1

12 1 0
                                    

Gözümü açtım. Bir kafede cam kenarındaki bir masada oturuyordum. Cam sağ tarafımda kalıyordu. Camdan dışarı baktım. "Lanet olsun!" diye söyledim istemeden. Rüyadaydım işte yine. Lanet uykuma yenik düşmüştüm yine. Koşar adımlarla kafeden çıktım. Her an gelebilirdi o.

Bir caddeye çıktım. Kaldırımda koşmaya başladım. Nereye gidersem gideyim beni bulurdu. Biliyordum ama ondan kaçma, saklanma dürtüme engel olamıyordum. Bir kez olsun bunları yaşamamak istiyordum. İlk gördüğüm sokağa daldım. Nereye gitmeliydim? Dümdüz koşarken karanlık bir çıkıntı gördüm. İki bina arasındaki ince uzun bir boşluktu. Oraya saklanmaya karar verdim. Oraya geçip beklemeye başladım. İçimden kendime "Uyan, uyanmalısın hadi be kızım uyan." Diyordum. Bir anda arkadan bir el ağzımı kapattı. İstemsizce ellerim eline gitmişti. Çığlık atmaya çalışıyor, elini ağzımdan çekmeye çalışıyordum. "Uslu dur." diye fısıldadı. "Tabi dünkü gibi bir son istiyorsan sen bilirsin." diye ekledi. Ondan çok korkuyordum. Öyle ki muhtemelen ölüsünü bile görsem bacaklarım titremeye başlardı. Durdum. Beni bıraktığı anı kollayıp kaçacaktım.

"Bir daha açık alana getirmeyeceğim seni, yaramazlık yapıp kaçıyorsun." dedi. "Gerçi böyle daha heyecanlı oluyor, benden kaçabileceğini sanman her seferinde komiğime gidiyor." deyip güldü. Nefret ediyordum ondan nefret. Bazen içimden geçenleri yüzüne söylüyordum bazen de kedi yavrusu gibi suspus oluyorum çünkü ondan cidden, cidden çok korkuyorum. Ona her zaman karşı çıkmadığım için bana kızmayın. Neler yaşadığımı bilmeden de sakın yargılamayın. Bir insana yapabileceği en kötü şeyleri yaptı. En kötüsü de, şikayet bile edemiyorum çünkü uyanınca hiçbir şey olmamış oluyor, çünkü bu kişi benim rüyalarıma giriyor sadece! Yaptığı her şeyi ama her şeyi iliklerime kadar hissediyorum ama görünürde bir şey yok, hatta belki böyle biri bile yok. Umarım yoktur.

Sonunda elini çekince "Nolur bırak beni." dedim umutsuzca. Ne zaman bırakmıştı ki? Bir duvara bu kadar merhamet dilensem beni dinlerdi ama bu adamın, adam diyesim bile gelmiyor, duyguya dair hiçbir şeyi yoktu. Gerçi mahvolmuş halim hoşuna gidiyordu. Belki de sadece acımasızlığa çalışan bir kalbi vardır. "Yeni cümleler öğrenmen lazım artık eskidi bunlar." dedi. O kadar umursamıyor ki beni. Fark ettikçe biraz da umutsuzlaşıyorum. "Yeter artık nolur yeter, intihar mı edeyim bunu mu istiyorsun ne istiyorsun benden?" dedim ağlamaklı bir sesle. Gerçekten yeter artık, daha fazla dayanamıyorum. "Sonsuz uyku ha, sevdim bak bunu." deyip sırıttı. Dondum kaldım. Nasıl yani? Sonsuz uyku demek, sonsuza kadar bu adama takılmam demek miydi? Ölünce ölmüyor muyuz, toprak olup gitmiyor muyuz? "Ölünce ölmüş olacağım, rüya falan kalmayacak artık kurtulacağım senden." dedim. "Peki, madem bu kadar eminsin kendinden." dedi. Emin değildim. Ölümden sonra ne olacağını tam olarak nasıl bilebilirim ki, kimse gelip anlatmıyor sonuçta. Ele vermemeye çalıştım ama gördü. Her zaman görüyor zaten. Güldü. "Ne zaman emin oldun ki zaten?" dedi. "Alarmım çalacak birazdan bırak beni." dedim. Bu sefer doğruyu söyledim. Alarmım çalardı birazdan. Kendimi bu duruma hazırlamıştım. Hem bu muhabbetlerle de onu biraz oyalamıştım.

Alarm kurduğumu öğrenince sinirlendi. Elimi tuttu ve yürümeye başladı. Çok sıkıyordu elimi. Kırmak istiyormuş gibi sert sıkıyordu. Buradaki bütün acıyı iliklerime kadar hissetmek ama uyanınca sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam etmeye çalışmak beni çok yoruyordu. Bir kafeye geldik.  "Elimi bırak." dedim. Çok ama çok canım yanıyordu. "Memnuniyetle." dedi ve beni resmen kafenin içine fırlattı. Ne olduğunu anlamadan kendimi masaya gömülmüş buldum. Kapıyı kapattı. Ben neden diğer insanlar gibi kendi rüyamı kontrol edemiyordum? Kaçış yolum kalmadı.

