Hiçbir zaman nereye gideceğimi bilemedim. Kimse de 'Lütfen, şuradan' demedi açıkçası. Rehbersiz bir turist gibi çok güzel olan bir yerin en kirli ve bataklık sokaklarına dalmış gibi hissediyorum. Hiç yol alamayan ve aynı yerde batmamak için uğraşan bir sokak kedisi hayal edin. Aynı onun gibi. Sadece şimdiyi ve karnını doyurmayı düşünür. Sadece hayatta kalabilmektir amacı. Bir zamana kadar böyle hissettim işte. Sonra içimde beslediğim bu bayat duygular hiç tahmin etmediğim bir anda uçup gitti. Tüm basit hayallerimi çöpe atan bir hayal tuttu ellerimden. Ya da ben onu tuttum sıkı sıkı, bilmiyorum. Ama daha ne olduğunu anlamadan sarhoş bir heyecanın ve çılgın bir sıcaklığın bende akıttığı terle kendimi çoğu zaman cennete benzettiğim bir yerde buluvermiştim işte. İçinde olduğunu sandığım ama aslında benden çok uzakta olan ve takvimlerimizin bile uyuşmadığı. bir türlü uyuşamadığım bir cennet..
Ne olmuştu ki bana? Ben çok çalışıp doktor falan olacaktım. Yine de imkansız başlığı altında toplanan hayallerim beni hergün biraz daha yaklaştırmıştı kelebek avcıma. Evet. Ben ömrü kısa ve kanatları renkli ve de acemi olan kendini bilmez bir kelebektim. O da beni hiç fark etmeyen hatta pek de önemsemeyen avcım olmuştu. Gözleri gibi yemyeşil bir ormanda, saçları gibi kumral rüzgarlarda savrulmaya başladım. İşin komik tarafı canım yandığında kıyameti koparan ben, 'Gık' bile dememiştim. Sonra da büyük bir cahillikle 'Aşk böyle bir şeymiş demekki.' dedim içimden. Büyük bir acıyı kainatın belki de en güzel renkleriyle süsleyen ve sonra da insanı buna katlanabilir kılan bir şey..
Çünkü o kelebek avcısı kilometrelerce uzakta. Ve takviminizin ondan bir gün önce gitmesi bile çok acı. Hislerinizin zamanla sahipsiz bir çocuk gibi ortada kalması. Herkes ama herkes 'Bu gerçek aşk değil. O, O DEĞİL' derken kulaklarımı kapatmaya çalışıp odamın bir köşesinde ağlıyorum. 'Madem hislerim gerçek değil. Ve sizinde söylediğiniz gibi bu aşk değilse ben bir ŞİZOFREN OLMALIYIM!' diyorum. Sadece bir rapor ve birkaç imza eksik bir de doktor. Kabul ediyorum. Ama hasta olduğumu değil. Senin bir hastalık olduğunu kabul ediyorum Kelebek Avcısı.. Zamanla sen ; alışılmış bir yüz ama hiç eskimeyen ya da bir türlü bitiremediğim bir şarkı olarak kalıyorsun dudaklarımda. Her iki satırda bir aptallığımı ilan ediyorum insanlara. Ama tabii ki de sen duymuyorsun. SEN BENİ HİÇ DUYMUYORSUN! Ben de hep gökyüzüne sığınıyorum. Benim kayıp hayallerim, kayıp çocukluğum, kendime verdiğim sözlerim, unuttuğum ve bazen üstünü çizdiğim yeminlerim,BENİM KAYIP SEVGİLİM.. Hepsi yıldızların peşine takılmış dolaşıyor tepemde. Gündüzleri göremeyeceğim kadar güçsüz, geceleri ise yüzümü aydınlatacak kadar parlaklar onlar. Biri cesaret edip, ellerinden tutup onları götürsün diye bekliyorlar. Tanrım! Hayallerimi ve sevgilimi kimlerle paylaşıyorum? Bilmiyorum. Bilemeyecek ve hesap edemeyecek kadar güçsüzüm artık. Oyuncak arabanın içinde unutulup boşa tükenen bir pil gibiyim. Şimdi yanımdan geçse ve iki üç adım ötemde olsa o kelebek avcısı; gidebileceğimi sanmıyorum. Sadece ; 'Üzgünüm adamım. Sana koşuyorum sanıp yerimde sayarken çok yorulmuşum.! derim herhalde.
Çok yorulmuşum aşkım! Artık sadece batan güneşin ardından uyuyan hayallerimi ve güneşin o an başka bir yerde doğuyor olduğunu hayal ediyorum. Bir de imkansız şarkımızı mırıldanıyorum. Varlığını bile bilmediğin şarkımızı. Ama ben yine de gökyüzüne bakıyorum. Hep söylüyorum ya. Ne de olsa AŞK MAVİ BENDE. BAZEN EN MASUM VE ÇOCUKSU HALİ HEM DE. Sanırım seni hala seviyorum..