-2-

894 52 51
                                    

-Ah hayır!
Kafasını utanarak aşağı eğiyor ve yüzünü ovuyor. Pişman.
-John. Beni dinle,
-Biliyorum Sherlock sen bağlanamazsın, sen bir sosyopatsın ve aşık olamazsın. Mary den ayrıldım ve ne söylediğini bilmiyorum. Lütfen beni yanlış anlama, bu söylediklerimden sonra benimle aynı evde kalmak istemezsen seni anlarım ama lütfen bana bir şans daha ver. Hislerimi saklayabilirim, böyle birşey yokmuş gibi davranabilirim.
-John, ben gerçekten ne söyliyceğimi bilmiyorum. Bunca zamandır hep hislerimin karşılıksız olduğunu düşünmüştüm.
-Hislerin? Ah Sherlock şu lanet olası şeylerden nekadar kullandın?
-Ben , uyuşturucu ımmm, çok fazla değil...
-Sherlock lanet olsun... senin az anlayışını biliyorum. Derhal hastaneye gidiyoruz!
-Ne? John gerek yok ,gerçekten ben iy-

Göz kapaklarım ağır gelmeye başlıyor. John un mükemmel yüzü giderek bulanıklaşıyor. Yoo! Hayır. Şuan olmaz, John bana sevdiğim adam dedi ve ben birkaç saniye içerisinde yere yığılmış olacağım.

Ayak bilekleri karıncalanıyor. Artık ayakta durmak çok zor. En yakın kolona tutunup yavaşça yere oturuyorum. John un sesini duyabiliyorum ama dediklerini anlamıyorum. Yanlızca uğultu.

Dizlerinin üzerine çöküyor. Sola düşmüş olan kafamı ellerinin arasına alıp yüzüme bakıyor. O bulanıklıktan görebildiğim tek şey endişe. Gözlerim kararıyor. Uğultular arasından son bir kelime seçebiliyorum. Ses titriyor. "Sherlock?"

Mekanik bipleme sesleri. Beyaz tavan. Keskin dezenfektan kokusu. Kafamı yavaşça sağ tarafa doğru çeviriyorum. Mycroft. Gereksiz. Şemsiyesiyle yere daireler çiziyor.
-Ah! Sevgili küçük kardeşim. Nasılsın?
-John...
- 9 saat başında bekledi ve yaklaşık yarım saat önce önemli bir işi olduğunu söyleyerek ayrıldı.
- Mahkeme,
- Neden bahsediyorsun?
-Mary, boşanıyorlar.
- Demek tekrar yanına ta-
-Evet
-Mutlu görünüyorsun.
-Saçmalama mutlu olmak için hiçbir sebep yok, mesela güzel bir cinayet.
- Sende bu yüzden aşırı dozda uyuşturucu alıp sevgiline bir aşk mektubu yazmayı denedin öyle değil mi?
-Evime kamera takmak için harcadığın parayla çalışanlarından birine araba alabilir veya müfettiş Lestard la başbaşa güzel bir akşam yemeğine çıkarır akşamınıda birlikte lüks bir otelde birlikte geçirirdiniz.
-Sherlock!

Yüzüne bakıp ukalaca gülümsüyorum. Sinirli. Gözlerimin içine dik dik bakıyor. Hasta yatağından ayaklarımı sarkıtarak oturuyorum. işater parmağını göğsüme bastırıyor.
-William Sherlock Scott Holmes! Saçmalama!
- Biliyorummm, yoksa bütün ingiltereyi üzerime salarsın değilmi?
- Son derece ciddiyim müfettiş Lestard la aramızda hiçbirşey yok. Tam adını bile bilmiyorum.

Yatağın yanındaki serum askısından destek alarak ayağa kalkıyorum. Üzerimdeki turkuaz hasta elbisesini çıkartıp bir kenara fırlatıyorum. Mycroft un yanındaki poşetten gömleğimi alıp üzerime geçiriyorum. John un en sevdiği, dar ve mor olan. Kendi kendime sırıtırken Mycroft pantolonumu bana uzatarak hafifçe öksürüyor.
-Farkındamısın bilmiyorum ama içeriye her an herkez girebilir ve sen iç çamaşırının üzerinde mor bir gömlekle küçük aşık bir kız gibi gülümsüyorsun. Pantolonunu giy!

Boş gözlerle yüzüne bakıp elindeki pantolonu hızla giyiyorum. Pantolonun fermuarını çekmemle eş zamanlı olarak John içeriye giriyor. Mycroft sonunda kurtuldum dermişçesine bir bakış atarak odayı terk ediyor.
-İyimisin?
-Evet, teşekkür ederim.

Konuşurken gözü çıplak göğsüme kayıyor. Kendine engel olmak istermişçesine kafasını yukarıya kaldırıyor.

