35.Bölüm: İmdat! Kaçırıldım.

119 6 2
                                    

Biri benimle çok kötü dalga geçiyor herhalde. Yada sinirlerimle oynayıp beni delirtmek sonra da bakırköy de ziyaretime gelmek istiyor. Daha mantıklı bir açıklama bulamıyordum şuan elimde duran saçma sapan nota.

"İyi misin Beyza?" dedi Sibel.

"Evet iyiyim." dedim. Sibel'e anlatmak istememiştim. Derin bir nefes alıp kendimi toparlayıp bu konuyu daha sonra Hakan'la halletmeyi düşündüm. Bu sıra da kapıdan içeri giren öğrencinin, Ayşe öğretmenden azar yediğini duyduğum da, bakışlarımı girişte duran öğrenciye çevirdim.
Ayşe öğretmenden azar işiten öğrenci eski sevgilim Hakan'dı. Daha ne olduğunu anlamadan, öğretmenden özür dileyip bizim oturduğumuz sıraya doğru yaklaştı ve hemen arkamız da olan sıraya geçti. Oturmadan hafifçe öne eğilerek "görüşücez" demiştim dedi.
Arkamı dönüp okkalı bir tokat patlatmak istesem de bunu yapmayıp daha sonraya bıraktım. Hakan benim okulumu mu öğrenmekle kalmayıp sınıfımı bile öğrenmişti. Bunu nereden öğrendi diye çok kafa yormama gerek yoktu. Eminim ki bu fikir annemin aklına gelmiş gidip Hakan'a bilhassa kendi haber vermişti. Bu işin sonu nereye gidecek Allah bilirdi.

Sabırla dersin bitmesini bekledim. Tüm ders boyunca sessiz kalıp not defterinde ki yazının kime ait olabileceğini düşündüm. Hakan'dan daha çok bu kurcalıyordu kafamı.Yazı çok tanıdık geliyordu. Bir kız yazısı olmadığı gün gibi ortadaydı ama Hakan yazdıysa bile bunu anlamamam için yazısını değiştirmiş olmalıydı, o yüzden yazı tanıdık geliyor olabilirdi.

Tüm ders saati boyunca düşünüp durdum. Ama elimde Hakan'dan başka bir şey yoktu. Ayşe öğretmense bu sırada tüm sınıfı ayağa kaldırıp hayat özetini öğrenmişti. Tabiki benimkini de. Sınıftan ayrılmadan önce ders programını sosyal medya üzerinden sayfasın da paylaşacağını söyledi ve öğrencileri için açtığı facebook sayfasını tahtaya yazdı. Öğretmen çıkar çıkmaz Hakan oturduğu yerinden kalktı bizim sıraya geldi, tek bacağını masamın üzerine atıp, küstah küstah bana bakarak gülümsedi.

Onu görmezden geldim, sakince çantamı omzuma takarak ayağa kalktım ve sıradan çıktım. Not defterini elimde tutuyordum. "O garson parçası yokken daha rahat konuşabileceğimizi düşündüm." diye seslendi arkamdan. Yavaşça arkamı dönüp Hakan'a bir adım yaklaştım oturduğu yerden kalkmadı, kıpırdamadı bile. Bense daha fazla sinirimi içimde tutamayarak suratına tüm kuvvetimle tokat attım. İlk önce kızgınlıkla üzerime doğru yürüyüp beni yan sıraya doğru itekledi.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen!" öfkeyle suratıma doğru bağırdı. Sibel yerinden hızlıca kalkıp Hakan'ı kolundan çekiştirince, onu sinirle geriye doğru itekleyip düşürdü. Sibel'in düştüğüni görünce panikledim. "Asıl sen ne yaptığını zannediyorsun!" koşup Sibel'i yerden kaldırdım. "İyi misin?"

"Evet bir şeyim yok." dedi. Tekrar Hakan'a dönüp elimde ki not defterini suratına salladım. "Artık şu oyunlarına son ver ve beni rahat bırak!" diyerek Sibel'in elinden tutup dışarı çıkana kadar çekiştirdim.

"Bi dakika yaa! Ne notu?" arkamdan seslendiğini duydum. Dönüp bakmadım bile. Sibel'i çekiştire çekiştire öğlen tost yediğimiz kafeye getirdim. "Noluyo artık anlatacak mısın?"

"Otur şöyle. Sinirlerim alt üst oldu resmen." diyerek ellerimi uzatıp nasıl titrediğini Sibel'e gösterdim.

"Sakin ol. Ne hal bu böyle? Hakan'a darlandıysan, bıkar bir iki güne." gelip ellerimi tutup bana sarıldı. "Hadi otur" diyerek sandalyeyi geriye doğru çekip karşımda ki sandalyeye oturdu.

"Başka şeyler de var" dedim sandalye de yerimi alırken. "Başta buraya kayıta geldiğim ilk gün, eve gittiğim de çantam da bana ait olmayan not defteri buldum. İçerisin de Beyza'ya yazıyordu. Diğer sayfayı çevirdiğim de yanında ki kişiye sakın güvenme diye bir şey yazdığını gördüm. Başta ne olduğunu anlamasam da sonradan aklıma tabiki de Hakan geldi. Yani sence de öyle değil mi?"

"Ben şuan iptal. Sen mevzunun sonunu getir, fikrimi söylicem." dedi hızlıca. Belli ki sonunu merak ediyordu. Heyecanlanmıştı.

