Uyandığımda saat 07:10du. Hafta sonu,uyanmak için çok erken bir zamandı belki ama çok uyuyamazdım ben. Uykunun fazlası gerekmezdi bana.
Yatakta doğruldum ve ayaklarımı sarkıttım. İstanbul'da bir Pazar sabahı ne yapılırdı ki?
Banyoya girip elimi yüzümü yıkadım ve saçlarıma baktım. Aynadaki kız ben hariç herkese benziyor gibiydi. Bu düşünce beni ister istemez mutlu etmişti.
Banyodan çıktıktan sonra üzerime bir eşofman altı ve kapşonlu kalın bir kazak geçirdim. Camdan baktığıma göre hava rüzgarlı ve soğuk duruyordu. Zaten tek eşofmanlarım da bunlardı.
Ne yapabilirim diye bir kac dakika durup düşündüm.Etrafta kaybolmayacak çapta gezmek mantıklı gelmişti.
Melis derin uykudaydı. Ses yapmamaya dikkat ederek montumu giydim ve dışarı çıktım. Koridorlar boştu. Bizim kattaki kızlar bana karşı soğuktu, karşılaşmak da istemiyordum.
Büyük kapıdan geçerken görevli yüzüme garip bir ifadeyle baktı. Bir an gülümsemek ve gülümesememek arasında kaldım ve sonunda acemiyce gülümsedim.O ise sadece kafasını sallamakla yetindi.
Dışarı çıktığımda soğuk hava yüzüme öyle bir çarptı ki gerçekten uyandığımı hissettim.Arkama dönüp baktım ve büyük tabelayı bu çevre içinde görebileceğime kanaat getirip ilk sokağa girdim. Etrafı inceleyip,turist havasında yürüyordum.Biraz daha ilerledikten sonra karşıma yeşil ve cıvıl cıvıl bir park çıktı. Parkın büyüsüne kapılıp içe doğru ilerlemeye başladım. En temiz bankı seçip oturdum ve kafamı güneşe çevirdim.Güneş yüzüme vurdukça içime mutluluk doluyordu.Gözlerimi kapatıp gülümseyerek rüzgarın sesini dinlemeyi tercih ettim.
Birkaç dakika sonra çocuk kahkahalarıyla kafamı sese doğru çevirdim. 3 çocuk parka koşarak girdi ve birbirlerini itterek 'birinciyim ,ikinciyim' diye bağırmaya başladı. Sonunda salıncağa pembe pantolonlu kızın binmesine izin verdiler. Kız yerine iyice yerleşti ve diğer ikisi de kızı sallamaya başladı. Kız o kadar güzel kahkaha atıyordu ki istemsizce gülümsemiştim.
Benim hiç böyle güzel geçen bir çocukluk hatıram yoktu. Çünkü onların yaşındayken benden gülmem değil acımı yaşamam bekleniyordu. Güçlü kalmam ve hayatıma devam etmem. Ben o yılları hatırlarken sarışın olan kızın sesi beni düşüncelerimden uyandırdı.
''Abla bizi sallar mısın?'' dedi ve reddedilmez bir şekilde gülümsedi. Üçü birden büyük geniş salıncağa yerleştiler ve beklentiyle yüzüme bakmaya başladılar. Böyle bir teklif nasıl reddedilebilirdi ki? Gülümseyerek yanlarına gittim ve salıncağı sallamaya başladım . Ben salladıkça onlar ''daha hızlı '' diye bağırıp gülüyorlardı. Gerçekten huzur veren bir sestı çocuk kahkahası.Hiç bitsin istemiyordunuz ama bitiyordu işte. Bir şeyler yaşanıyordu ve kahkahalar tükeniyordu.Onları böyle görünce içim burkuldu ve babamla yarışmalarımız aklıma geldi.Uzun geniş ağaçların arasına ip gerer ipin karşı tarafına geçerdi. Beni bir kaç metre öteye gönderip ona doğru koşmamı söyler, kollarını açardı. Koşarak ipe geldiğimde elastik ipe çarpar, tam o anda babam bana sıkıca sarılıp beni etrafında döndürürdü.
''Benim gitmem lazım çocuklar üzgünüm'' dedim ve salıncağı tutup yavaşlattım.Arkama bakmadan hızla yürümeye başladım.Arkadan sızlanmalarını duysamda geri dönemezdim,gözlerim dolmaya başlamıştı ve bunu görmelerini istemiyordum.
İçlerinde en büyük olduğuna kanaat getirdiğim esmer olan çocuğun yanıma doğru koşmasıyla yavaşladım.
''Büyüyünce seninle evleneceğim abla,kimseye sakın söz verme.Hem ilerde birlikte sallanırız çok güzel sallıyorsun'' demesiyle gülümseyerek arkamı döndüm.Çocuk o kadar masum duruyordu ki yanına gidip diz çöktüm ve elleriyle gözlerimi silmesine izin verdim.Diğer iki kız gülerek bize bakıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESNA
ChickLit"Burs" Fransızca kökenli, 4 harfli ve dilimize yakın yıllarda girmiş yabancı bir kelime. Ne kadar masum ve basit duruyor değil mi? Ama şöyle bir sorunumuz var ki, eğer bu kelimeyi basite indirger 'aman be ne varmış bir burst...