İç cebinden çıkardığı köstekli saatinden iftara ne kadar kaldığına baktı, gülümseyerek ağır ağır yürümeye devam etti. Normal bir yürüyüş değildi bu Yahya Kemal'inki. Gözleriyle usulca etrafına baktı. Oruçtan dolayı solmuş benizleriyle, çeşmeden su dolduran kızlar ona böyle daha güzel geliyor, ezanını bekleyen çocukların heyecanı onu mutlu ediyor, Üsküdar'ın bu huzurlu sessizliği ruhunu coşturuyordu. Çocukluğunu geçirdiği, 50 yaşına gelmesine rağmen hala burnunda tüten Üsküp'ü hatırlatıyordu Üsküdar ona. Kerpiçten yapılma küçük evlerdeki insanların tatlı iftar telaşı... Etrafa yayılan sımsıcak pidenin kokusu... Ağızları kokan mahallelilerin samimiyeti... Sadece Ramazan ayında, iftardan hemen önce hissettiği o sıcak duygular bir kez daha kalbini sımsıkı sarmıştı. Cebinden defterini ve kalemini çıkardı. Tam hissettiklerini yazmaya başlayacaktı ki, o anın tadını çıkarmanın daha hoş olacağını düşündü.
Paris, Varşova, Lizbon, Madrid... Avrupa'nın göz bebeği konumundaki pek çok yerde bulunmuş, ancak hiçbir yerde Ramazan ayında Üsküdar'da bulunmak kadar keyif alamamıştı. Yabancı geliyordu Atik-Valde'den dışarısı ona. Çocukken Üsküp'te hissettiği o hazzı bir tek burada hissedebiliyordu. Fakat ısrarla buraya taşınmayı reddediyordu. Eğer buraya taşınırsa, bu güzel duygulara alışacağından, hiçbir zaman bu kadar coşkulu hissedemeyeceğinden korkuyordu. Akşam eve döneceğini düşününce içi karardı. Evine, Moda'ya ayakları gitmek istemiyordu adeta. Modernleşme adı altında kaybedilen değerlere üzülüyordu ne zaman orada yürüse. Eski günlerini daha bir özlemle anıyor oluyordu... Gurbetti onun için Moda, tıpkı ecnebi topraklarında hissetiği gibi hissediyordu kendini orda."En azından özümü kaybetmedim" diye düşündü.
Kendini toparladı. Bir kez daha bu güzelim Üsküdar'ı ciğerlerine çekti. Son nefesinde bu kokuyu içine çekmek istediğini düşündü. Ait olduğu yerdi Yahya Kemal'in burası. Sanki bir anne kucağıydı. Adeta yemek , içmek kadar ihtiyaç duyuyordu buraya... Bir top sesi duydu. Akşam ezanı okunmaya başladı. Onun özel zamanı bugünlük bitmişti. Evlerden gelen mutluluğun ışıltısını ruhunda hissederken, aklına bir kez daha geldi o düşünce; son nefesinde burayı koklamak istiyordu...Hava kararmaya yakın, hastaneye benzettiği Moda'ya doğru yol almaya başladı. Ona göre Moda bir hastaneydi, ruhsuz insanların yaşadığı. Ona göre ruh, insanın özüydü. Eğer özünü kaybederse, yaşamasını gerektirecek bir şey yok demekti. Aklına Tevfik geldi, Ahmet Haşim geldi. "Keşke ben de onların yanında olsaydım" diye içinden geçirdi. Hemen hemen hiçbir şeyden keyif alamadığı hayata hayat denir miydi? Moda'ya varınca elini cebine attı, önceden sarmış olduğu sigaralardan bir tanesini yaktı. Toz kondurmadığı Üsküdar'ını sigara dumanıyla kirletmek istemezdi. Samimiyetsiz birkaç selamlaşmadan sonra sonunda oturduğu, bej rengi apartman gözüktü. Cebinden çıkardığı anahtarlarla evin kilidini açtı, ancak kendi prangalarına bir kez daha kilit vurdu...
YOU ARE READING
Yahya Kemal ve Üsküdar
Short StoryYahya Kemal'in Atik-Valde şiirinden yola çıkılarak yazılmıştır