Bölüm 7

21 6 0
                                    

Sesim çıkmasın diye nefesimi tuttum. Gözlerimi sıkıca kapattım. Korkudan tir tir titriyordum. Terlemiştim. Başka şeyler düşünmeye çalışmama rağmen adamın orda olduğunu bilmek beni zor durumda bıraktırıyordu. Adam hızlıca odama girdi. Pencereden çıktı. 2. Kata Nasıl çıkıyordu bu adam? Rahat bir nefes alıp camımı kapattım. Yatağımın altından telefonu almak için uzandım. Boyum yetmedi. Ayakkabımı çıkarıp uzandım. Telefonu sürükleyerek kendime çektim. Ekranımı açtığımda polisi arayamadığımı fark ettim. Arama butonuna tıklayamamıştım. Sinirlenip telefonun ışığını açarak aşağı indim. Peter telefonumun flaşını kullanarak şartelleri düzeltti. Işıklar yandı. Peter: "Nasıl oluyor da şarteller kendi kendine kapanıyor?" Dedi, bana imalı bi bakış atarak. 'Mavi gözlü adam kapatıyor işte kendi kendine kapanacak değil ya.' Diye söylendim içimden. Gözlerimi devirip Harry'e baktım. Saat gece 11 olmuştu. Annem için endişeleniyordum. Peter anneme seslendi: "Hayatım?" Annemin titreyen sesi merdivenlerden duyuldu. "Peter." Annemin bembeyaz olmuş suratında korku vardı. Peter: "Tatlım, iyi misin?" Annem yutkunup kafasını salladı. "İ-iyiyim." Dedi etrafa korkulu gözlerle bakarak. Birşey arıyor gibiydi. Yanımıza geldi. "Deli gibi uykum var ben yatıyorum." Dedim. Annem: "Oli." Dedi durdu. "Efendim?" "Şey... Sen... Çok... Şey... Haklısın." "Imm... Ne konuda?" diye sordum. "Bugün biraz düşündüm de... Bazı konularda çok haklı konuşuyorsun. Bazen sana inanmıyoruz ama... Gerçekten doğru konuşuyorsun aslında." dedi. Ne demeye çalıştığını anlamıyordum. Gözüm Peter'a kaydı. O da anlamamıştı. Gülümsemeye çalışıp: "Teşekkür ederim?" Dedim soru sorar gibi. Odama çıktım. İki saat boyunca yatakta uyumaya çalışıp durdum ama uyuyamadım. Penceremi sıkıca kapatmış olmama rağmen içeri tekrar girmesinden korkuyordum. O adamın anneme bişey yapmış olmasından korkuyordum. Evdeki herkes yatmıştı. Odamın kapısının önünde birinin durduğunu gördüm. Korkuyla yatağa oturdum. "Abla?" Dedi. Ah Simon. "Ah beni korkuttun." Dedim saçlarımı geriye atarak. "Korkuyorum." Dedi. "Neden?" "Çok karanlık." "Gece lambanız yanmıyor mu?" "Yanıyor ama başka bişeyden daha korkuyorum." Dedi "Neden korkuyorsun Simon?" Parmağıyla annemlerin odasını gösterdi. Kalkıp yanına gittim. Hiç uykum yoktu. Simon'ın elinden tuttum. Annemlerin odasına doğru ilerledim ama Simon kıpırdamadı. Simon'ın yanına çömeldim. "Noldu bebeğim?" diye sordum yumuşak yanağını okşayarak. "Annemin ensesinde." Dedi. Ne demeye çalıştığını anlamıyordum. Yine hayalgücünü mü kullanıyordu yoksa gerçekten korkulacak birşey mi vardı. Ona gülümsedim: "Pekala. Ben gidip bakıcam ve yanına gelicem beni burda bekle." Dedim. Burnuma kötü bir koku geldi. "İnanmıyorum Simon!" Onu korkutan her neyse gerçekten korkutmuştu. Simon'ın dolabından yeni bir yumuşak pijama aldım ve Simon'ı banyoya soktum. "Bunun için yeterince büyümedin mi sen!" diye yakındım kısık sesle. Ayıcıklı tulumunu çıkarıp kirli çamaşırların olduğu sepete attım. Sepetin içinde parlayan bişey olduğunu gördüm. Bozuntuya vermeden Simon'ı tamamen soyup küvete soktum. "Yıkanmak istemiyorum." Dedi. "Yapacak bişey yok." Dedim. Ilık suyla bacaklarını lifledim. "Gözlüğünü çıkart." Dedim. Gözlüğü elinden alıp dolabın üstüne koydum. Simon'a güzel bi duş aldırdıktan sonra: "Rahatladın mı?" Diye sordum. "Korkuyorum." Dedi. "Lütfen bunu bir daha yapma." Diye onu uyardım. Onu havluya sarıp kucağıma aldım. Yumuşak ve kızarık yanağına bi öpücük kondurdum. Yuvarlağımsı burnu parlıyordu. Koca yeşil gözlerini gözlerime kenetledi. "Gel bakalım." Diye fısıldayıp onu yere bıraktım. Ayıcıklı tulumunu giydirdiğimde gözüme çok daha tatlı görünmüştü. Havluyla saçlarını kurulayıp güzelce taradım. Kirpikleri ıslanmış, tel tel ayrılmıştı. "Hadi şimdi doğru yatağa. Yanına geleceğim." Kafasını sallayıp çıplak ayaklarını yere vurarak gitti. Kirli sepetindeki çamaşırları kaldırıp parlayan şeye baktım. Mavi gözlü adamın bıçağıydı bu! Kana bürünmüştü. Hemen yanında iğne ve iplik vardı. Klozetin yanındaki çöp kutlusunu açtım. Kanlı pamuklar ve kana bulanmış peçete parçaları vardı! Annemin yanına gittim. Arkası bana dönüktü. Uyuyordu. Saçlarını çekip ensesine bakmak için eğildim. Ensesi düz değildi. Bir kibrit kutusu büyüklüğünde dikdörtgen birşey içine sokulmuş gibiydi. Telefonumun ekran parlaklığını uyanmasınlar diye kısıp baktım. Evet! Tam da tahmin ettiğim gibiydi. Mavi gözlü adam annemin ensesini deşmiş ve içine bişey sokmuştu. Daha sonra da ensesini iğne ve iplikle tekrar dikmişti. Telefonun ekranının kısık ışığını boğazına doğru tuttum. Kızarıklıklar vardı. Bir çeşit darp izleriydi bunlar! Kaşlarımı çatarak geri çekildim. Peter uyanıp baktı: "Burda ne işin var?" Dedi. "Şey... Simon bişeylerden korkmuştu da." diye fısıldadım. "Bizim odamıza izinsiz girmeni gerektirecek ne oldu?" "Annemin..." deyip kaldım çünkü annem uyanmıştı. Onu korkutmak istemediğim için hiçbişey söylemedim. "Özür dilerim." Dedim. Annem gece lambasını yaktı: "Bi sorun mu var?" Dedi. Kolundaki morlukları net olarak görmüştüm. "Simon için gelmiştim. Bi sorun yok." dedim. Arkamı dönüp ikizlerin odasına gittim. Simon yatağa oturmuş beni bekliyordu. Ona söyleyecek bişeyler düşündüm. Yanına gidip yatağının kenarına oturdum. Uzanıp ona sarıldım. Yanıma sıvıştı. Başını okşayıp alnına bi öpücük kondurdum. Ufacık kollarını belime dolamıştı: "Anneme ne olmuş?" Diye fısıldadı. "Ufak bi yara... Geçer..." Diye geçiştirdim. Ensesine ne koymuş olabilirdi ki? Bir çeşit takip cihazı falan mıydı yoksa... Yoksa zamanlı bomba falan mı? Kendi kendime saçmaladığımı fark edip: "Hadi Simon uyu artık." dedim. "Uyumak istemiyorum." Dedi. "Peki ne istiyorsun?" "Beyaz şekerlerden." Nefesimi tuttum. Gözlerim sonuna kadar açıldı. Karanlık olduğu için beni göremediğine seviniyordum. "Şu beyaz yuvarlak şekerlerden." Dedi. Kaşlarımı çattım. Bir nefes aldım: "Simon, o şekeri size o mavi gözlü adam mı verdi?" "Evet. Abla, o kimdi?" "O... İyi biri değil canım." "Bir daha gelecek mi?" "Belki..." "O zaman bana bir şeker daha verir belki." "Simon, eğer o adam size şeker verirse sakın almayın. Tamam mı?" "Neden ki? Çok güzeldi. Bir çuval bile olsa hepsini yerim. Ama şeker küçücüktü." "Tamam. Bana tarif et o şekeri." "Küçüktü." "Ne kadar küçük?" "Imm... Bilyeden bile küçük." "Top şeklinde miydi?" "Hayır tekerlek gibi." Dedi. Kalp atışlarım hızlandı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Sana daha güzelini vereyim mi?" "Daha güzelini değil, onu istiyorum." Adamın verdiği şey şeker falan değildi. Anlamıştım. Verdiği şey bir çeşit ilaçtı. Bağımlılık yapan bir ilaç. Ne kadar zararlıydı bilmiyordum ama bir çeşit ilaç olduğundan emindim. "Bebeğim... Tadı nasıldı?" Dedim. "Imm... Tuzlu gibiydi." Tuzlu mu? Tuzlu şeker mi olur! "Kokusu nasıldı peki?" "Kokmuyordu ki." "Sana ondan bulmaya çalışıcam ama o adamın verdiğini yemiyceksin. Eğer o adamın verdiği şekerden yemezsen sana o şekerden bir avuç veririm." Diye kandırdım. "Gerçekten mi?" Dedi büyülenmiş bi sesle. "Evet. Hadi şimdi uyu." Başını okşayıp yanından kalkacakken: "Gitme." Dedi. "Niye?" "Korkuyorum." Dedi ve yattığı yerden kenara çekildi. Yanında kalan boş yere eliyle vurup: "Gel." Dedi. Gülümsedim. O uyuyana kadar yanında yatıp kendi yatağıma yatacaktım ama onun uyumasını beklerken ona sarılarak uyuyakalmıştım. ...

Her sey mümkünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin