Kavin'i mutlaka okumalısınız. Bu bölüm, kadınların gücü adına Sena'ya gidiyor.
10 Mart 2015- Düzenlendi
10. Bölüm
10 dakikam vardı.
Üzerimi değiştirip kimseye görünmeden bir kez daha buradan kaçmak için sadece 10 dakika...
Rüzgâr telefonu kapatıp beni sessizlikle baş başa bıraktığında duyabildiğim tek şey kendi nefes alış-verişimdi. İlk birkaç saniyeyi kendime gelerek geçirdikten sonra hızla kalkıp üzerimi değiştirdim.
Odamın camına vuran ağaç dallarından anladığım kadarıyla hava oldukça rüzgârlıydı. Üzerime siyah kabanımı geçirip hızla siyah botlarımı giydim. Bu sefer ilkinden daha hazırlıksızdım. İçimden bir ses sürekli pes etmemi söylüyordu. O sesi zihnimin gerilerine atıp yanıma herhangi bir savunma aleti almadan odamdan çıktım. Yurttan kaçmak benim için hiç zor olmayan bir şeydi. Yine aynı serinkanlılıkla yurt girişine inip, uyuklayan güvenlik görevlisinin önünden koşar adımlarla geçtim, demir kapıyı zorlanmadan açıp kendimi dışarı attım. Yurdun bahçe kapısına doğru ilerlerken telefonum yeniden çalmaya başladı.
"Zaman doldu,"dedi Rüzgâr’ın sesi alaycı bir sesle "Gördüğüm kadarıyla ilk adımı geçtin!"
"Ne istiyorsun benden,"diye sordum, nefes nefese kaldığım için sesim de kesik kesik çıkıyordu.
"Sadece küçük bir oyun bebek,"dedi "Azıcık şansın varsa Ozan sağ kurtulur!
"Sadece ne yapmam gerektiğini söyle,"dedim cesur olduğunu umduğum bir ses tonuyla.
"İkinci adım,"dedi Rüzgâr, sesi aniden ciddileşmişti "15 dakika içinde bir araba bul ve seni aramamı bekle."
Küfür etmemek için kendimi sıktım. Rüzgâr, bana yapmam gerekeni söyledikten sonra telefonu kapatmıştı. Kabanımın düğmelerini ilikleyip telefonumun sesini kıstım. Gece vakti fazla dikkat çekmek istemiyordum, hele de başımda böyle bir belalı varken.
Gecenin bu saatinde herhangi bir araba bulmak bir saat sürebilirdi, sonra da sürücüyü ikna etmek gerekiyordu fakat işin en kötü kısmı benim araba sürmeyi bilmiyor oluşumdu. Azıcık şansım varsa araba kullanmak bana bilgisayar oyunlarındaki gibi kolay gelirdi.
Daha fazla zaman kaybetmemek için koşar adımlarla fazla işlek olmayan caddelerden birine girdim. Yolda kepenkleri inmiş bir iki dükkân ve hala açık olan fakat içinde hiç müşteri bulunmayan bir kafe dışında farklı bir mekân bulunmuyordu.
Yol ağzında oturup ayaklarımı öne doğru uzattım ve yaralıymış gibi yüzüme canı yanan birinin ifadesini yerleştirdim.
Hesaplarıma göre en fazla 7 dakikam vardı. En fazla 7... 6.59... 6.58...
İçimden “Altı dakika elli yedi saniye,” diye mırıldanırken yüzüme vuran araba ışığı içimdeki umut ışığını da parlattı aniden.
Elimle arabaya durması için işaret yaptım. Arabada, sürücüden başka kimsenin olmaması şansın yüzüme güldüğünü gösteriyordu. Sürücü koltuğundaki adam motoru beklemeye alıp arabadan indi. Bana doğru yürürken gözlerinde tuhaf bir korku belirtisi oluşmuştu.
"İyi misin,"diye sordu yanıma gelince. Çömelip göz hizalarımızı eşitledi. En fazla 25 yaşında bir iş adamı olmalıydı.
"Dizime bir şey oldu,"dedim ağlamaklı bir ses tonuyla. Oyunculuk yeteneğimi sonuna kadar kullanıyordum. "Yürüyemiyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Bırak Ruhun Aşka Düşsün"
FantasyKalbimiz tüm gücüyle kan pompalarken aslında yapmak istediği tek şey içinde barınan ve korumak istediği ruhu yaşatmaktı. Ruh korkardı, korkutmayı biliyorsan; ruh çalınabilirdi, çalmayı biliyorsan ve ruh avdı, çevresinde avcılar olan. © Telif hakları...