"Beni garson Hakan'dan yani artık sevgilimden kıskandığı için böyle bir şey yapma gereği duyduğunu düşündüm. Ve bugün Ayşe öğretmenin bana verdiği notta da onun gibi bir şey yazdığını gördüm. Yine aynı şeyin olduğunu Hakan'a söylersem büyük ihtimal onu gidip döver ki hakkkediyor da."

"Bi dakika. Şimdi anlayamadığım bunu Hakan'ın yaptığı ne malum?" Ya başkasıysa."

"Başkası olma ihtimali yok ki. O gün çantama ulaşabilecek biri Hakan'dı. Oda bizimle aynı gün de kayıta gelmişti. Odadan çıkınca bir şekil çantama atmıştır."

"Ben olsam öyle bir şey yapmam. Beni gördüğün gün çantana öyle bir şey koymam. Bu çok aptalca olurdu, yani bakın ben koydum gibi değil mi?" kaşlarını havaya kaldırıp mantık yürütmeye çalıştı.

"Evet, orası öyle am..."

"Beyzaa! Buldum. O gün senin çantanı kapkaççı kaçırmadı mı? Neden ondan hiç şüphelenmedin. O gün bulmadın mı not defterini?"

"Evet. Aslına bakarsan bu hiç aklıma gelmedi." dedim düşünceli bir şekilde kaşlarımı çatarak. "Hadi öyle oldu diyelim, ya bugün ki not." başımı sağa sola salladım. "Kesinlikle Hakan'ın işi bu. Aklı sıra beni huzursuz edip güvenimle oynamaya çalışıyor."

"Yani bilemedim şimdi. Bu basit bir mesele değil ki. Ya başkasıysa düşünsene. Polise gitmeliyiz."

"Polislerle uğraşamam Sibel. Biliyosun daha babamla ilgili bile bir şey bulamadılar. Anca geciştiriyolar. Aramaları da zaten bitirmişler."

"Nasıl bitirmişler? Ya babanın mezarı.."

"Olmayacak. Kendi hatası. Bedelini de böyle ödeyecek demek ki." kalbimde sızı hissettim bu cümleyi kurarken. Sanki dilime birileri iğne batırıp durdu ne biçim konuşuyorsun sen diye. Zor telefüz etmiştim kendimi. İçimde ki bir ses hala o seni baban diyordu. Kalbimi acıtıyordu bu. Gözlerim buğulanıyordu. Her babamdan bahsedildiğin de üzülmediğimi göstermek için çaba sarf edip duruyordum ama boşaydı bu. Beni tanıyan biri içimdekileri gözümden rahatlıkla okuyabiliyordu. Sibel gibi...

"Üzülme arkadaşım. Ne kadar yardımcı olabilirim bilmiyorum ama ben senin yanındayım." elimi tuttu. Dahada sıkı sardı bu sefer.

"Sen yanım da ol yeter be Sibel'im" gülerek diğer elimi de arkadaşımın elinin üzerine koydum. "İyi günde kötü günde her zaman."

"Her zaman!" diyerek ellerimi masanın üzerinden çekip bileğinde ki saate baktı. "Bu kadar dram yeter Beyza'cım. Bilirsin annem. Eve gitmem gerek" çantasını omzuna takarak yerinden kalktı. "Hadi canım görüşürüz artık"

"Görüşürüz canım." Sibel'le evlerimiz ters istikamette kaldığı için onunla birlikte kalkma gereği duymadım. Biraz daha oturup kafamı dinlemek istedim. Hayatım da neleri yanlış neleri doğru yapıyordum. Hakan'a bu denli güvenmekle hata mı ediyordum yoksa? Ya nottakiler gerçek bir uyarıysa? Ya notları Hakan yazmıyorsa? Kafayı yiceğim artık. Başımı ellerimin arasına alıp masaya alnımı koydum.

"Bir şey ister misiniz?" başımı kaldırarak garsona baktım. İki dakika kafa dinlemeye bile izin vermiyorlardı. "Hayır teşekkür ederim, kalkıyorum zaten." dedim. Garsonun bakışları bir şey yeyip içmeyeceksen ne işin var burada der gibiydi. Yanımdan uzaklaşan garsonu fırsat bilip bende çabucak çantamı alıp çıktım.
Duraklara gitmek için karşı kaldırıma geçmem gerekiyordu. Sağa sola bakıp hızlı adımlarla karşıya geçtim. Bir iki dakika ayakta beklerken karşı kaldırımda Hakan'ı gördüm. Karşıya geçmek için ışığın yanmasını bekliyordu. Karşımda el kol işaretleri yaparak bir şeyler anlatmaya çalıştı. Gözlerimi devirerek başımı sağa çevirdim. Tam o sırada önümde siyah bir jip durdu. Ne olduğunu anlamadan arabadan inen iki kişi gelip kollarımdan tutarak beni çekiştirmeye başladı. Kaçırıldığımı anladığım an avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. Ellerinden kurtulmak içim tüm kuvvetimle çırpınıp durdum ama nafileydi. Ben çoktan arabanın içine götürülmüşken, karşı kaldırım da olan Hakan olanlara bire bir şahit olup vızır vızır geçen arabaların arasından adımı haykırıyordu.

SON GÜVENİN SONU (TaMaMLAnDI.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin