennetin güvenli, yeşil koruluğu bu kapının arkasındaymış gibi hissediyordum. Cehennemin yakışıklı zebanisi Kaya Dinçer’e tekrar döndüm. Sözsüz bir veda ettim. Beni kurtarışını unutmayacaktım, buna minnettar kalacaktım. Onunla başka bir yerde, başka bir zamanda tanışabilmeyi isteyen tarafımın vedası uzun sürse de, kapıya döndüğünde hüzünlü bir sessizliğe bırakmıştı kendini.
Kapının kulpunu büyük bir heves ve heyecanla tutup aşağı indirdim. Umutla açılmasını beklediğim kapının, öylece yerinde durduğunu görünce bir kez daha denedim. Açılmadı. Umudum, hevesim ve heyecanım hayal kırıklığına dönüşünce gözlerimde çaresiz bir ifade belirdi.
Yüzümü Kaya’ya çevirdiğimde hayatımı cehenneme çevirmiş insanların arasında oturduğunu ve cehennemime birkaç odunun da onun tarafından atıldığını gördüm. Hayal kırıklığı ve aptal yerine konulmanın verdiği o boktan hissiyatla yüzümü buruşturdum. Onun eğlenen ve kibir saçan güzel yüzünü incelediğimde cehennemin harlanarak çıtırtı sesleri saçan alevlerin bedenimi sardığını hissettim. Beni özgür bırakmak için kurtarmadıysa neden kurtarmıştı ki?
Mavi gözleri ifadesizdi fakat bir ressamın fırça darbeleriyle şekillendirilmiş dudaklarını aralanmış, diş macunu reklamında oynayan bir modelinki kadar beyaz dişlerle gülüşüne bulanmış kibirle beni izliyordu. Yüz ifademde değişiklik olmayınca birden eğlenen maskesini sıyırıp attı ve yerine sert yüz hatlarına sahip bir maske yerleştirdi.
“Seni bırakacağımı sanıyorsan, yanılıyorsun.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOREL
RomanceROMANTİZM'DE #20 Sevgi dolu bir insandım ben, birkaç kez ölmeden önce. Neşeli ve hatta renklere sahip... Şimdi ise beni avlamak isteyen, yatağımın altında gizlenen canavarlarla boğuşuyorum. Hayatta kalmak ve sınırlarımı korumak için her canavarın da...