#GEÇMİŞ#
''O kadar zorluyorsun ki!'' diye haykırdığında oturduğum yatakta irkildim. Durumun ağırlığı altında ezilen ses tonu, çok geçmeden yalpaladı. Az öncekine müthiş bir zıtlık oluşturarak titredi, titredi ve olduğu yere yığıldı: ''O kadar çıkmaza sürüklüyorsun ki...''
Gözlerim, bir nehre kucak açtı. Aktı da aktı... Sessizce.
''Çok mu kolay sanıyorsun?''
''Çok mu kolay sanıyorsun?''
İkimiz de aynı anda bir gerçek fısıldadık. Fısıltımız, bir ilki de başardı eş zamanlı. Duvarları yıktı geçti, sokakları inletti ve şehre yayıldı adeta. Aynı çatı altına bile sığmıyorken ruhumuz, ne sokaklar tanıdı bizi ne de şehir sahiplendi. Kimsesiz kaldık ortada dımdızlak. Derdimiz bir.
Sırtımı ona dönmeden önce elini sinirle, gür saçları arasından geçirdiğini gördüm. Sıkıntısı yüzüne öyle net bir ifadeyle yansımıştı ki kırmızı, Mutlu olmuştu sanki.''Seni defalarca uyardım, Melek.''
Bir anda ayaklandım. ''Ne için?'' diye sorduğumda bir hayli şaşkındım. Vereceği cevabı biliyordum çünkü. ''Seni sevmemem için mi? Seni düşünmemem için mi? Sana aşık olmamam için mi? Ne için?!''
Kurduğum her cümlede ona doğru adımladım. Aramızdaki uçurumun farkında bile değildim, ama zaten fark etmezdi de bu. Ben, o uçurumdan defalarca atlamıştım zaten. Benimkisi deli cesaretiydi. Yere çakılmadan tutanımdan yüz buluyordum. Ondan... Mutlu'dan yüz buluyordum.
Histerik bir gülüş firar etti dudaklarım arasından. Gözlerimde de dur durak bilmeyen pınar akıntısı... ''Biliyor musun? Bu dediklerinin hiçbirini dinlemedim.''
Yıpranmış sinir hücrelerim, sersem gibi hissetmeme neden oluyordu. Hele Mutlu'nun karşımda tepkisiz bir duruş sergiliyor olması beni daha da çileden çıkarıyordu. Üzerine gittim. Her anlamda.
''Seni sevdim ben.'' Sağ elimi kaldırdım ve zafer kazanmış çocuklar gibi göğsüm üzerinde aşağıya doğru kaydırdım. ''Ohhhh,'' dedim. ''Hem de öyle bir sevdim ki... Canıma değsin!''
''Düşündüm seni. Düşledim. Her sabah. Her gece. Her gün! Her an!''
Yüzünü buruşturdu. Nihayet bir tepki, diye düşündüm. Beklenmedik de olsa... bir tepki en nihayetinde! Güldüm. Ruhsuz bir gülüş benden, gönlümün yangınına. Küllenmek üzereyim.
Başımı aşağı yukarı sallarken bu hareketin çok da iyi bir fikir olmadığını zemin, ayaklarım altından kayıp gittiğinde anladım.
Yakalayamadı beni Mutlu. Uzanmıştı ama başaramadı. Kalçam, zeminle öyle sert bir kavuşma gerçekleştirdi ki acı içinde tısladım: ''Ağh!''
''Öyle aptal insanlarla arkadaşlık etme, diyorum sana!'' Hep hayıflanırsın sen... Hep hayıflan sen Mutlu...
Cevap vermedim.
Konuyu değiştirmek adına devam etti boşa kelamlarla yoluna. ''Seni soktukları şu hale bak!'' dedi aşağılar gibi konuşurken. Kızdım ona! Çok kızdım o anda!
Oturduğum yerden öfkeyle doğrulurken yumruk attım sağ göğsüne. Geriye doğru sendelerken oldukça şaşkındı. ''Beni bu hale sokan sensin, sen!'' diye bağırdım!
Kısa sürede toparlandı. Kaşları çatılmış, yüzü öfkeyle kasılmıştı. Dişleri arasından tıslarken üzerime yürüdü tekrar. ''Ben mi içirdim sana?! Ben mi sarhoş ettim seni?!''
''Derdim sensin. İçiren sensin, sarhoş eden de sensin!'' Ucuz bir mazeretti ama canım yanıyordu! Benim şu an içerisinde bildiğim tek şey buydu. Canım... kor içindeydi. Alev alevdi.
Bir sükut sarmaladı ortamı yavaş yavaş. İşittiğim tek şey boğazda takılı kalan yutkunuşlardı.
Açıldı dudaklar arzuyla, dilin ucunda heyecanla tepindi kelāmlar. Dile gelmenin tam zamanıydı şahsımca. Bir çatırtı, bir şangırtı o anda!...
Umut, kollarını birbirine doladı ve başını hüzünle iki yana salladı.
Cesaret yine ölü doğmuştu.
Sükût... Daha fazla sükût.Kabaca burnunu çekti Mutlu bir süre sonra. Omuzlarını dikleştirdi, başını iki yana sallayıp anın etkisinden arınmaya çalıştı. Yine hiçbir şey demedi. Konuşamazdı çünkü. Buna yeltense iki kelāmı bir araya getirmek zor olurdu onun için.
Yanımdan geçip gidecekti ki bileğinden tutup durdurdum onu. ''Şimdi sen gidiyorsun ya...''
Yukarıdan bir bakış attı bana öylesine. O da benim bileğimi kavradı ve saliselik bir dilimde havalandırdı bedenimi. Baş dönmesi ve denge sorunu yaşadığımdan hemen kavradı belimi. Bedenimi, bedenine yaslamama sebep oldu.
''Eee?'' diye fısıldadı. ''Sonra...''
Beni ayakta tutan ayaklarım değildi o vakit, Mutlu'ydu... ''Git,'' dedim.
Yüzündeki ifadesizliği tokatlayan kabullenişim, onu serseme uğrattı. Gözlerinden geçen kırgınlık, gözlerimdeki pınara karıştı. Umudum titreyip kendine geldi.
Yoluma güvendim. Yolun bize çıkacağına güvendim ve devam ettim.
''Ne sanıyorsun? Gittiğinde seni düşünmeyeceğimi mi? Seni sevmekten vazgeçeceğimi mi? Bir hevesten ibaret olduğuna mı inanıyorsun? Ne yani? Söyle...''
Sevgilim... Ne de güzel sustun o gün öyle. Her zamankinden bir hayli farklı... Bir avuç şaşkınlık gül yüzünde. Bir tutam da kırgınlık kol geziyordu titreyen bedeninde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAZİNİN ANAHTARI (DÜZENLENİYOR)
Misterio / SuspensoGizem Gerilim #3 Yaşanmışlıklar keskin bir kılıca büründü, ruhum ortadan ikiye bölündü ve ortaya ağlak bir tablo çıktı. Melek SÖZERİ.