Titrek sesime hakim olmaya çalışıp "Neden?" dedim. Nedeni olması gerekmiyordu aslında, isterse zaten kendi neden uydururdu ama aklıma söyleyecek başka kelime gelmedi. Kızgın kara gözlerini gözlerime dikti. "Alarm." dedi. "Seninle ne zaman insan gibi konuşmaya çalışsam bir şekilde kaçıyorsun, sen bana başka yol bırakmıyorsun." dedi. Evet doğru, onunla muhabbet etmek istemiyorum çok şaşırtıcı değil mi? Gözlerim dolmuştu. "Tamam edelim muhabbet özür dilerim." dedim sessizce. "Bunu neden söylediğini bilmiyorum mu sanıyorsun?" diye bağırdı. Geriye adımlamaya başladım. Yine sinirlenmeye başlıyordu ve o sinirlenince, işler benim için hiç iyiye gitmiyor.

Alarmın sesiyle uyandım. Terlemiştim yine. Evet, güne mutlu başladım diyebilir miyiz? Tacize, tecavüze uğramadım, deli gibi dayak yemedim, yalnızca ufak bir fırlatılma ve güçlü bir el sıkma ile bu geceyi atlattım. Bu gece de atlatacak mıyım? Hiç sanmıyorum. Hatta bugünün de acısını çıkarmak ister bence. Kafamı silkeledim, şimdiden onu düşünürsem kazanmış olur. Bugün okulun ilk günü hem, hazırlanmam lazım. Kalkıp duş aldım, giyindim, makyaj yaptım ve hazırım. Yeni okuluma gittim. Müdüre sınıfımı sordum, 12-A dedi. Öğrencilerden birine sorarak sınıfı buldum. Tabi ben bunla uğraşırken ders başlamıştı. Kapıyı tıklattım. Gel sesi gelince içeri girdim.

"Hocam ben yeni kayıt oldum, adım Deniz." Dedim. Okula hoş geldin Deniz, geç otur istediğin yere dedi hoca, çok tatlıydı. Sınıfa baktım. En arkalar doluydu, ben de duvar kenarı en arkanın bir önüne oturdum. Arkamda iki erkek kafasını sıraya koymuş uyuyor. Yanımda da bir kız oturuyordu, iyi birine benziyor. Kitaplarımı çıkardım dersi dinlemeye başladım.

Zil çaldı, hoca çıktı. Yanımdaki kızla arkadaş olduk. "Su almak istiyorum da, kantin nerede acaba?" Dedim. "Ben de geleyim otururuz hem biraz" dedi, ben de kabul ettim.

Nasıl yani? Bu nasıl olabilirdi? Derste uyuya mı kaldım? Başımın döndüğünü hissettim. Rüya olmadığına adım kadar eminim ama bir o kadar da gerçek olmasına ihtimal veremedim. Rüyada olan ama gerçekte olmayan bir şey düşünmeye başladım yoksa gerçekten delirecektim.

Tırnaklarım! Gerçekte ne kadar farklı renklerde oje sürsem de hiçbir rüyamda ojeli değildim. Tırnaklarıma baktım. Uzay mavisi ojelerim duruyordu. Ben delirmeye mi başladım? Kendime gelmeliyim, eğer yakalanmak istemiyorsam kendime gelmem gerekiyor.

''Şu kapüşonlu çocuk kim?'' dedim Sude'ye. Ne o, ilgini mi çekti?" deyip kıkırdadı. "Arda, arkamızda oturan çocuk." Acaba o, rüyalarıma giren o muydu? Yoksa sadece daha önce sokakta gördüğüm için mi rüyamdaydı? Anlamak için yüzleşmem gerekiyor, ama bende o cesaret yok, henüz.

Ayağa kalktım. ''Ben kendimi iyi hissetmiyorum, eve gideceğim.'' Dedim. Beni görmemeliydi. Şimdi olmaz. Hızlı hızlı merdivenlerden çıktım. Çantamı topladım, montumu aldım ve sınıftan çıkmak üzere ayağa kalktım. Hızlı adımlarla kapıdan çıkarken berine çarptım. Göğsüne çarpmam bile çarptığım kişinin o olduğunu anlamama yetti.

Bugün olmaz, hazır değilim, şimdi olmaz. Kafamı eğdim ve kenardan geçtim. Önüne baksana tarzı bir şey söylediğini duydum ama peşimden gelmeyeceğini umarak duymazlıktan gelip yürümeye devam ettim. Umduğum gibi de oldu. Sınıfa girdi. Eve gidince uzanıp düşünmeye başladım. Önümde iki seçenek vardı. Benim olduğumu anlayacaktı ya da anlamayacaktı. Onunla yüzleşmek istiyorum evet, ama ya durum rüyalarımdan farklı olmazsa? Ya burada da bana musallat olursa ve çift taraflı bir şekilde hayatımı zehir etmeye başlarsa?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 28, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

RüyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin