Beklenmedik Gerçekler

92 1 0
                                    

Yansıma mı görebiliyordum. Dalgalı su, titriyormuş gibi yüzümü ve vücudumu hareket ettiriyordu.  Ama görüntü netti. Dalgalı uzun saçlarım omzumdan aşağı, belimin çukuruna kadar uzanmıştı. Alev gibi parlıyordu. Aralarında ki renkleri net bir şekilde görebiliyordum. 

Güneşin altında sarı, turuncu ve kızılımsı saç tellerim rüzgarla buluşuyor, dalgalanırken ışıldıyordu. 

İri gözlerim, içinde top gibi duran koyu mavi göz bebeklerimle  hüzünlü duruyordu. Üst tarafı düz olan orta büyüklükte ki dudaklarım yavaşça aralandı.  

Ağzımın içinden çıkan sıcak nefesim sanki hava soğukmuşcasına buhara döndü ve dışarıdaki oksijene karıştı. 

Bunu fark etmemle kızılımsı kahvemsi kaşlarım çatılmıştı. Yansımam artık şaşkın şakın bana bakıyordu.

Kırların arasındaydım, yaz havası gibi terliyordum. Yasemin ve sümbül gibi bir çok çiçek ve bitkinin kokusunu duyabiliyordum. Ama nefesim oksijenle karıştığında buharlaşıyordu. 

Bu çok tuhaf diye düşündüm. Yaz ayları sıcak olduğu için,  birbirine yakın sıcaklığa sahip olan nefesimiz havayla karışınca etkileşime uğramaz.

O sıra beni üşüten sert bir rüzgar esti. Tepemdeki güneş kaybolmuş ve yerini aya bırakmıştı. Aydınlık ise titrek bir mum ışığı gibi sönerek kaybolmuş, zifiri karanlık kötü şeylerin habercisiymiş gibi etrafımı sarmıştı. Su artık titremiyor, kaynıyordu. Yansımam kaynayan suyla durmadan bozuluyor ve kendimi net bir şekilde görmeme izin vermiyordu. 

Korkuyla ayağa kalktım ve bir iki adım geriledim.  O sıra burnuma keskin bir koku doldu, yasemin ve sümbül çiçeklerinin kokusu kaybolmuştu.  Yeni koku tuzlu ve bakır gibi kokuyordu.

Gözlerim şaşkınlıkla büyürken içimde ki ses  Kan! diye haykırıyordu. Dört bir yanımı saran keskin koku kandı. 

Artık kalp atışlarımın kulaklarımda uğuldadığını duyabiliyordum, rüzgar ise bir leoparın kükremesi gibi kulaklarımda yankılanıyordu.

''Bul beni!'' diye fısıldadı bir ses. Rüzgarla birlikte gelen bu fısıltı ıslık gibi keskindi.

''Seni bekliyorum bul beni!''

Çevreme bakındım ama hiç kimse yoktu. 

''Nerdesin!'' diye bağırdım ama sesim bana bile yabancı ve güçsüz gelmişti. 

 Ardından kulağıma, bir şeyin yere çarpıp toprağı eşelemesi gibi korkunç bir ses doldu. Arkama döndüğümde, çoğu ağaç kırılmış, ezilip bükülmüştü. Toprak iki yana saçılarak eşelenmiş, ortasında sürüklenmiş gibi bir çukur bırakmıştı. Ormanı ikiye ayıran şeyi görmek için yaklaştığımda, sönmek üzere olan bir ışık hüzmesi yayılıyordu etrafa.  

Adımlarım tereddütlü ama emindi. Daha da yaklaştım ve toprağın içine eğilerek baktım.

Neredeyse küçük dilimi yutacaktım.  Hızla kafamı gökyüzüne kaldırdım yıldızları görebilmek için, ama gökyüzünde bir tane bile yıldız yoktu.  

Toprağın içinde olan, ormanı ikiye ayıran şey kayan bir yıldızdı! O kadar büyük ve göz kamaştırıcıydı ki, - aynı zamanda sıcak- uzaklaşmak zorunda kalmıştım. 

''Beni bul!'' dedi tekrar. Ardından ışığı son kez titredi ve söndü.

''Kendine geliyor!'' başımdaki sesleri duyuyor ama anlam veremiyordum. ''Demelza, canım?''

Gözlerim aralandığında gördüğüm ilk Isabel'in yüzüydü. Koyu saçları ve esmer teniyle tanrıça  gibi harika gözüküyordu. ''İyi misin?''

Yıldız TozuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin