Hekim James Jones

116 2 0
                                    

Yüzümde hissettiğim aşırı ıslaklık gözlerimi açmama neden olmadan önce seslerini duymuştum.  Bir ses ilgisiz diğeri ise meraklıydı ya da endişeli? Eğer öyleyse bile bunu saklamaya çalışıyor diye düşündüm.

''Onu kontrol etmeme izin ver Dougglas, boğazında önemli bir yara açmış olabilirsin, çok fazla hareketsiz.''

''Nabzı atıyor bu yeterli olmalı,'' Dougglas'ın sesi soğuktu. Öfkeyle bir iç çekiş duyuldu, ardından bir hışıltı hissettim. Bedenim havalanırken hala hareketsizdim. ''Onu kuru bir yere götürüyorum.''

''Kuru bir yeri nerede bulacaksın?'' diye bağırdı bir ses. ''Her yer sulu kar!''

''Bu şartlar altında ilerleyemeyiz Rupert,'' dedi Jeremiah.  ''Adair'in ayağa daha kötü oldu  ve iki yaralımız var. İlerde avlanırken bir kulübe görmüştüm. Bacadan dumanı tütüyordu. Eminim sıcak çorba bile bulabiliriz, yaralılar ve Adair geceyi orada geçirebilir.''

''Evet, çocuk haklı o kulübeyi bende gördüm.'' Roger, onu onaylamıştı. Elimden butumu alan adam. Onu her zaman böyle anımsayacaktım, bilincim yarı kapalıyken bile sesini iliklerime kadar kazımış ve o olduğunu anlamıştım.

''O zaman Adair'i ve diğer iki yaralıyı koruma görevini sana veriyorum delikanlı,'' dedi Dougglas'ın sesi. ''Ama yanına Roger'ı da al ne olur ne olmaz.''

''Sağol amca. Oğlunu korumak önceliğim olacak.''

''Dikkat et ona,'' dedi Dougglas ve ardından Jeremiah'ın omzunu sıvazladı. Bunu görmeden hissetmiştim çünkü Jeremiah'ın kolları arasındaydım. O olduğunu biliyordum çünkü teninin sıcaklığına alışmıştım.

Roger'ın, ''Gel buraya küçük!'' diye bağırdığını duydum ardından ise Adair'in homurdanan sesini.  

Atlara doğru ilerlerken gözlerimi aralayacak gücü buldum. Hala kar yağıyordu ama suluydu. İlk gördüğüm Jeremiah'ın  gür olmayan sakallarının süslediği çenesiydi. Ardından kalın ama hoş dudakları, güzel burnu ve uzun kirpikleri... Düz kaşları çatılmıştı ve anlına düşen bukleleri ıslak olduğundan anlına yapışmıştı. Göz bebekleri ise doğan güneşle yumuşak portakal rengine bürünmüştü. İçinde yeşil sarı renkler hareket ediyormuşcasına parlıyordu. Gözlerinde kaç renk vardı? Tabi ki en çok sarı renkler baskın gelmişti ama yinede bir sürü renk vardı ve beyaz teninde harika duruyordu.

''Biraz daha ölü taklidi yap Sasenach.''

Bana bakmadan uyandığımı anlamıştı. ''Sasenach mı?'' diye sordum. O kadar kısık sesle söylemiştim ki dudaklarımı hareket ettirmek yine de boğazımın acımasına neden olmuştu.

''İskoçların İngilizleri bir nevi aşağılamak için kullandığı bir takma ad,'' diye açıkladı. ''Sen bir İngiliz kızısın değil mi kızıl? Durid'in oğlu öyle söyledi.''

Rachel'ı anımsayınca yutkunma ihtiyacı duydum. ''Yarı yarıya,'' dedim '' Aslında ben...''

''Konuşma kızıl, sana dediğim gibi biz yola çıkana kadar biraz daha ölü taklidi yap.''

Dediğini yaparak gözlerimi geri yumdum. Atların kişneme sesini kulağımın dibinde duyduğumda irkilmemek elimde dahi değildi. Yavaşça bir ata yerleştirildim, ardından ise biri benimle birlikte ata yerleşti. Jeremiah olduğuna emindim. Bir kaç homurdanma ve Roger'ın atı azarladığına dair sesler duyuyordum. Ne dediğini anlamıyordum ama İskoç şivesine oldukça alışmıştım.

 Atlar hareketlenmeden önce Jeremiah başımı omzuna yasladı. Ardından ata komuta verince soğuk rüzgar daha çok yüzüme çarptı. Atlar hareketlenmişti.

Yıldız TozuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin