Bu resmi bir okurumdan aldım^^ Takvimi 1 Ocak 2017'ye getirmiş, ve tahtasına 3391 Kilometre'den en içine işleyen sözü yazmış, ve şöyle paylaşmış 3391 Kilometre'nin Facebok grubunda, ''Yeni yıla bu sözle girmek istedim.'' Çok duygulandım :') Sizden de böyle çalışmalar bekliyorum, grubumuzun adı 3391 Kilometre - Wattpad - Beyza Alkoç
Fırtına dinmiş, sular çekilmiş, güneş açmış, kurumuş şövalye. ''Bu hep böyledir,'' diye düşünmüş, ''fırtına gelir, fırtına diner. Sular gelir, sular gider. Güneş batar, güneş açar.'' Hayatımızın da fırtınası bir gün diner, elbet bir gün güneş açar, elbet bir gün kurur içimiz. Öylesine bir başına bir başka dağın tepesinde bulmuş kendini şövalye. Zar zor ayağa kalkmış, başını kaldırmış... Yıldızına ulaşmak için aşması gereken üç dağ kaldığını görmüş, hafifçe gülümsemiş. ''Ey bulutlar,'' demiş, ''sevdiğime yaklaşmamın yolu sürüklenmek miydi? İnsan ancak kendini mahvederse mi bulur sevdiğini?''
5.Bölüm : Sinemaya Gidelim Mi?
*Kilometrelerce öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan...*
Hayatımızda bazı anlar vardır, o anlar sanki gelecekte başımıza gelecek her şeyi hissediyormuşuz gibi hissettirir birkaç saniyeliğine. O gün, akşam odamda otururken, Bizim Küçük Gezegenimiz grubuna alınırken, Ege'nin yemeğini yiyip gelmesini beklerken içimde bir korku hissettim. Sanki ufak bir kötü şeyler olacak bildirisi aldı ruhum, ne olacağını bilmiyordum. Olacak mıydı olmayacak mıydı bunu da bilmiyordum, tek bildiğim bir korku hissettiğimdi. Ve tahminime göre bu korku iyi şeyler yaşamaya başlayan herkese olurdu. İnsanın ruhu ilk defa iyi şeyler hissettiğinde, o iyi hisleri kaybetmenin korkusunu yaşamaya başlardı. Ruhum öyle yorulmuştu ki kötü hissetmekten, ilk defa iyi hissettiğinde buram buram ''Bu hisleri kaybedemeyiz İzmir!'' korkusunu bağırıyordu içimde. Haklıydı. Ben iyi hissetmeyi hak ediyordum. Ruhuma bunu borçluydum.
Tam 10 gün oldu. Tam 10 gün geçti her şeyin üzerinden. Gruba alınışımızın üzerinden, kendimi iyi hissetmeye başlayışımın üzerinden. Koray, Ateş, Doruk, Merve ve o... Ege. Ege'nin numarasını verirken çok tereddüt etmiştim onlarla konuşmak istemeyeceğini düşünerek, oysa tam tersi oldu, Ege gayet konuşkan çıktı! Biraz mesafesini koruyor, ama herkesle iyi anlaştı. Ben de öyle. Sizlere onları tarif etmeme izin verin!
Merve. Kullanıcı adı, mervelerdekalabilirmiyim. Birine feci derecede aşık! Lise son sınıf öğrencisi, ve aşık olduğu çocuk Buray, geçen sene okullarından mezun olup gitmiş. Ama Merve diyor ki, ''Kalbimden mezun edemedim daha.'' Buna baya güldük, ama cümle üzerinde biraz düşününce üzücü gelmeye başlıyor. Bir deneyin düşünmeyi. Merve kısa kahverengi saçlı çok tatlı bir kız. En büyük hayali saçlarını maviye boyamakmış, ama maalesef bunu tam olarak gerçekleştiremiyor, çünkü okulu kendisini okuldan atmakla tehdit edecek kadar karşı bu işe. Merve de işin çözümünü şöyle bulmuş, kendisine bir kutu dolusu mavi tebeşir almış, okuldan çıkar çıkmaz maviye boyuyor saçlarını. En büyük tutkusu ay, ayı izlemek. Geceleri gruba sürekli ayın fotoğraflarını çekip atıyor. Ve fotoğraflarda ay hiç gözükmüyor, ama hepimiz ''Harika!'' filan demek zorunda kalıyoruz. En önemlisi, Merve Bolu'da yaşıyor. Ve hepimiz gibi, o da çok yalnız. Kimse bilmese de görmese de dünyada o kadar çok yalnız var ki. Sen, ben, biz, hepimizin içinde birer yalnız yatıyor. Bu grup bana bunu gösterdi.
