Keyifli okumalar."Quod medicina aliis, aliis est acre venenum." (Bazılarının ilacı kimileri için zehirdir.)
Yazardan,
Kış ayında olunmasına ve kar yağmasına rağmen sabahın güneşi, perdenin altından gizlice sızarak içeriyi aydınlatıyordu. Artık bu Dünya, 2030'lu yıllardaki gibi değildi. Kar tanesi daha yere düşmeden havada eriyordu.
Bu yaz, yaşadığımız ortamda güneş, her zamankinden daha yakıcı, toprak ise daha verimsizdi. Şu an kar yağıyordu ama yazdan kalan kuru toprağı bile nemlendiremiyordu. Sanki dayanıksız bir duvar, zelzele sonucu yarık yarık olur ya işte, toprakta şu an bu şekildeydi. İnsanlar, gıda için savaşıp yaşamak için çabalıyorlardı. Milyonlarca insan susuzluktan, açlıktan ve hastalıktan ölüyordu. Peki, buna sebep olan kimler? Tabii ki de İNSANLAR.
Genç kadın, bu karlı günde güneşe inat yatmaya devam ediyordu. Kızılımsı turuncu saçları, ince bir şerit gibi fakat dolgun dudakları ve minik bir burnu ile yunan tanrıçalarını kıskandırabilecek bir fiziğe sahipti. Saçları, tel tel ayrılmış ve bağımsız bir şekilde yataktan aşağıya sarkıyordu. Beyaz teni, odayı aydınlatan ışıkta pırıl pırıl parlıyordu.
Çoğu insana nazaran maaşının bir kısmını, alım gücü olmayan insanlara dağıtırdı. Genç kadın genelde kendi halinde ve sessizdi.
Kadın, daha fazla güneşe sabredemeyerek yatağından dimdik doğruldu, omuzlarındaki onca sorumluluğa rağmen... Saçlarını bileğindeki toka ile tepeden topuz yaparak bağladı. Yeni teknoloji ile kolunda kullanılan sistemi ile kurduğu alarmı kapattı anında. Saate göz attı sanki zamanı durdurmak, hatta geriye gitmek ister gibi. Bu yaşta bile saçlarında beyazlar, yüzünde kırışıklıklar oluşmuştu. Hayat, insanlara karşı çok acımasız ve yüzsüzdü. Bence buna hakkı da vardı çünkü insanlar, kendi elleri ile burayı yaşanılmayacak hale getirmişlerdi. Dünya'da belli yerlerde su kaynakları vardı, onlar da bir elin parmaklarını geçmezdi. Hatta o minicik su kaynakları için bile büyük savaşlar çıkıyordu. Bilim insanları, gıdayı hap haline getirerek çoğaltmışlardı fakat su için pek bir şey yapamamışlardı. İnsanların şu anki amaçları, sadece bu gezegeni terk edip başka bir gezegeni mahvetmekti.
İzlem'den,
Güneş'in huzursuzluk veren parlaklığına daha fazla dayanamayarak hızla yatağımdan doğruldum. Akşam roket maketini bitirebilmek için geç saatlere kadar uğraşmıştım ve bu da uykumu tam alamamama sebep olmuştu. Yatağımın düğmesine basarak dolabın içine girmesini sağladım. Kalkmamak için direnirken gözlerim, kolumdaki saate takılı kaldı. Mesainin başlamasına yaklaşık yarım saat kalmıştı ve geç kalırsan sana kimsenin tavizi olmazdı. Yataktan hızla kalkarak aynanın karşısına geçtim ve şu kelimeleri üç kez fısıldadım,
"Hâlâ bir umut var."
Annem, bana her zaman bir şeyi çok kez dilersem ya da istersem olabileceğini söylerdi. Annemin bu sözü üzerine ben de sürekli bunu tekrarlamıştım ta ki bugüne kadar.
Bünyem zayıf olduğu için çok iyi bir şekilde kahvaltı yapmam ve bu gibi havalarda sıkı giyinmem gerekiyordu. İyice karnımı doyurduktan sonra odama gidip gömme dolaptan bir bluz ve bir de pantolon çıkarttım. Hızla giyindim. Çantama gerekli malzemelerimi atarak askıdaki hırkamı alıp dışarı çıktım.
Yaklaşık yarım saat süren bir yürüyüşün ardından kendimi uzay üssünün gizli giriş kapısına attım. Bu uzay üssü, fikirlerinin çalınmaması amacı ile özel güvenlik sistemleri oluşturmuştu. Gerçekten yabancı birinin girebilme ihtimali, %0,00001 bile değildi. Hızla loş ve nemli koridorlardan geçerek kendi odama vardım. Üzerimdekilerden kurtularak üniformamı giydim. Çantamdan dün sabaha kadar uğraştığım projeyi almak istedim ama çantamda projeden eser yoktu. Hızla etrafıma bakındım. Eğer kaybetmişsem ya da başkasının eline geçmişse bu büyük bir suç olurdu. Öyle olmamasını umarak uzay üssünü dolaşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Aşırı Doz"
Science Fiction# 12.10.2017 (Yayınlanma tarihi.) Tek gerçek vardır: "Est fortior quam timor sedantur." Korku, mantıktan daha kuvvetlidir. Yıl 2108... Kuraklık sonrası yaşanamaz hale gelen Dünya'da su kaynakları neredeyse tükenmiştir. Herkes daha iyi şartlar için g...