Stirling Kalesi

102 2 0
                                    

Atımız açık bir düzlükte yavaşça ilerliyordu. Stirling Kalesi tam karşımızdaydı ve günün ilk ışığı sayesinde uyanan halkın sesleri buradan bile duyulabiliyordu. Büyük bir kaleydi, hayal ettiğimden daha da büyüktü. İskoçya'nın başkenti Edinburgh 'nun 50 km kuzey-batısındaydı. Hızla arkamı dönerek, ''Stirling Kalesi Stuart'ların kalesi değil mi?'' diye sordum. Heyecanlanmıştım. James Stuart tahtından burada edilmiş olabilir miydi?

''Bir zamanlar öyleydi,'' diye cevap verdi James atının üzerinden. ''Artık bu kaleyi yönetim MacKenzie'lere düştü.''

''Stuart'lara dağir hiç bir şey kalmadı,'' dedi Dougglas.

''Şu an için,'' diye cevap verdi Jeremiah. ''Yakında ne olur bilinmez.'' Bir koluyla beni dürttü. Bir şey ima ediyordu. Ne ima ettiğini anlamıştım Kylie ile konuşmamızın hepsini duymuştu. Dudaklarım düz bir çizgi halini aldı, hala Dougglas'a bir şey söylememişti. Ama bunu eninde sonunda yapacaktı değil mi?

Kötü düşünceleri kafamdan atarak Stirling Kalesine tekrar baktım ve bu kaleyle ilgili bildiğim her şeyi hatırlamaya çalıştım. Tarih dersinde Bay Bernand bu konu hakkında -Jacobite isyanı- hakkında sıkı bir araştırma yaptırmıştı bana. Bu tesadüf müydü yoksa kaderin tuhaf cilvesi miydi emin değildim ama o araştırma, şu an belki de hayatta kalmama neden olacak elimde ki tek bilgiydi.

Dağın üstüne inşa edilmiş bu Kule göz alıcı ve oldukça güzeldi. Kar dört bir yanını kaplamış ve içinde hayat olduğunu bildiren dumanlar kalenin bacalarından yükseliyordu. Romalıların Britanya Adasını ele geçirmelerinden beri önemli olmuştu. Etrafı yarlı ve ovadan çok yüksek bir tepenin bulunması, bu tepenin önce bir müstahkem mevki sonra da Steling Kalesi olmasına yol açmıştı. Bu mevki önünde "Lowlands" ile "Highlands" arasındaki yol Forth Nehri'nin üzerinde sığ su içinden geçebilecek bir geçit sağlaması da stratejik önemini artırmış ve Orta Çaglarda bu sığ su geçidi üzerine bir köprü yapılmıştı, açıkçası orayı görmek için can atıyordum.

Stirling bir kale olduğu kadar bir limandı da, burası zengin bir kentti. Bu kadar büyük bir yeri Sadece MacKenzie'ler mi yönetiyordu? Dougglas'a baktım. Burası sadece ona ait olamazdı.

Kayaların üzerine inşa edilmesi atlarla bu karda oraya çıkmamızı zorlaştırmıştı ama kısa bir süre sonra Stirling Kalesinin büyük kapısından geçtik. Halkın yarısı soğuğa rağmen dışarıdaydı ve işleri ile meşguldüler. Çoğu bizi görünce kafalarıyla selam verdi ama bazıları işlerine fazla odaklanmıştı. Attan Jeremiah'ın yardımı olmadan tek başıma indim ve büyük kaleye baktım, rüyada gibiydim. Ya da bir film sahnesinde. Kalenin batı kısmından bize doğru yürüyen bir siluet fark ettim. Yanımıza hızla bir adam geliyordu.

Uzun boylu ama ince bir adamdı, atları dikkatlice inceledi ve tek tek onlara baktı.

''Huysuz ve Mulan nerede? Sizden önce gelen grupta da yoktular.''

Jeremiah'ın dişleri kenetlendi ve bir elini adamın omzuna koydu. ''Dostum,'' dedi üzgün bir sesle. ''Huysuz ve Mulan katledildiler.''

O sırada o adamın Seyis olduğunu fark ettim. Buranın Seyisi oydu ve atlarının yokluğunu anında anlamış ve onlar için endişelenmişti. Adamın gözleri bunu diyeceğini anlamış gibi yere bakmaya çoktan başlamıştı bile.

Kısa bir duraksamadan sonra, ''Atlara hiç iyi bakmamışsınız!'' diye küçük grubumuzu azarladı. ''Hele Roger'ın atı daha beter halde! Roger!'' diye kükredi. ''O hayvan altında ezilerek seni taşırken ona daha iyi davranmalıydın!'' Kızıl- kestane renkte olan atın yanına yaklaştı ve toynaklarını kaldırıp nallarına baktı.

''Güzel Leydia,'' dedi. ''Bu adam sana ne yaptı?''

''Beni suçlama,'' dedi Roger ellerini kaldırarak. ''O şey sadece çok narin! Bana gerçek bir at gerek!''

Yıldız TozuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin