"O insanları öldürürken, onların bir ailesi olduğunu düşünüyor musun? Neler hissedeceklerini? Yoksa, onları sadece öldürüyor musun?"
"Sadece öldürüyorum." Uzun bir sessizlikten sonra doktorum konuşmaya devam ediyor.
"Peki onları neden öldürüyorsun? Belirli bir nedenin var mı?"
"Hayır. Bilmiyorum, sadece öldürüyorum."
"Yani, sadece amacı olmayan bir katilsin?"
"Aslında hayır, uhh. Bilmiyorum. Öldürdüğüm insanlar iyi kişiler değil. Yaşamayı hakeden kişiler değil. Bu yüzden onları öldürürken arkalarından ağlayan birisinin olup olmamasını çok önemsemiyorum."
"Onları öldürerek ölümden sonraki bir hayata götürdüğünü ve orada bir çeşit 'sonsuz bir işgence'ye maruz kaldıklarını mı düşünüyorsun?"
"Hayır, ben bir tanrıya inanmıyorum." Doktorum gülümsüyor. Gayet genç birisi benden en fazla 7-8 yaş büyük. Büyük olasılıkla işine yeni başlamış. Ofisi tertemiz, odamla kıyaslanamaz bile. Adamın çok uzun sayılamayan siyah saçları var. Yuvarlak çerçeveli bir gözlüğüyle beni dinliyor. Üzerinde hafifçe kırışmış bir gömlek var. Bana bakıyor. Gözlüklerinin camlarından kendimi görebiliyorum. Sarışın, arkasına yaslanmış genç bir çocuk. Elimdeki sigarayı parmaklarımın arasından geçirerek yerine koyuyorum. Siyah gömleğimin çok fazla kırıştığını fark ediyorum. Gömleği biraz çekerek düzeltiyorum. Sonra doktorum yani Hale konuşmaya başlıyor.
"Bu iyi Thomas. Saçmalıklarla dolu bir inancın yok en azından." Biraz duraksıyor. Gözlüğünü düzeltiyor. Sonra tekrar bana dönerek konuşmaya devam ediyor. "Peki, eğer bir tanrıya inanmıyorsan. Neden o insanları öldürüyorsun? Onları yok etmenin sana nasıl bir faydası olacak?"
"Bana yardım edeceğini çok düşünmüyorum. Sadece o kan, onları öldürdüğümde hissettiğim güç, beni iyi hissettiriyor." Ben bile bunun kulağa korkunç geldiğini biliyordum. Ama hissettiğim buydu.
"Evet, harika hissettiriyor değil mi? Thomas, zihninde o insanları öldürmenin nedeni büyük olasılıkla içindeki korku. Eğer bana sorarsan bu sadece ölüm korkusu. Başka insanları öldürerek hayatın adil olmadığı hakkında yakınmak, sanırım senin yaptığın da bu değil mi?" Duraksıyorum. Hayatımda ilk defa düşüncelerimi duyan bir doktor beni garipsemeyerek benim gibi düşünmeye çalışıyor. Hatta belki de benim gibi düşünüyor. Bir kaç dakika sonra sorusuna cevap veriyorum.
"Evet. Ben ölmek istemiyorum, ne şimdi ne de başka bir zaman. Yaşamak istiyorum. Hiç bitmeyecekmiş gibi. Güç istiyorum, etrafımdaki geri zekalı insanların inandığı tanrının gücünü istiyorum. Ölümsüz olmak istiyorum. Dünyanın başına gelen en kötü şey olan insan ırkının etrafımda yok olup gidişini görmek istiyorum."
"Eh, sanırım sen sadece iyi olacaksın. Eski doktorlarının sana bir sürü hap verdiğini gördüm. İşe hepsini çöpe atarak başla. Haplar asla sana iyi gelmez. Bugünlük bu kadar Thomas. Haftaya aynı gün aynı saatte seni burada bekliyorum. Sakın unutma."
Odadan yavaşça çıkıyorum. Ofisin dışında bir bekleme salonu var, cehennemden farksız bir yer. Akıl hastası bir avuç insan birbirlerine bağırarak sıralarının gelmesini bekliyor. Bazılarının yanlarında aileleri var. Acınası insanlar diye düşünüyorum binadan çıkarken. Saate bakıyorum, okulun başlamasına sadece yarım saat kalmış. Küfrediyorum. Sesli bir şekilde. Okul binadan çok uzakta değil, oraya yürüyerek gitmeye karar veriyorum. Okulun ilk günü ve içimde her şeyin bok gibi geçeceği gibi bir his var.