Adrese gelmiştim. Tam karşımda bir kilise vardı. Etrafıma baktım. Bomboştu. Meydandaki kalabalık geride kalmış, hiçkimse bu caddeden geçmiyordu.
Kilisenin üzerinde koca bir kırmızı çarpı vardı. Adres kağıdına baktım. Kağıdın en altında kırmızı bir çarpı vardı.
Mavi gözlü adam bir şifre vermişti. Ordaydı. Kilisenin içinde. Hazır hissetmiyordum. Oraya doğru bir adım bile atmaya cesaretim yetmiyordu. Üzerime bir yük çökmüştü. Yapacak bişeyler düşündüm. Kendime cesaret verecek bişeyler...
Kafamı sağa çevirdiğimde ilerde biryerlerde bir market olduğunu gördüm. Bi fikrim vardı. Oraya yöneldim ve koşmaya başladım. Tüm gücümle oraya doğru koşuyordum. Rüzgar yüzümü yalıyor, saçlarım geriye doğru uçuşuyordu. Marketin önüne geldiğimde zorla duydum. Kaygan zeminde ayağım kaydı ve market kapısına tutundum. İçeri girdim. Nefes nefese kalmış, terlemiştim. Hem üşüyor, hem terliyordum. Kendimi su reyonuna attım. Bir su aldım ve diğer reyonlara yöneldim. Aradığım şey yoktu. Aradığım şeyi markette bulacağımı sanmam gülünçtü. O halde bile kendime güldüm. Kasa sırasına girdim. Kasiyere saçma bir şekilde gülücük atıp suyu verdim. Cebimdeki demir paralardan çıkarıp verdim. Çok susamıştım. Marketten çıkıp suyu kafama diktim. 500 ml şişeyi 30 saniyede bitirmiştim. Yanımdaki çöp konteynırına onu attım. Aradığım şey nerde olurdu ki? Karşıda bir eczane vardı oraya gidip aradığım şeyi sordum.
"Merhaba. Biber gazı var mı?" Dedim.
Kahverengi gözlü, siyah saçlı, 40 yaşlarında bir eczacı bana dikdörtgen çerçevesiz gözlüğünün altından ilginç bir bakış attı.
"Var." Dedi.
Derin bi nefes aldım.
"Ne kadar?"
"Satışı yasak olan birşey almak istiyorsunuz şu an hanımefendi."
"Biliyorum. Ama ihtiyacım var."
"15 dolar."
Çantamdan cüzdanımı çıkarıp içine baktım. Sadece 20 dolarım vardı. Bunu beyaz önlüklü eczacıya uzattım. Sakalları yavaş yavaş beyazlıyordu. Arkasını dönüp kilitli bir dolabı açıp içinden çıkardı.
Bana uzatırken:
"Gerçekten ihtiyacın olduğunu düşünmesem vermezdim. Polislere yakalanmamaya çalış çünkü yakalanırsan ceza alırsın. Belli yaşın da 18 değil."
"Dikkat ederim."
Biber gazını çantama attım. Zaten yakalansam bile benden daha ağır cezayı almayı hakeden başka biri vardı; Mavi gözlü adam.
Koşarak kiliseye gittim.
Kapı hafif aralıktı. Yavaşça ittim. Kalbim korkudan yerinden çıkacak gibi atıyordu. GÜM! GÜM! GÜM!
Kapı cızırdayarak açıldı. İçine doğru adım attım. Loş bir ışık yanıyordu. İçinde kimse yoktu.
Bir papaz yavaş adımlarla bana doğru ilerledi. Elinde küçük bir kutu vardı. Kutuyu bana uzattı.
"Bu nedir?" Diye fısıldadım.
Hiçbir şey demeden gitti. Kiliseden çıktım. Kutunun kapağını kaldırdım. Bir anahtar ve bir de not kağıdı vardı. Kağıdı okudum. Bir telefon numarası vardı. Ne yapmaya çalışıyor bu adam!
Telefonumu çıkarıp numarayı tuşladım. Arama butonuna basıp telefonu kulağıma götürdüm. Ellerim titriyordu.
Güneşin batışına baktım. Yavaş yavaş hava kararıyordu. Ama hala yeterince aydınlıktı.
TABİ YA!
Mavi gözlü adam bunu beklemişti zaten. Bu yüzden bu kadar uğraştırmıştı beni. Havanın kararmasını bekliyordu.
Telefon bir süre çaldıktan sonra açıldı:
"Olivia." Dedi tanıdık ses.
Zorla yutkundum.
"Evet?" Dedim.
"Sevgili annenle konuşmak ister misin?"
"Ne!"
"Ne yazık ki annen senin gelmen için çaresizce bekliyor. Zavallı Holly!"
"Sen neden bahsediyorsun? Annemi mi kaçırdın? İnanmıyorum! Nerdesiniz?"
Panik yapmıştım.
"Konum atıyorum."
"Tamam."
Çaresizce telefonu kapattım.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her sey mümkün
Misterio / SuspensoBir insan en fazla ne kadar tehlikeli olabilirdi ki? Hayatım, o kutuyu açmamla değişti. Çünkü artık çok tehlikeli bir adam peşimdeydi. Peki ama kimdi bu adam?