Gülümseyip kocaman sarıldım veda edercesine.
"Minik sevgilim benim." Ona minik demem çok mutlu ediyordu beni. İkimizin de yüzünde tebessüm yayılırken ellerimiz buluştu ve yemek salonuna doğru yürümeye başladık.
Filiz ablamın da bize eşlik ettiği kahvaltı şen şakrak geçti.
"Ee Defne kızım, neler yapacaksın Dünya'da?" Ellerini çenesinin altında birleştirmiş beni dinliyordu Filiz Abla.
"Parla'ya tatil teklif edeceğim. Zaten Erasmus'tan dönme tarihim de yaklaşıyor, erken dönüp bir haftamı Parla ile geçireceğim. Kuzenime de uğrarım mutlaka." Güzel bir tatil planıydı benim için. Sonrasında az buz yeni düzen hakkında konuştuk, Filiz Abla bir hayli mutluydu eskisi gibi olacağı için. Ama Nur Hanım'ın gidişinin de bir yası vardı gözlerinde, ne kadar gizlemeye çalışsa da okuyabiliryordum. Konu konuyu açtı, güzel bir kahvaltı yaptık birlikte.Muhafızlardan birinin içeri girmesiyle 'Nerede o eski sofralar' dedirten sofra muhabbetimiz yarıda kesildi. Muhafızın yüzünde panik hakimdi. Toplantının acil yapılması gerektiğini, halkı saran paniğin kaos yarattığını söyledi. Kimse Metan olduğumu bilmiyordu; haliyle bir anda gece-gündüz olması, ormanın renk değişimi vs kaos yaratmış olmalıydı. Burak keyifsiz bir şekilde ayaklanarak bana döndü.
"Güzelim gitmek zorundayım, seni seviyorum." Minik bir öpücük kondurduktan sonra sıkıca sarıldık.
"Bende seni hayatım." Ona kısa süreli de olsa veda etmek içimde bir ukte oluşturuyordu. Vedalaşıp muhafızla birlikte ayrıldı yanımızdan. Arkasından buruk buruk bakakaldım bir süre öylece... Görüşürüz minik. Kısa süreliğine de olsa ayrılıyorduk ve bu içimde belli etmemeye çalıştığım bir paniğin oluşmasına sebep oluyordu. Ama gidecektim bir kere, oyalanmanın da lüzumu yoktu. Ben de daha fazla oyalanmadan Filiz ablayla vedalaşıp çıktım.Saraydan çıktığımda içimi saran kaygı, sanki ayaklarım benden bağımsız hareket ediyormuş gibi hissettiriyordu. Bir şey olacak sanki... Geri mi dönsem? İçimi kemiren o duygu kafamı karıştırıyordu.
Of saçmalama Defne. Sadece sevdiceğimden ayrılmak istemiyorsun. Tamam sen de abartma yani bir sal çocuğu be. Hadi hadi daha yolumuz var yürü- Bak düşünmekten uçtuğunu bile unuttun. Çıkar şu kanatları elalem kanat görsün!İç sesim mi yoksa içimdeki ikinci bir kişi mi olduğunu bilemediğim kişilik bozukluğumu dinlemeye karar verdim.
Sahile doğru hızla uçarken soğuk suyun yüzüme çarpışıyla kendime gelmeyi ve artık düşünmeyi bırakmayı umuyordum. Zira bu benim tatilim olmalıydı.
Güneş ışınları denizin hafif dalgaları üzerinde dans ederek görsel şölen oluşturuyordu. Denizin rengi turkuaz, su adeta saydamdı. Tek bir taşın bile olmadığı deniz insanı büyülüyordu. Denizin manzarası bile içimin bir nebze olsun rahatlamasını sağlamıştı. Derin bir nefes denizin derinliklerine doğru yürümeye başladım. Suyun yumuşak dokusunun içinde kaybolurken artık parmak ucunda duruncaya dek yürüdüm. Denizin boyumu açtığı derinliğe geliğimde kendimi suyun içine bıraktım.
Murat'la geldiğimizde olduğu gibi beyaz ışıkların etrafımı sarmasını bekliyordum. Ama garip bir şekilde olması gerektiği gibi değildi sanki. Gözlerimi açmaya çalıştım falan sanki tuz kovasına sokmuşum gibi canım yanınca inleyip geri kapatmak zorunda kaldım. Tükenen nefesimi yenileye çalıştığımda ise genzimin en derininden akın eden suyla birlikte şiddetle öksürmeye başladım suyun içinde. Nefes alamıyordum! Eğer sakin olmazsan boğulursun. İki gram nefesini kaybetmemek için sakin ol. Nefessiz kalmanın yarattığı paniği bir kenara atmaya ve daha önce öğretilen şekilde suyun üstüne çıkmaya çalıştım. Ama hem ellerim hem de ayaklarım zincirliymişçesine suyun dibine çekiyordu beni. Vücudum suyun dibine doğru çekilmeye başladığında sakinliğimi koruyamadım ve bileklerimdeki zincir hissinden kurtulmaya çalıştım. Ciğerim su ile dolmuştu ve bu artık sadece canımı yakmıyor, bilincimin de kaybolmasına neden oluyordu. En sonunda bedenimi hareket ettiremedim ve yalnızca savunmasız bir beden olarak suyun dibindeki kumlara serildim. Bilincim tamamen kapanmadan önce, kumların yumuşak dokusunu vücudumda hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzük
FantasyDünya'dan çok uzakta, ama bir o kadar da yakın bir boyut vardı zamanın birinde. Bu boyuta hapsolan insanlar büyüler kazanır, kurdukları düzen ile başta Dünya gibi gezegenler olmak üzere evrenin dengesini korurlardı. Lakin bu düzen yönetici olan Meta...