Koray! Beni gruba davet eden çocuk. Kullanıcı adı uranustenkacan. Kendisi bir gezegen manyağı, gezegenlerle kafayı bozmuş. Ve favori gezegeninin Uranüs olduğunu söylüyor. Çünkü Koray'ın uğurlu sayısı 7, ve Uranüs gezegen sıralamasında 7.sırada. ''Çok fazla ortak noktamız vardı.'' diye açıklıyor, sanki Uranüs kız arkadaşıymış gibi. Koray Ankara'da yaşıyor. Lise son sınıf öğrencisi, hayatında kimse yok, kimseye aşık da değil. Uranüs dışında... Yalnızlıktan kafayı yemek üzereyken aklına bir grup kurma fikri gelmiş. Ve bizleri seçmiş, tam bir haftalık bir düşünme sürecinden sonra tabi! Her şeyimizi biliyor, hepimizin bloglarını her noktasına kadar ezberlemiş. Hayatımda gördüğüm en neşeli, en komik insanlardan biri. Bana yalnız insanların da içinde çok neşeli insanlar yatabileceğini göstermek için gelmiş bu dünyaya sanki.
Doruk. Kullanıcı adı hayatindoruklarinda. Ve gerçekten de hayatın doruklarında! Öncelikle kendisi baya zengin. Ama tahmin edemeceğiniz kadar zengin. Ciddi ciddi bir villada yaşıyor, ama inanılmaz derecede mütevazi. Babasının işi nedeniyle dünyada gezmediği, görmediği yer kalmamış. Ama içten içe mutsuz işte. İstanbul'da yaşıyor, ve hiçbir sıkıntı çekmese bile ailesinden başka kimsesi olmadığını anlatmaya çalışıyor işte. Gittiği saçma sapan kolejlerdeki insanların hiçbirine kafa uyduramadığını, bu yüzden kendini sosyal medyaya adadığını. Bir de oyunlara! Doruk tam bir oyun delisi. Sürekli bilgisayar oyunları oynuyor ve işin kötü yanı gruptaki diğer çocukları da etkilemeye başladı. Bir ara Ege bile bir oyun hakkında sorular sormaya başladı! Buna mutlu oldum, Ege'nin birileriyle iletişime geçmesine... Çok garip, Ege'yi bu kadar sahiplenmem gerçekten çok garip...
Ateş... Kullanıcı adı pardonatesinizvarmi. Grubumuzun en garip üyesi, çok fazla mesaj atmıyor. Balıkesir'de yaşıyormuş, ve ufak tefek bir bunalımda olduğundan bahsetti. Ağzından zorla laf aldılar yani. Annesi ve babası üç yıl önce ayrılmış, annesiyle kalıyormuş ama annesi üç yıldır çok mutsuzmuş. Bu durumdan o da çok etkilenmiş, okulu bırakmış. Şu an öylesine bütün gün annesiyle oturuyormuş evde. Döneceğini, dönmek istediğini söylüyor. Ama öyle bir buhrana girmiş ki sokağa adım atası gelmiyormuş. İçim gitti mesajlarını okurken, ona yardım etmeyi istedim içten içe. Ama inanıyordum da, bu grup ona iyi gelecekti. Çok iyi... Ateş'i küllerinden doğduracaktık.
Ve, Ege... Kullanıcı adı, gelmemeyegidenadam. Kendisini gruba tanıtırken çok az bilgi verdi, üstelediler ama bir süre cevap vermeyince konu kaynadı gitti. Fransa'da yaşadığını, 19 yaşında olduğunu, Paris'te bir üniversiteyi kazanmak için gece gündüz çalıştığını, bunun dışında pek bir şey yapmadığını söyledi. Bu kadar, Ege hakkında bildiklerim bu kadar. Kocaman bir dünya var kafasında, ama ben sadece bir dünya maketi görmekle yetiniyor gibiyim. Dışını görüyor, içine asla ulaşamıyorum...
Grup kurallarımızdan biri, haftada sadece iki gün grupta konuşmak. Tabi onun dışında da ufak tefek şeyler atıyoruz birbirimize, ama kurala uyacağımıza söz verdik. Hayatımızın sorumluluğu haline gelmesin diye, normal hayatlarımıza da devam edelim diye birbirimize ayıracak 2 günümüz olmasına karar verdik. Oysa 10 gün boyunca Ege'yle her gün konuştuk! Sabah kalkar kalkmaz yazdığım ilk insan oydu, gece uyurken yazdığım son insan da oydu. Birbirimize yaşadığımız her şeyi anlatmaya başladık, yediğimiz yiyecekleri, dinlediğimiz müzikleri, hatta dün ona yürüdüğüm kaldırımın resmini attım. Ve bana neden diye sormadı. Çok garip, öyle garip bir durumdayız ki... Hayatımın her anını ona anlatmak, onunla paylaşmak istiyorum. Az önce dolabımın kulbu çıktı. Ve ben bunu bile ona anlatmak istedim.
''Dolabımın kulbu çıktı!'' Yazdım, ve gülümseyerek yolladım.
Çevrimiçi... Yazıyor...
''Seninle yan yana gelmekten korkmaya başladım İzmir. Dün de odandaki pencerenin kolunu çıkardığını söylemiştin.'' Büyük bir kahkaha attım!
''Ama o yanlışlıkla olmuştu!''
Çevrimiçi... Yazıyor...
''Dolabın kulbunu bilerek mi çıkardın?'' Hemen sonra ekledi, ''sakın cevap verme, bilerek yapmış olma ihtimalini öğrenmek istemiyorum.'' Şu yüzümdeki gülümseme, öyle parlak ki... 10 gündür böyleyim, yüzüm hep böyle. Onunla mesajlaşırken hep gülümsüyorum, ve buna engel olamıyorum. Yazdığı her cümle beni güldürüyor.
''Eee,'' yazdım, ''ne yapıyorsun şu an?''
''Haftasonu Paris'e gideceğim. Yeni bir filmin ilk gösterimi olacakmış.'' Sonra mesajına anında ekledi, ''İzmir, sinemaya gidelim mi?'' O an gülüşüm yüzümde dondu. Kalbim öyle büyük bir umut hissetti ki gözlerimin doluşuna şahit oldum. Bu anı günlüğüme yazacaktım. ''Sevgili günlük,'' diye başlayacaktım söze... ''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. Kilometrelerce öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Yanımdaki insanlar görmezken beni, o bana imkansız olduğunu bile bile 'Sinemaya gidelim mi?' dedi...''
Yutkundum. Ege çevrimiçiydi ve benim mesajına cevap vermemi bekliyordu. Burnumu çektim, derin bir iç çekip yazmaya başladım.
''Olur, hangi film?'' Ekranın karşısında gülümsediğine emindim. Elimi telefonun içine sokup yüzüne dokunmak istiyordum.
''Fantastic Beats And Where To Find Them. Hiç duydun mu?''
''Duymaz mıyım! Büyük bir Harry Potter hayranına söylüyorsun bunu. Saat kaç gibi Paris'te olayım sayın Ömer Ege Zorlu?''
''Cumartesi saat 3 gibi, Allocine önünde buluşalım.'' Yüzümü buruşturdum,
''Tamam!'' Yazdım, ''Uçağa atlar gelirim. Allacina önünde olacağım.''
''Hahaha,'' yazdı, ''Allocine, allocine değil.'' Gülmeye başladım.
''Ege! Yazdığın iki kelime aynı, fark ettin mi? Yanlış yazmaya çalışırken bile doğru yazdın!''
''Fransızcam iyidir.'' Yazdı ve bir de göz kırpma işareti yolladı! '';)''
''Eh, bizim bir Fransızca öğretenimiz yok ki.''
''Madem öyle, yarından itibaren sana ufak tefek Fransızca aşılamaya başlıyorum. Eh, buraya geldiğinde lazım olacak.'' Kaşlarımı çattım,
''Oraya geldiğimde mi?'' Hemen sonra şakayı anlayıp bir mesaj daha attım, ''Heh! Sen sinema şakasından bahsediyorsun. Ehe, evet lazım olacak.''
''Hayır. Sinema şakasından değil. Ben gerçekten bahsediyorum...'' Ben şaşkınlıkla mesajını okurken ikinci mesajını attı, ''Seni bir gün ayaklarıma getireceğim İzmir. Yaz bunu bir kenara.'' Kalbimin deli gibi attığını hissediyordum. Cevap verecek halde değildim. Bunun hayali bile o kadar güzeldi ki kalbim duracaktı neredeyse... Ben cevap yazamayıp mal mal ekrana baktığım sırada Ege yazmaya başladı.
''Eee, sen ne yapıyorsun?'' Mal mal ekrana bakıyorum Ege.
''Ben mi? Ben de bilgisayar başındayım. Müzik dinliyorum.''
''Hangi şarkı?''
''Türkçe sever misin sen? Türkçe dinliyorum.''
''Ben her dilde şarkı severim. Hangisi?''
''Son Feci Bisiklet – Bikinisinde Astronomi. Sözlerine dikkat et, çok güzel^^''
''Tamam. Açıyorum.''
O sırada hoparlörümün sesini açtım, tam da ''Sıkılırsan güneşten, gece oluruz erkenden.'' kısmındaydım şarkının, en güzel kısmında.
''Off,'' yazdım, ''Keşke hep gece olsa. Gündüzleri hiç sevmiyorum.'' Ege tekrar mesaja girdi. Ufak bir beklemeden sonra yazmaya başladı.
''Sıkılırsan güneşten, gece oluruz erkenden... Sen istersen.'' Kalbim bir kez daha teklerken Ege bir mesaj daha attı, ''Güzel söz. Şarkı harikaymış, sözleri çok daha harikaymış.''
Gözlerim hayranlıkla mesajlarına bakarken parmaklarımı Ege'nin mesajlarının üzerinde gezdirdim. Tanrım, geldiğim hale bakın, birinin bana attığı mesajları okşuyordum. Ona karşı içimde başlayan hisler büyük şeyler değildi, ama büyük olan bir şey vardı. Ben her geçen gün Ege'ye hayran oluyordum. Daha fazla, ve daha fazla... Ömer Ege Zorlu hayranlığım, vücudumda bir hücre gibi büyümeye başlamıştı, çok yakında kalbimin yerini alacak kadar büyümemesini umuyordum. Çünkü bildiğim bir şey vardı, ben ona giden bu mesafeleri aşamazdım.
''İzmir. Sana bir şey söyleyeceğim.'' Kaşlarımı çattım.
''Söyle Ege.'' Yazdım. Bir süre ''Çevrimiçi'' yazısı sabit kaldı. Sonra tereddüt edermiş gibi yazmaya başladı tekrar.
''Ben... senin sesini duymak istiyorum artık. 10 gündür konuşuyoruz, mesajlaşıyoruz. Ve artık bana bu cümleleri yazan sesi merak ediyorum.'' Yutkundum. O an içimi büyük bir korku kapladı. Sanki binlerce kişinin önünde sahneye çıkacak gibiydim. Hiçbir şey yazmadım. Dakikalarca ekrana baktım öyle. Sonra Ege devam etti.
''Akşam seni arayacağım. Tamam?'' Bekledim, bekledim, bekledim... Alt dudağım ısırılmaktan paramparça olacaktı. Ve en sonunda büyük bir cesaretle yazdım.
''Tamam Ege^^ Akşam ara.'' Derin bir nefes aldım. Başkaları için çok küçük bir olay gibi görünen bu telefon konuşması benim için en riskli ameliyattan daha korkunçtu. Korkuyordum. Sesimi duymasından, sesimin titremesinden, doğru düzgün cümleler kuramamaktan. Ama en kötüsü, sesini duyduğum an ona aşık olmaktan korkuyordum. Ama kaçış yoktu, bu akşam ilk telefon konuşmamızı yapacaktık. Bu akşam, onun sesiyle tanışacaktım...
---
Yorumlarınızı, oylarınızı bekliyorum :')
Hikayenin Instagram'ı : 3391km
Benim Instagram'ım : beyzalkoc
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3391 Kilometre
Teen Fiction''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Yanımdaki insanlar görmezken beni, o bana imkansız olduğunu bile bile 'Sinemaya gidelim mi?' dedi...'' Aylarca sesini duymadığınız, yüzünü...