Aşağıdaki şarkı ile okursanız daha etkili olur. Ve arkadaşlar hikayede Nora'nın fotoğrafını hiç koymayacağım. Siz hayal edin istedim. ^_^
-NORA MONTGOMERY-
Sabah kalkar kalkmaz, yatağımın karşısındaki aynayla karşılaştım. Dağınık saçlarım her zamanki gibi kabarmıştı. Kolumdaki siyah bilekliği düzelttim ve yorganı üzerimden tek hamleyle kaldırdım. Ellerimi kafamın üzerinde birleştirdim ve yukarıya doğru uzayabildiğim kadar uzadım. Annem böyle yaparsam boyumun uzayacağını söylerdi hep. Kendimi bildim bileli sabahları yaptığım ilk iş bu olur.
"Elenora! Kalk ve camdan bak! Kar yağıyor!" diye bağırdı Flynn.
"Bana Nora de Flynn. Sadece Nora..." diye fısıldadım. Konu üzerinde artık çok durmuyordum çünkü Flynn'in ertesi sabah bana tekrar Elenora diyeceğini biliyordum. Ciddi olması gereken yerlerde ölesiye gülen biri için fazla ciddi bir isimdi.
"Koşsana hadi! Ne dediğimi duymadın mı?" diye tekrarladı kolumu çekiştirirken. Düşündüklerimi bir kenara bıraktım ve kolumu elleri arasından kurtardım.
"Dur, dur, dur, dur. Tamam. Sakin." dedim ve yanağına öpücük kondurdum. Flynn benim için bir kardeşten daha fazlaydı. Aynı zamanda sırdaşım, akıl hocam ve hayatta en değer verdiğim insandı.
On sekiz yıldır her yıl kar görmeme rağmen, Flynn üzülmesin diye şaşırmış gibi yaptım. Daha sonra saat daha erken olduğu için Flynn'i tekrar yatağına yatırdım. Onu uyutmak zor değildi. Sanırım ailemizdeki herkes uykuya düşkündü. Yanına uzandım ve saçlarını okşadım. Birkaç dakika sonra uyduğunu anladım.Babam dün gece kız arkadaşıyla kalmıştı. Pek aile bağları güçlü bir aile değiliz. Annem öldürken sonra sanırım babamın kalbini beraberinde götürdü. O küçük bir kızken hatırladığım kişi değil. Hatta o kişiden tamamen farklı. Babam artık soğuk, umursamaz, kaba... Kısaca bir babanın taşıması gereken özelliklerde değil.
Üzerimdeki kıyafetleri değiştirdim. Üzerime siyah dar kotumu ve lacivert hırkamı geçirdim. Bugün kütüphanede çalışacaktım. Sanırım çalışmaktan zevk alan tek insandım. Oraya genelde yüzümde büyük bir gülümseme ile giderdim. Huzur benim için kütüphane duvarlarının arasındaydı.
Kütüphaneye vardığımda Angel'ı gördüm. Angel 23 yaşında ve üniversite öğrencisi. Babamdan, arkadaşlarımdan, kısacası bir çok insandan daha yakın bana. Dertlerimi, sırlarımı, hobilerimi, fobilerini, her bir bokumu ona anlatırım. O da bana.
"Selam." dedi, en yumuşak gülümsemesini takındı suratına.
"Merhaba." dedim alçak bir sesle.
"Hangi kitabı alacaksın?"
"Bilmiyorum. Önerdiğin seri bitti. Belki yeni bir seri önerebilirsin diye düşünmüştüm." dedim. Üst raflardaki kitaplara uzandı ve 6 tane kitap çıkardı.
"Al. Bunları dene. Senin yaşındayken bunları elimden bırakamamıştım." dedi. Teşekkür ettim tam arkamı dönecektim ki geniş omuzlu, uzun boylu, siyah saçlı biri sert bi şekilde bana çarptı.
"Hey!"
"Dikkat etsene!" dedim ve yere düşen kitaplarımı almak için dizlerimin üzerine çöktüm. Gözlerimin önüne gelen siyah saçlarımı elimle kulağımın arkasına götürdüm. O da sadece beni izliyordu. Kitaplarımı topladığımda hızlı hızlı yoluma devam ettim.
Eve döndüğümde Flynn uyanmış ağlıyordu. Elimdeki kitapları bıraktım ve Flynn'in yanına koştum.
"Flynn. Bebeğim, noldu? Şişşttt. Buradayım. Tam yanındayım." dedim ve alnına öpücük kondurdum.
"Gittin sandım. Tıpkı...Babam gibi..." dedi. Neden babamdan nefret ettiğimi anlamışsınızdır şimdi. Flynn daha 10 yaşında. O babam dediğim şerefsiz yüzünden Flynn baba ne bilmiyor. Herif bir hafta yanımızda, ikinci hafta yok. Ve ben konu hakkında hiçbir şey yapamıyorum. 6 ay sonra resmi olarak 18 olacağım. O zaman Flynn'i de alıp bu siktiğimin şehrini terk edeceğim. Bu defa biz babamı terk edeceğiz... Belki de bu koca şehirde kimsesiz kalmak neymiş o zaman anlar.
Flynn'e yiyecek bir şeyler hazırladım ve arkadaşı Cole ile oynaması için onu Bayan Stiles'in evine bıraktım.
Artık hazırdım. Yeni kitaplarımı okumaya başlamaya hazırdım ki ilk kitabın eksik olduğunu gördüm. Evin altını üstüne getirdim fakat bulamadım. Angel kitaplarına sanki çocuğuymuşçasına bakar. O kitaplar da bana emanetti. Ve benim onu bulmam gerekliydi. Masaya oturdum ve sakin kafayla düşündüm. Kitaplarımı o çocukla çarpıştığında kaybetmiş olmalıydım...
Üzerimi tekrar giyindim ve kütüphaneye doğru gitmeye başladım. Vardığımda ilk iş olarak Angel'a o çocuğun yerini sordum, yandaki parkta olduğunu söyledi. Parka doğru koştum ve gözlerimle o çocuğu aradım. Bir süre sonra bana doğru sırıttığını ve el salladığını gördüm. Yanında gittim ve kaşlarını çattım. Elinde kitabımı gördüm. Resmen almış kitabımı eline, okuyordu. Kitabımı geri vermesini bekledim.
"Vay. Güzel kitap." dedi ve güldü.
"Kitabımı vermeyi düşünüyor musun?" dedim tek kaşımı kaldırarak."Sanmıyorum."
"Bak, hayatımda en son ihtiyacım olan şey fazladan bir sorun, tamam mı... Ehm..?"
"Ash. Adım Ash. Beni herkes tanır."
"Her neyse. Ver şu kitabı."
"Bir şartım var." dedi güldü. Oflayarak;
"Kaç yaşındayız? 10 mu?" dedim.
"Seni bilmem ama ben 23 yaşındayım."
"Şart neymiş?"
"Yarın buraya gel."
"Senden hoşlanmadım. Fazla salaksın."
"Tamam. Sen bilirsin. Kitabını sevdim. Hem, sonraki sahneyi merak ediyordum zaten." dedi ve pis pis sırıttı.
"Ne tür bir belasın ya sen?"
"Senin seçimin. Ya gel, ya da kitabın sonsuza kadar bende kalsın."
Düşündüm. Zaten 6 ay sonra buradan gidecektim. Ne kaybedebilirdim ki?
"Tamam." dedim en alçak sesimle.
"Duyamadım?"
"Bir daha söylemeyeceğim." dedim ve güldüm. Daha sonra kitabımı aldım ve eve doğru yürümeye başladım. Arkamdan bağırdığını duydum.
"GELECEĞINDEN NASIL EMIN OLACAĞIM?"
"OLAMAZSIN." dedim ve sırıttım.
Kavgaların en güzel yanı; dayanamayıp arada gülmek. Evet kesinlikle bu sevgilim.
Sınır yok, kafama esince yazarım. ^_^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kütüphane.
Romance"Kabul et Nora." Sigara kokan nefesini boynumda hissedebiliyordum. Güçlü cazibesine kendimi kaptırmamak için dişlerimi sıkarak: "Asla!" diye bağırdım. Fakat kimi kandırıyordum ki? Eninde sonunda bana sahip olacaktı, o Ash Moore'du.