-Dün olanlar, tamamen saçmaladığımın farkındayım.
-Bak John saçmalık falan deği-
-Sherlock seni tanıyorum. Şuan benden bi ilanı-ı aşk falan bekliyorsun ama bu sefer değil. Bu sefer benimle dalga geçmene izin vermiycem.
-Ama ben ciddiyim.

Beni son bir kez daha baştan aşağı süzüyor ve sadece başı içeride kalıcak şekilde dışarıya çıkıyor.
–Bu lanet olası oyununa son verdiğinde haber verirsin seni evine bırakırım.

Dışarı çıkıyor ve arkasından kapıyı çarpıyor.Yatağa oturuyor ve ellerimle yüzümü ovuşturuyorum.
    Beni ciddiye almıyor. Eskiden olsaydı evimize gidelim derdi ama şimdi...
   Benimle birlikte kalmayacak. Başka biriyle başka bir ev tutup her gece eve gelince başkasıyla karşılaşıcak. Kazakları kaybolunca başkasına hesap soracak. Başkasına çay yapıcak. Başkasının yayıntısını toplıyacak. Ve belkide başkasını sevicek...

   Gömleğimin önünü ilikleyip kabanımı giyiyorum. Odadan hızlı adımlarla çıkıyorum. Dünden beri yemek yemedi. Aç. Kantin? Asansörün önüne geliyorum. Boş asansör yok. Beklemem lazım. Sıkıcı. Uzun ve hızlı adımlarla zemin kata iniyorum. Karşımda. Elinde bir fincan kahveyle oturmuş önündeki peçeteyle oynuyor. Düşünüyor? Beni?

  Masaya yaklaşınca varlığımı farkedip ayağa kalkıyor hiçbirşey söylemeden. Otoparka doğru adeta koşuyor. Gri bir arabanın önünde durup cebinden anahtarı çıkarıyor. Uzaktan kumandanın düğmesine basmasıyla araba ıslık benzeri bir ses çıkarıyor. Yine hiçbirşey söylemeden şöför koltuğuna oturuyor. Yanına, yolcu koltuğuna oturuyorum. Anahtarı kontağa takıp çeviriyor ve araba hareket etmeden önce son bir kez gözlerimin içine bakıyor. Anlayabildiğim tek şey hayal kırıklığı.
  Arabayı 221B nin önünde durduruyor.
–Gerçekten birlikte yaşayabiliriz.
–Tüm bu olanlardan sonra eskisi gibi olamayacağımızın farkındasın değilmi?
–Eskisi gibi olmak istemiyorum.
–Ne yani, aynı evin içinde birbirimizi görmezden gelelim herkez kendi işine baksın öylemi!
–Hayır.
–Sherlock, seni anlamıyorum. Ben sen değilim unuttunmu, insanların bakışlarından hayat hikayelerini okuyamıyorum.
– Hiç olmadığımız kadar yakın olalım istiyorum.
–Sen... Aman tanrım, dünden beri ciddimiydin?
–Anlaman biraz zor oldu ama evet, ciddiydim.

   Kafasını göğsüme gömüp  hafifçe belime sarılıyor. Karşılık verip bende kollarımı sırtına doluyorum ve başımı omzuna yaslıyorum. Doğru mu yaptım yada yapabildim mi bilmiyorum yanlızca içimden gelen şeyi yapıyorum. Gülümsüyor.

–Senden nefret ediyorum Sherlock...
–Hayır, etmiyorsun. Unuttunmu ben insanların bakışından hayat hikayelerini okuyabilen adamım, benden nefret ettiğin zaman anlarım.

   Saçını okşuyorum. Kafamı hafifçe yana çevirip kulağına fısıldıyorum.
–Bence sen arabayı düzgünce parketmelisin ve sonra devam etmeliyiz. Arkamızdaki arabalar şuan bizim kadar mutlu olmayabilirler.

   Gülümseyerek çeneme ufak bir öpücük konduruyor. Arabadan iniyorum. Kapının önünde daha önce hiç hissetmediğim gibi hissederek kendi kendime gülüyorum. Kapı aralanıyor ve bayan hudson beliriyor. İlk başta anlayamıyor. Birkaç saniye sonra ellerini birbirine kenetleyip yününe yaklaştırıyor. Hızlıca yanıma gelip sarılıyor.
–Aww, Sherlock. En başından beri biliyordum.
–Evet bayan Hudson, biliyordunuz...
   
    John bize doğru geliyor John u da  hızlıca kendime doğru çekip sarılıyorum. İlk defa huzurlu hissediyorum. Kafamı saçlarının arasına gömüyorum. Koku tarif edilemez. Sonsuz kadar böyle kalabilirim. Yoldan geçen insanlar bize bakıyor. Umurumda değil...

CUDDLESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin