İnanmak istemese de bugün tam 14 gün olmuştu ve evden dışarıya sadece balkona çamaşır asmak için çıkmıştı. Tabii ki hala çamaşırları yıkaması güzel bir şey sayılırdı yani çünkü evden çıkmayan ve sürekli 3 pijama altı, 4 sweatshirt, 7 külot ve 6 çorabı döne döne giyen biri için neden mükemmel sayılmasındı. Sütyen giymiyordu. Çünkü göğüsleri küçük falan olduğundan değil evde sütyen giyilmezdi. Zaten şu psikolojiye, şu güzelim halet-i ruhiyeye sütyen kopçasıyla birlik bütünlük sağlamak akıl karı değildi; salsındı gitsindi.
Gelgelelim 14 günün sonunda sabah gözünün içine içine giren güneş ışınları onda bir şeyleri değiştirmişti. Yok yok öyle yaşama sevinci falan aşılamak gibisinden değil. Değil canım güzelce dinlendiği için yenilenmiş de hissetmiyordu. Hayır aklına muazzam bir fikir de gelmedi.Ya okur. Bi sn. Öyle değil. Basbaya kromozomları değişmişti. Mutasyon falan geçirmişti. Evrime uğramıştı ve şu anda farklı bir boyutta süzülüyordu.
Yani neredeyse öyle bir şey.
Rüyasında onu görmüştü.O rüyasında görmüştü.Rüya onu görmüştü. Gözüne giren o ışıklar da işte o rüyadan ayılmasını sağlamış, 5. dereceden evrime sebebiyet vermişlerdi.Öyle bir şey var mı bilmiyorum ama varsa bu duruma cuk otururdu.
Anladınız mı?Ya hani 14 gündür eve tıkalı kalmasına neden olan?Hani paket paket mendile önce yüz boşluklarından çıkan bilimum sıvıyı silmesine sonra sinirden hepsini yemesine neden olan?Hani bir türlü anlamlandıramadığı şu hadis...
Aa ama ben size hikayeyi anlatmadım ki nasıl anlayacaksınız. Durun baştan başlıyorum.Ya da sen anlat kızım.
14 gün önce...
Sabah kalktım. Her zamanki gibi dişlerimi fırçaladım.
-Yalan söyleme Jenny her zaman dişlerini fırçalamıyorsun.
Susar mısın? Sonrasında makyajımı yaptım.Üstümü çarçabuk giyindim ve...
-Çar mı çabuk?
Üstümü 2 saat süren kararsızlık buhranlarımdan, panik ataklarımdan, sinir krizlerimden, hiç bir şeyim yoklardan, 2 kahve molasından ve 1 çikolata barını mideme indirdikten sonra giyindim...
- Güzel
... ve dışarıya çıktım.Çok heyecanlıydım çünkü bugün yıllardır beklediğim şey gerçekleşecek; sonunda oyunumu sahnelemeyi kabul eden o yönetmenle görüşmeye gidecektim.Ah o oyunu yazmak ne kadar zamanımı almıştı ve başka daha nelerimi. Yani 3 kilo yağımı falan ama bundan şikayetçi değilim. Özene bezene yazdığım her karakterim, düşündüğüm her dekor, her sahne geçişi, her ışık, her müzik şimdi gerçek olarak önüme serilecekti. Hem de sadece benim de değil. İnsanların.Belki de çok ama çok fazla insanın. O kadar mutlu ve mesuttum ki.İçimde kelebekler uçuşuyor, kimse beni artık üzemez diye düşünüyordum. Mükemmel bir melodi kulaklıklarımdan beynime gidiyor hatta sanki bu melodi bütün evreni kapsıyordu.Güneş sanki bir küçük peri kızının saçlarından yansıyor gibi ışıldıyor ve gözlerimin içine içine giriyordu. Hatta o kadar giriyordu ki sanki kör oluyordum. Bedenim tüy gibi hafiflemişti ve yükseliyor yükseliyor yükse... Ger-çek-ten yükseliyordum!
-Bize ne olduğunu anlat Jenny.
Yolda anlattığım gibi yürüyordum. Mutluluktan her şeyi daha parlak gördüğümü, sesleri daha net duyduğumu bedenimin hafiflediğini falan düşünüyordum. Alakası yok. Koca gezegende onca insan varken,ben, yani sanırım sadece ben, benim için en önemli günde, kaderimin değişeceği o günde...şey yaptım...şey oldum yani...yani nasıl olduysa...yani ben öyle düşünüyorum ki...değiştim...yani değiştirdim...boyut değiştirdim.
