Gözlerini kırpıştırıp tekrar etrafına bakan Buğra bu kez hiçbir şey göremedi. Elinin tekini siyah saçlarında dolandırıp aşağıya doğru hafifçe çekti.
" Kerem haklı valla. Bu gidişle kafayı yiyeceğim." diye mırıldandı. O sırada asansörün geldiğini bildiren bip sesini duyduğunda geriye dönüp korunaklı camlarla kaplı kabine girdi. Giriş kata inene kadar sırtını kabine verip gözlerini kapadı. Bir buçuk dakika sonra asansör durduğunda giriş kata vardığını anlayıp gözlerini araladı ve kabinden dışarı çıktı. Lobinin kapısına yakın tarafında bulunan güvenlik bölümünde bu geceki nöbetten sorumlu Salim amcayı gördü. Güvenlik kameralarını toplu gösteren ekranın başında oturmuş, pür dikkat oraya bakıyordu. Salim amca, Buğra'nın babasından bile 5 yaş kadar büyüktü. Holdinge dedesi zamanında işe girmişti. O zamanlar genç bir delikanlıydı. Kimsesizdi, kötü adamlara bulaşmamak için direniyor, topladığı bira şişelerini, demir parçalarını satıp kazandığı üç kuruşla karnını doyurmaya çalışıyordu. Buğra beyin dedesi Rasim beyle de o vakitlerde tanışmıştı. Rasim bey elinden tutup onu holdingde işe sokmuştu. Evlenip çoluk çocuk sahibi olduğunda da yanında hep Rasim bey vardı. Uzun zaman önce Rasim bey vefat ettiğinde başa geçen oğlu Recep bey de onun çalışmaya devam etmesini istemiş, bu sayede üç çocuğunu da okutabilmişti Salim amca.
Recep bey kendini emekli ilan edip dünya seyahatine çıktığından beri, 3 yıldır da Buğra bey için çalışıyordu. Buğra bey'in göz rengi hariç dedesiyle uzaktan yakından ilgisi yoktu sanki. Açık kahve saçlarıyla uyumlu kahverengi gözlerinin içi tıpkı babasının ki gibi gülerdi. Köşeli yüz hatları ona erkeksilik katarken sadece sağ yanağında bulunan minik gamze karakterindeki sevecenliği yansıtırdı. Buğra beyin patron koltuğuna oturduğundan beri onun ne kadar iyi yürekli biri olduğunu biliyordu. Aslında Salim amcanın artık çalışmaya ihtiyacı yoktu ama kendisine sorgusuz sualsiz kapılarını açan bu iyi insanları bırakmak istemiyordu. En azından birkaç yıl daha, belki Buğra bey iyi bir tecrübe edinene kadar, burada kalacaktı.Buğra kolunu yüksekçe duran masaya dayayıp gövdesini öne doğru uzattı.
" Kolay gelsin Salim amca. Nasılsın?" dedi.
" Sağolun Buğra beyim, iyiyim şükür Allah'a. Siz nasılsınız?"
" Gördüğün ve bildiğin gibi işte Salim amca."
" Yorgun görünüyorsun oğlum."
" Öyleyim. Ama şu ihaleyi alırsak çok daha iyi olacağım merak etme sen."
" Benim sana güvenim tamdır. Onu da başarırsınız evelallah. "
" Eyvallah. Ben gideyim artık.
Aman ha Salim amca hava çok soğuk. Gece sıcak bir şeyler iç, üşütme kendini. Sen bizim demirbaşımızsın. "Salim amca yüzündeki büyük gülümsemeyle cevap verdi Buğra'ya.
" Allah razı olsun beyim."
Aynı ifadeyle Salim amcaya bakan Buğra,
" Hadi hayırlı nöbetler." diyerek sensörlü kapının açılmasını bekledi.
Buğra dışarı çıktığında soğuk havanın yüzünü yakmasıyla ürperdi bir an. Kafasını öne doğru eğip kabanının yakalarını kulaklarına doğru çekerek soğuktan korumaya çalıştı kendini. Hızlı adımlarla arabasına binip aracın klimasını açtı, holdinge yakın olan evine doğru sessizlik içinde sürdü arabayı.
15 dakika sonra eve vardığında üzerini bile değiştirmeden yatağa attı kendini. Şuan istediği tek şey güzel bir uykuydu ama uykusunda bile rahat vermeyen ayak tıkırtı sesleri tatlı rüyalarını kabusa çevirmeye yetmişti.
Sabah yedide uyandığında hala uykusuz hissediyordu kendisini Buğra. Aksi gibi daha erken uyanması gerekirken bu saate kadar uyumuştu. Mutfağa geçip kahve makinesini çalıştırırken bir yandan da son model cep telefonundan son aralamara baktı, Kerem'in numarasını bulup tuşladı. Beşinci çalışta açıldığında Buğra'nın dediği ilk şey
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalet Gelin
Paranormal" Lanet olasıca hayalet misin nesin adam akıllı cevap versene." Buğra sinirle boş konakta bas bas bağırıyordu şimdi. O hayalet bozuntusu kendi kendine konuşmaktan vazgeçerse eğer ona yardım edecekti gerçekten ama bu koşullar altında ne yapabilirdi k...