SANA GÜVENMİŞTİM

827 178 33
                                    

"Melis ne oldu? İyi misin?"

"Kang Dae! Peşimde arabalı bir adam var Lütfen yardım et. Acele et!"

"İnanmadım Melis."

"Sana yemin ederim şuan arabayla birileri beni takip ediyor. Çok korkuyorum inan bana lütfen gel."

"Sen ağlıyor musun?"

"Acele et. Okul sokağının az ötesindeyim."

"Tamam bekle beni korkma geliyorum."

Kang Dae'den

Başta inanmamıştım ama daha sonra ağladığını duyunca ikna olmuştum. Nereden geldiğini bilmediğim endişe ve korkuyla sınıftan kimseye birşey söylemeden koşarak çıktım. Sonunda tarif ettiği yere ulaştığımda Melis'i yere çökmüş ağlarken buldum. Geç mi kalmıştım? Acaba ona zarar verdiler mi?

"Meliiiisss!!"

Melis'Ten

Şanslıydım ki sokaktan polis arabası geçiyordu hemen bizi fark edip durdu. Olayı anlatınca polisler araba'daki adamları karakola götürdüler. Aradan henüz bir kaç dakika geçmişti. Kang Dae gelmişti.

"Meliiisss!!"

Kafamı kaldırdım. O olduğundan emin olana kadar yüzüne baktım. Sokak lambası yüzünü aydınlattığında artık onun Dae olduğundan emindim. Çömeldiğim yerden hızlıca kalkıp koşarak Kang Dae'nin boynuna atladım. Ona sarılmak bana kendimi iyi hissettirmişti. Sarılmanın etkisiyle yeniden ağlamaya başladım.

"Melis. İyi misin? Sana bir şey yaptılar mı? Özür dilerim. Sana yetişemediğim için özür dilerim."

"B-ben iyiyim. P-polisler onları aldı."

"Seni yurttan ben almalıydım."

"Kendini suçlama. Yalnız gelmek isteyen bendim."

Daha sonra olayın dramından çıktım. Ağlamadığım ve sakinleştiğim halde tam 5 dakikadır ona sarılıyordum. Hemen ayrıldım.

"Okula gitmek istemiyorum."

"O zaman bi kahve içelim kafanı dağıtırsın."

" hayır diyemeyeceğim."

Beraber biraz yürüdükten sonra çok hoş görüntü sergileyen bi kafeye geldik. Aslında havanın karanlığından pek bir şey görünmüyordu ama o kadar çok insan vardı ki sosyal bir yer olduğu kesindi.

"Pahalı bir yer gibi görünüyor."

"Sorun değil. Hadi oturalım."

Camın kenarlarında bir masaya oturduk. Garson gelmiş Kang Dae siparişleri vermiş fakat ben bunların hiçbirini fark etmemiştim. Çünkü o sırada Kang Dae'nin gözlerine bakıp dalmıştım.

"Melis? İyi misin?"

"Şşey pardon."

"Üşüdün mü?"

Daha cevap vermeye kalmadan ayağı kalkıp kafedeki raflardan bir battaniye aldı.
Sandalyesini yanıma çekip battaniyeyi ikimizin de üstüne örttü. Şuan bir örtüde ikimiz yan yanaydık.

"Melis sana bir şey itiraf edeyim mi?"

Kafamı onaylarcasına salladım.

"Hani uçakta saçlarının çok güzel koktuğunu söylemiştim ya?"

"Ne yazık ki evet. Eee"

"Şuan daha güzel kokuyorlar."

Hafifçe(!) dirseğimle karnına vurdum. Ama bana neler oluyor ki? Neden böyle davranmasına ve böyle konuşmasına izin vermiştim? Ama o kadar yorgun düşmüştüm ki kahvemi bile içmeye mecalim yoktu.

KORE Mİ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin