27

14.4K 842 50
                                    

Elimdeki hazır bölümlerden bir tane daha paylaşmak istedim. Keyifli okumalar :)




Derken buluşur dudaklarımız.. Birden papatyalar açar içimde.






Grace odasında oturmuş, penceresinin kenarında büyüttüğü çiçeklerini izliyordu. Bir yanı hala olanlara inanamazken, diğer yanı ise garip bir his içinde boğulmuştu.

Artık Dylan'la evliydi.

O dev, acımasız, herkesin kendisinden vahşi diye bahsettiği adamla.. Buraya gelmeden önce biri ona böyle bir şeyin olacağını söylese genç kız şüphesiz ki küçük dilini yutardı.

Aynı zamanda Henry Watson denen o adamdan da sonsuza dek kurtulmuştu. Ama içi hala rahat değildi.

Peki ya bundan sonra ne olacaktı? O adam gidip her şeyi abisine anlatırsa Grace olacaklardan ölesiye korkuyordu. Abisi bir insan değildi. İnsan olamayacak kadar aşağılık bir şeytandı. Grace kendisi yüzünden burada yaşayan o iyi insanların zarar görmesini hiç ama hiç istemiyordu. Abisi hiç kimseye acımayan kalpsizin tekiydi. Ve Grace bunları düşündükçe genç kızın kalbinin üzerine koca bir taş oturuyordu.

Derin bir iç çekip penceresindeki çiçeği kokladı ve rahatlamaya çalıştı. Çiçeklerle uğraşmak ona kendini her zaman daha iyi hissettiriyordu. Çünkü çiçekler Grace'ye bütün dertlerini unutturuyor ve yalnızca o ana odaklanmasını sağlıyordu.

Pencerenin hemen yan tarafındaki tahta masanın üzerinde duran bir bardak suyu aldı ve yavaşça çiçeği suladı. Tam bu sırada kapısının gümbürtüyle açılması genç kızı korkuyla yerinden sıçratmıştı.

"Hangi cehennemdesin sen?!"

Dylan odanın ortasına adeta bir yıldırım gibi düştüğünde, Grace gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırarak ona baktı. Genç adam uzun bir adım daha attığında odanın kapısı arkasından gümbürtüyle kapanmış ve Grace'nin bir kez daha sıçramasına neden olmuştu.

"Burdayım." diye cevapladı cılız bir ses tonuyla birlikte. Hemen sonrasında Dylan'ın delici bakışlarından gözlerini nihayet alabilmiş ve onun kıyafetlerine bakabilmişti. Fakat bunu yaptığında genç kız neredeyse elindeki bardağı düşürecekti.

Dylan bir duvar misali karşısında dikilirken üzeri baştan aşağıya kanla kaplıydı. Grace onun mavi gömleğinin her bir santiminin kırmızıya dönüştüğünü gördüğünde gözleri adeta yuvalarından fırlamıştı.

"Yüce Tanrım, ne oldu sana böyle?!"

Dylan, kızın gözlerinin yerinden fırlamasını ve elindeki bardağı yan taraftaki masaya koyup hemen arkasından da ona doğru koşturmasını izlerken, onun böyle davranmasına bir anlam verememişti. Fakat genç kız tam karşısında belirip yeniden konuştuğunda Dylan bunun nedenini hemen anladı.

"Aman Tanrım! Yaralandın mı? Aman Tanrım! Ne yapmalıyım?!"

Dylan kızın titrek ve endişeli sesini duyduğunda kız gözlerini dehşetle kırpıştırıp, ellerini nereye koyacağını bilemez bir halde Dylan'ın üzerindeki gömleğe bakıyordu. Onun bu şekilde çırpınması Dylan'a hem komik, hem de garip gelmişti.

"İyiyim ben."

Dylan'ın düz bir ses tonuyla sakin bir şekilde cevap vermesi Grace'yi bir an bile durdurmamıştı. Kız kanla kaplı gömleği gördükten sonra o kadar ürkmüştü ki şu anda mantıklı düşünen tek bir hücresi dahi yoktu. Zihni sürekli olarak Henry Watson denen o adamın Dylan'a zarar vermiş olabileceği korkusuya dolup taşıyordu.

GECENİN BÜYÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin