Arkadaşlık ve Ben

64 5 3
                                    

Yıllarca merak ettim; 'Arkadaşlık nedir?'

Hani sözlük anlamını bildiğin ama anlayamadığın, daha doğrusu hissedemediğin kelimeler vardır ya... heh işte onlardan biriydi benim için arkadaşlık.

Anlayamıyordum bir insan, hiç bir bağı olmayan başka bir insanı nasıl öyle sevebilir ? Anlayamıyordum arkadaşlık nedir. 

Yalan olmasın, bir kaç 'arkadaşım' oldu bu zamana kadar. Ben de güvendim insanlara. Ortak zevklerimizin olduğu insanlara 'arkadaşım' dedim mesela kullanılırken.

Yıllar sonra ilk dostumu buldum bende. Diğerlerinin aksine, biliyordum zor zamanımda yanımda olacağını.  Ama hala bir şeyler eksik gibiydi. Zor zamanlar tamam da, mutluluğumuzu paylaşamadığımızı fark ettim.

Sanki hala içimde bir boşluk vardı.. Yarısı kapansa da yarısı kanamaya devam eden bir yara..

Yanlış insanlarla denedim iyileşmeyi. Lakin daha da derinleşti izlerim. İçim acıyordu. Ne insanlara güvenim kalmıştı artık, nede kendime inancım.

Pes ettim bende. Yalnız direnecektim hayata!

Yanımdaymış gibi görünen bencil insanlara en gerçekçi gülümsememi sergileyecektim. Elimde olanlarla idare edecek, dünyayı olduğu gibi kabullenecektim.

Tam kapıyı kapatıyordum ki eşikten ayağını soktu biri. Ben ne olduğunu anlamadan kapım yavaş yavaş aralandı ve farklı renklerle çevrelendim.

Ben bile kendime güvenmezken bana güvenen biri girmişti hayatıma. Trip attım 'haklısın' dedi, kendimi gizlediğimde 'havalı'.

'Güvenmeli miyim' derken kalbimde filizlendi. Bana kendimi önemli hissettirirken bir yandan da başkalarının acımasızca yıktığı güven duvarımı yeniden inşa etti.  Paranoyam duvarları aşamaz haldeydi artık.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir gün tuttu ve 'geliyorum' dedi.

Evet, bu gün büyük gün!

Tüm aksiliklere rağmen İstanbul'a gelecek. Aptalca bir heyecan var içimde. Sabah erken kalmam gerek lakin sevinç bulaşmış her yanıma, yatak kabul etmiyor beni.

Zar zor kapadım bir kaç saatliğine gözlerimi.

gereğinden erken çıkmıştım dışarı ve uçağın gelmesine çok vakit olmasına rağmen geri dönemedim eve. Uçağının iniş saati yaklaştığında metro yolunu tuttum. Saatlerce dikildim orada öylece. Sessiz bir protestoydu bu ondan önceki sözde arkadaşlarıma.

Beklerken yalnız bir kedi ile karşılaştım. Dışarıdaki soğuktan metroya sığınmıştı.  Onunla da paylaştım sevgimi ve sevincimi. Mutluluğumdan bir parça da ona verdim. Ve tabi yanımdan eksik etmediğim bir paket kedi mamasını. O karnını doyururken biraz gezindim küçük alanda.

Derken o göründü metroda. O kadar alışılmış geldi ki o an. Hani sanki hiç bırakmadığım günlük rutinim, susadığımda içtiğim bir bardak suydu. Öylesine sıradan ama ölesiye büyük bir ihtiyaç gibi..

Önce güzel bir yemek ısmarladım ona çok sevdiğim ufak bir dükkandan. Ardından hava attık çevredekilere,  ortak noktalarımız ile. Ve 'Hangimizin daha çok anlatacak şeyi var' dercesine yarıştık sevimli bir muhabbetle. Sonunda ise eve geldik.

Her zamanki karışık odam, rutubetli duvarlar bir başka bakıyordu bana. Hani sanki onlar da daha bir neşeliydi.

Sevdiğimiz şeyleri yaptık. Bir kaç kitap hakkında konuşup, fikir paylaştık. Aptal aptal karaoke yapıp kendimizi kendimize rezil ettik.

Verdiğimiz bir birine benzer tepkiler değil de, yan yana olmak değerli kılmıştı o anları. Benzer kişiler değil de bir bütünün farklı parçalarıydık sanki.

Kurgusal evrenlerdeki, imrenilesi arkadaş gurubunun küçük ama değerli bir kısmı gibi.

Gece yerini yavaş yavaş güneşe bırakıyor ve bu aptal ama bir o kadar da sevimli duygu, uyuma yetime işkence ediyor. Hani memnun değilim demiyorum da, sabahımdan çalmasından korkuyorum. Toplamda bir günümüz var geçirecek ve yapılabilecek onca şey varken uyku, israftan başka bir şey değil.

Dolu dolu, koskoca bir günü birlikte geçirirken, akan zaman panikliyorum.

Hani dursa zaman, tam da şu mutlu  olduğum anda? Kendimi dışlanmış veya kullanılmış hissetmediğim şu anda dünyanın durmasını istemek çok mu bencilce olurdu?

Yada zamanı bırakıp, o lanet duyguların unutulacak kadar derinlere gömülürken, yerine gelebilecek güzel anılara fırsat mı vermeli ?

Sonunda düşüncelerim göz kapaklarımda birikti ve teslim ettim kendimi uykuya. Ne de olsa sabah bizimdi, öğlenki vedamızın inadına!

Yağmurlu bir güne açtık gözlerimizi. Hedefimiz taksimdi. Sevdiğimiz yapımların ve gurupların, çanta, t-shirt, kolye ve benzeri şeyleri alabileceğimiz bir iki fangirl cennetinde kaybettik kendimizi. Yada belki aksine, kendimiz olabildiğimiz nadir zamanlardandı. İki çatlak fangirl..

Cumhuriyet anıtının önünde çekilmiş kalitesiz bir fotoğraf ve tuhaf bir video ile sonlandırdık buluşmamızı ve 'görüşürüz' diye ayrıldık, o evine dönerken. Veda etmemiz aptalcaydı çünkü.

Sonunda bende eve döndüm ve yatağıma yığıldım. Tüm o eğlencenin yorgunluğu sonunda bedenimi  esir aldı ve aptalca düşünceler beynimin içinde volta atarken, kendimi uykunun kollarına bıraktım. Alakasız bir rüya beni elinden geldiğince dinlendirdi ve eski rutinime geri dündüm.  Eski, aşırı düşünme meraklısı Merve..

Sonrasında bir kaç gün mesaj gelmedi.. *Shingeki no kyojin'deki o devasa titanlardan biri gelmiş, daha yeni örülen, öz güvenle destekli güven duvarımda büyük bir delik açmıştı. Fırsattan istifade paranoyakça düşünceler doluştu içeri. Savaşamayacağım kadar çoklardı ve ben geri çekildim. En kötü ihtimallere bıraktım o bölgeyi. Bir çok olumlu düşünce can verdi trajik şekillerle.

Sonrasında telefonunun kafayı yediğini öğrenmemle içime su serpilmiş olsa da, duvardaki delik varlığını sürdürüyor. Ve ben bölgeyi terk etmenin cezasını depresyonla ödüyorum. Mesajların yine kesilmiş olması da işimi kolaylaştırmıyor ve beni git gide dibe çeken tuhaf bir bataklıkta gibiyim. Boş boş tavanı izlediğim yatağım yeni en yakın arkadaşım oldu. Beni hayata geri çekmeye çalışan aile üyelerine son gücümle direniyorum.

Ama fark ettim ki sorun bende. Daha açıklayıcı olmak gerekirse, bozuk arkadaşlık anlayışım ve ağır yaralı özgüvenimde.

İnsanlara güvenmediğim doğru. Haklı nedenlerim de var. Ama esas sorun kendime güvenemememde..

Kafamda aynı sorular... Kim beni niye sevsin ? Kim bana niye katlansın?...

Arkadaşlık ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin