Kafamı döndürmemle ağzımın açık kalması bir oldu. Ama manzara gerçekten de şaşılacak derecedeydi.
Yemekhane kapısına yaslanmış,tatmin olmuş şekilde gülümseyen bir Tuna vardı karşımda. Bir şey dememe müsaade etmeden elini kaldırdı ve asker selamı verip kapıdan çıktı. Peki ben ne mi yaptım? Aval aval arkasından baktım.
Yemekhanenin ortasında dikildiğimi Melis’in kolumdan çekmesiyle fark ettim. Hala çoğu kişinin rahatsiz edici bakışları üzerimdeydi.Buna aldırmadan Melis beni kolumdan çekip bir masaya oturtturdu, daha sonra karşıma oturup önüme bir şişe su koydu .Suya ve Melis’e anlamsız bakışlar atarken Melis hararetle karşı çıktı.
‘’İç hadi besna bekliyorum’’ dedi ve biraz daha ittirdi suyu. Bu sefer itiraz etmeden suyu alıp içmeye başladım. Gözüm hala kapıdaydı.Niye Tuna’nın arkasından koşup yetişmemiştim ki ben? En azından teşekkür edebilirdim. Yani teşekkür mü edilirdi onu bile bilmiyordum ama.
‘’Besna 3 yıldır bu okuldayım ama böyle olay görmedim ben.O Burak ne yaptı öyle? Cidden şoktayım hala. Bu Burak acaba 3 günlük ömrü kaldığını mı öğrendi. Bunlar ondan beklenecek şeyler değil yani’’ diye kendi kendine söylendi ve bende ifadesiz bir yüzle dinledim. Etraftaki kızların bakışlarından rahatsız olmuştum. Bana bakıp yanındakilere fısıldıyorlardı.Kimilerinin bakışları gerçekten ‘’sen bunları hak etmiyorsun köylü’’ gibiydi. Aslında bunlar bakış değildi, dudak okuyordum.
Bu ortamdan bir an önce çıkmak istediğim için o an aklıma en mantıklı gelen fikirle Melis’e döndüm.
‘’ Benim annemi aramam lazım bahçeye çıkıyorum ‘’dedim ve hızla yerimden kalkıp kapıya doğru gittim. Temiz havaya acilen ihtiyacım vardı.
Bahçeye çıktığımda etrafa bir göz attım. En sakin ve güzel yer arka taraftaki çardaklar geldi. Sonuncu çardağa doğru ilerledim ve oturdum. Telefonu elime alıp numarayı çevirdim. Ayşe annemin sesini özlemiştim. Onları aramadığım için kızacaklardı ama arayıp ağlamaktan korktuğum için arayamamıştım. Numarayı tuşladım ve birinin açmasını bekledim.Bir kaç uzun çalıştan sonra telefon açıldı.
‘’Alo, Ayşe annem‘’dedim ve bekledim. Karşıdan birkaç saniye sessizlikten sonra cevap geldi.
‘’Besna sen misin?’’ diye Savaş abimin endişeli sesini duyunca kendimi suçlu hissettim. Beni gerçekten de çok merak etmişlerdi,salaklık bendeydi bunu düşünememiştim.
‘’Benim Savaş abi ,arayamadım anca bugün telefon alabildim üzgünüm’’ dedim ve yalan söylemenin verdiği rahatsızlıkla yerimde kıpırdandım.
‘’ Bak bak hayırsız kızımızın bahanesi de hazır. Ama hadi affettik diyelim.Nasılsın bakıyım? ’’ diye sordu.Ortamı yumuşatmak için en tatlı sesimi kullanmaya çalıştım. Bana kıyamayacağını biliyordum.
‘’Çok iyi çok. Okulum iyi,kaldığım yer çok iyi. Çok mutluyum siz nasılsınız?’’ dedim ve burukça gülümsedim.Fazla mı abartmıştım?
‘’Bu çok çok iyilerin sebebi ne acaba?’’ dedi ve ses kesildi. Birkaç saniye sonra tekrar konuşmaya başladı.
‘’Biz iyiyiz bekle annem zorluyor telefonu elimden almak için. Aramayı aksatma ha,kendine iyi bak sonra yine konuşacağız'’ dedi ve telefonu Ayşe anneme verdi.
‘’Fındığım,iyisin demi,ne çok özledim seni’’ dedi telaşlı sesiyle. Eğer böyle konuşmaya devam ederse güçlü görünen kalkanım birden inerdi. Ah be Ayşe annem..
‘’İyiyim annem benim,bende her şey yolunda. Okulum çok iyi,oda arkadaşım çok iyi bir kızmış. Tanısan çok seversin. Sende iyisin demi?’’dedim. Olanları anlatacak halim yoktu ya.
‘’Iyiyim ben fındığım iyiyim. Özlerim seni o kadar. Zehra arada uğruyor sağ olsun. Benim kadar o da seni özlemiş, ikinci kızım artık benim o’’dedi ve iç çekti.
Ayşe annem konuştukça boğazım daha da düğümleniyor ,özlemim daha da büyüyordu. Sıradan hayatının değerini bilmeyen Besna şimdi burada hiç alışık olmadığı tiplerle uğraşıyor hatta zorluk çekiyordu. Eski hayatımı,köyümü özlemem çok doğal ve acıydı.
‘’Ayşe annem ben seni tekrardan arayacağım sorana selamımı ilet hepinizi çok seviyorum. Şimdi derse gitmem lazım annem’’ dedim ve bir şey demesine izin veremeden kapattım. Gözümden istemsizce bir damla yaş düştü. Hemen yanağımı sildim ve kendime geldim.Nerede benim güçlü kız havalarım?
Bu ücra köşeye çardak koymak kimin aklına gelmişti? Okul bile uzakta kalıyordu.Gömleğimin cebine telefonumu koydum ve kalkmak için hazırlandım.Yanlız gelinmek için fazla korkutucuydu.
‘’Ne yani yine mi ağladın sen,vazgeç artık ağlayınca çirkinleşiyorsun ’’ dedi arkadan bir ses ve gerçek anlamda yerimde sıçradım. Kafamı arkaya doğru çevirdim ve Tuna’yı gördüm. Ayaklarını uzatmış oturuyordu. Bu çocuğa biri arkadan birdenbire seslenilmemesi gerektiğini öğretmeli. Hem nasıl olurda her yerden çıkardı bu çocuk?
‘’İltifatına teşekkür ederim’’ dedim umursamaz bir tonda ve bacaklarımı yaslanma yerinden çıkartarak tamamen ona doğru döndüm. Yanıtı sadece gülmek oldu. Pes edip konuşmaya devam ettim.
‘’O çocuğu benimle konuşması için sen mi zorladın?’’diye sordum.Bir an düşünüyormuş gibi yaptı ve kafasını salladı.
‘’Zorlamadım,ben söyleyince kabul etti’’ dedi hızlı bir şekilde ve omuz silkti.
‘’Buna karşılık teşekkür etmem gerekiyor değil mi? Açıkçası bilmiyorum yani şey’’ dedim ve yüzümü buruşturup elime yasladım.
‘’Uzaydan mı geldin sen? Tamam İstanbul’da yaşamıyordun ama böyle sorular sorman saçma gerçekten’’ dediğinde biraz bozuldum ve kafamı istemsizce öne doğru eğdim. Beni dolaylı yoldan olsa da eziyormuş gibi hissettim.
‘’Teşekkür etmene gerek yok. Sadece ufak bir konuşmaydı. Sadece hak ettigin degeri gösterdi sana. Beni kurtarıcı bir arkadaş olarak görebilirsin,hem o role çok yakışırım gerçekten. En azından Ramiz dayı olmaktan iyi’’ dedi ve gülümsedi.
‘’Artık bu görevini üstlendiğime göre benden kısa sürede kurtulamazsın.Sana gerçek hayatı göstereceğim sulu göz. Unutma hepsi ağlayınca çok çirkin olduğundan ve bana bununla daha fazla işkence etmemen için’’ dedi ve sırıttı. Artık bu sözlerinin hakaret olmadığını anlamıştım.
‘’Tamam bu iyiliği sana yapacağım. Artık ağlamak yok’’ dedim ve gülümsedim. Buna karşılık o da güldü.
‘’He şöyle işte. Hem ne demişler ‘'no woman no cry’’ dediğinde yüzümü buruşturdum. Yarım yamalak İngilizce bilgimle çevirmiştim ve gerçekten konuyla alakası dahi yoktu. Yüz ifademi fark etmiş olacak ki durup düşündü.
‘’Yok ya bu hiç olmadı. Yanlış yere şey etti bu söz. Sana hava yapıyım dedim batırdım lan’’ dedi ve kahkahalarla gülmeye başladı. Bu hali gerçekten komikti. Kendi kendiyle dalga geçip, başkalarının gülmesine gerek kalmadan kendi gülüyordu.
‘’Neyse Besna hadi oyalanma burada tek başına, sınıfına.Kural 1, bir daha buraya yalnız gelme. Adını farklı anmaya başlarlar benden söylemesi.Aslında hayır bir erkekle hiç gelme. Besna sen en iyisi bu alana girme ya‘’dedi ve yerinden kalktı, yanıma gelip kolumdan tutup beni okula doğru sürüklemeye başladı.Hayatimi kötüleştiren de güzelleştiren de bu kurallar oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESNA
ChickLit"Burs" Fransızca kökenli, 4 harfli ve dilimize yakın yıllarda girmiş yabancı bir kelime. Ne kadar masum ve basit duruyor değil mi? Ama şöyle bir sorunumuz var ki, eğer bu kelimeyi basite indirger 'aman be ne varmış bir burst...