Bölüm hazırdı ve rahatsız olduğum için hızlıca düzenleyip gönderiyorum. Hatam varsa affola. Keyifli okumalar ^^
Tanıdığım ulaşılması en zor insansın. Umursamaz, sert görünümlü, alaycı, sinirli.. Belki de sevilecek en son kişi sendin ama kimi seveceğimizi seçebilseydik ben yine seni seçerdim. Çünkü bana bu mutluluğu verebilecek bir tek sen vardın.
Dylan acımasız ve ölümcüldü.
Adımları adeta bastığı yeri tiretirken, gözleri tıpkı bir şahin gibi hedefini arıyordu. Kanı damarlarında büyük bir coşkuyla akıyor ve Dylan'ın öfkesine güç katıyordu.
O adamı doğduğuna pişman edecekti. Dylan bunun üzerine yemin etmişti.
Gözleri hedefini bulduğunda direkt olarak ona odaklandı. Uzun adımlarını atının yanında dikilen adama doğru yönlendirdikten sonra bakışlarını ondan bir saniye bile ayırmamıştı.
Ethan hemen sağ tarafında onunla aynı hızda yürüyordu. Askerleri ve Tom da hemen arkalarındaydı. Dylan'ın geri kalan tüm askerleri son derece rahat bir şekilde Henry Watson'un ve askerlerinin önünde dikilmişlerdi ve onları bir hayli korkutmuşa benziyorlardı. Hepsinin yüzlerinde ürkmüş bir ifade mevcuttu ve Dylan bundan şeytanca bir zevk almıştı.
"Kaleme bu şekilde davetsiz gelmenin nedenini açıklaman için sadece bir dakikan var Watson! Bir dakikadan sonrasını dinlemeyip bunun hesabını soracağımdan emin olabilirsin!"
Dylan'ın öfkeden daha da boğuklaşmış gür sesi açık alanda defalarca yankılanmış ve karşısındaki adamın yutkunmasını sağlamıştı.
"Nişanlım.." diyebildi Henry derin bir nefes verdikten sonra nihayet konuşmaya başlarken. Henry, Dylan'dan bir hayli kısaydı ve onun yanında adeta küçük bir çocuk gibi görünüyordu. "Nişanlımı istiyorum. Bana onu ver ve ben de gideyim."
"Nişanlın öyle mi?"
"Evet."
"Bildiğim kadarıyla seninle nişanlanmak ya da evlenmek istememiş." dedi Dylan dişlerinin arasından konuşurken. "Şimdi bu yüzden sana bir an önce buradan kaçman için bir şans veriyorum. Hemen şimdi, tüm askerlerini de al ve kalemi terk et. Ben de gitmene izin vereyim. Eğer gitmemekte ısrar edersen, sana yemin ederim peşine düşerim. Ve emin ol bunun olmasını hiç istemezsin."
Dylan'ın konuşmasında sonra uzun bir süre ölüm sessizliği yaşandı. Dylan bu adamı gebertmeyi ne de çok isterdi. Fakat kendisi yüzünden Grace'nin daha fazla korkmasını da istemiyordu. Zaten onun gözü önünde halihazırda bir cinayet işlemişti. Buna aynı gün bir yenisini daha eklemek Dylan'ın işine gelmezdi.
"Buradan gideceğim." diye yanıtladı Henry kocaman yutkunduktan hemen sonra. Bakışları ve ifadesi onun en az askerleri kadar korktuğunun büyük bir kanıtıydı. Dylan'dan herkes korkardı. Bu son derece olağan bir durumdu. Bu nedenle adamın karşısında bu hale gelmesine Dylan şaşırmamıştı. Ama karşısındaki adamın sözlerine devam etmesiyle birlikte oldukça sinirlendi. "Fakat Grace de benimle birlikte gelecek. Onu alıkoyamazsın. O benim nişanlım."
"Demek sana bin yılda bir gelebilecek bir şansı elinin tersiyle itiyorsun?" diye sordu Dylan tek kaşını havaya kaldırıp ölümcül bir şekilde gözlerini kısarak. İçinde adeta bir volkan kaynıyordu. "Sen bilirsin."
"Kızı ver, hemen çekip gideyim." dedi Henry gözlerine yansıyan korkuya bir türlü engel olamayarak. Dylan ona tek bir adım daha atsa koşarak kaçacakmış gibi tetikteydi. "Senden tek istediğim bu."