Kayıp: Yitme, yitim.
Bir beden kaç kayıp verebilirdi yaşadığı sürece? Binlerce, belki milyonlarca. İşte genç adam bunun cevabını bulmuştu. Kaybetmek eylemi sadece bir bedeni veya nesneyi belirtmemeliydi ona göre. İnsanlar ölürdü, onlarla birlikte hisler de yiterdi. Şimdi yalnız oluşu onu bu karanlık odasında eskisi kadar korkutmuyordu. Zira insan kendine ait olanları yitirdiğinde, korku da kayboluyordu. Ve o tam anlamıyla yitik olduğundan yıllardır korkuya dair hiçbir duygu tatmamıştı.
Odasının geniş penceresinden sızan ay ışığına baktı. Sokaktan geçen insanların yitik siluetlerini izledi. Bu izlediği boş siluetler onun “şu an” ki halinin farkına varmasını sağlamıştı. Bir bedenin hiçbir anlam ifade etmeyen silueti kadar boş olduğunu düşünüyordu genç adam. Sanki insan her şeyini kaybettiğinde, amacını da kaybediyordu. Amaçsız, öylece bomboş gecenin ortasında gezinen siluetti o. Karşısında duran insana kendine dair hiçbir izlenim vermeyen, biraz karanlık saf bir yansıma gibi.
Bu yitik bedeninin neden halen dünyada kaldığını veya neden kendini öldürmediğini düşünüyordu. Bir anlam da aramıyordu yaşamak için. Aslında ona göre anlamı olmayan şeyler için koşuşturuyor türlü intihar planlarına girişiyordu lakin bu ona yetmiyordu. Korkusunu kaybettiği günden beri kendini zifiri bir yeraltı dünyasında buluyordu. Orada türlü işkenceler vardı.
Diğer insanların korkacağı şeyler, maddeler, yalanlar, riyalar… Orada Pandora’nın Kutusundakiler vardı.
Genç adam çekmecesinden her gün yazdığı defteri çıkardı ve defterdeki çizgilerin her birine göz gezdirdi. Hep aynı cümleyle dolu olan deftere bu gece de aynı şeyi yazmaya niyetliydi. Masanın kenarında düşmek üzere olan kalemini aldı.
Ve yazmaya başladı.“Kaybedecek hiçbir şeyim yok.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAPERVA
ChickLitKayıpların kazmış olduğu çukur, yeni kapılar açarken; gerçeğin aslında o çukurların içerisinde olduğu anlaşılır. Nitekim ölüler tüm gerçeği bağırır yeryüzüne. Derler ki: Tüm gerçek BURADA saklı. Burada! Burası neresi? Burası benim zihnimin yeraltı...