-Ahahahahhahah
Her seferinde gülmek zorunda mısın?Zaten neden güldüğünü de söylemiyorsun.
-Lütfen devam et.
Uyandığımda evdeydim.Her şey aynıydı. Ev, eşyalarım, kupalarım bile.Aynadan bakınca ben bile aynıydım. Senaryom aynı değildi. Senaryonun basılı olduğu bir tomar kağıt artık sadece boş A4 lerden ibaretti. Yönetmenin kartından ismi silinmiş, sadece telefon numarası kalmıştı. Aradığımda başka biri açtı, burada öyle biri yok dedi. Yanlış tuşladım sandım tekrar aradım,tekrar ve tekrar... Öyle biri yok. Yönetmen yok. Zaten sonra da on dört gün boyunca evden dışarı adım atamamama neden olacak şeyle yüzleştim.
-Burayı çok seviyorum.
Neler olduğunu anlamıyordum ve bu duruma bir açıklık getirmek istiyordum. Yönetmenin bana verdiği adresi ezberlemiştim hatta günler öncesinde onunla buluşma provası bile yapmış 3 kez evden çıkıp buluşma yerine gitmiştim. Oraya gitmeliydim. Yazıların zamanla üzerinde kendiliğinden belireceğine kendimi inandırdığım eskiden senaryo olan bir tomar kağıdı çantama koyup kapıya yöneldim. Kapı kolunu çevirdiğim gibi hiç beklemediğim bir şey oldu. Şiddetli bir rüzgar beni yere savurdu ve çantamdaki tüm kağıtlar evin içine dağıldı. Neye uğradığımı şaşırdım. Sürünerek kapının kenarına kadar geldim ve ne göreyim? Kapı bir uçuruma açılıyor ve benim evim, apartman dairem, dördüncü kattaki apartman dairem, bu uçurumun tepesinde duruyor. Kapıyı zar zor kapattım. On dört gündür korka korka kapıya gidiyor aynı şeyleri yaşıyor geri dönüyorum. Çıkmak istiyorum, ama çıkamıyorum.Buzdolabındaki her şeyi bitti. Mutfak dolaplarına gizlediğim abur cuburlardan sonra zar zor yetiştirdiğim mum çiçeğini,en son da kağıt mendilleri yedim.
-Peki bugün ne oldu?
Sabah gözüme giren ışık bana o anı hatırlattı. Yani boyut değiştirmeden önceki anım. Yani ondan hemen önce gördüğüm şeyi. Hatırlamıyordum oysa ki. Tamamen her şey silinmişti kafamdan. Sadece...sadece bilmiyordum bana ne olduğunu. Ama şimdi ne gördüğümü hatırlıyorum.
-Ne gördün Jenny?
Onu gördüm.Geri dönmüş.Üstelik yalnız da değil. O kadar zaman sonra yalnız olacak değil ya. Ben yalnızdım ama. Kimseyi istememiştim ki yanımda. Kendimi tamamen savunmasız bıraktım derinleşirim diye. Tabii ya tam zamanıydı.Başka zaman olsa böyle hazırlıksız yakalanmazdım, böyle güçsüz olmazdım ben. Dışarı çıkamamam bu yüzden mi?Korktuğum için mi?Hayır bu kadar etkilenmemeliydim. Ne yapar eder giderdim ben. Neden gitmedim?
-Gitmek için bir nedenin yoktu çünkü.
Doğru. Senaryom silindi, yönetmen yok oldu. Sahi yönetmen nasıl yok olur?
-Onu bu yeni boyutuna taşıyamazdım. Eğer onun gerçekten hala var olduğuna inansaydın ne yapar eder yine dışarı çıkardın. Çıktıktan sonra onu görsen yine ve ben kontrolü kaybetsem ne olurdu peki? Yoo buna izin veremezdim. O yüzden görür görmez kontrolü ele geçirdim tatlım. Sonra da seni doğruca eve getirdim. Gözlerini burada açtın ve boyut değiştirdiğini sandın. Hahaha. Bunun için beni suçlamıyorsun herhalde? Ben ne yaptıysam elbette ki senin için yaptım. Bak böylesi daha iyi. Ne güzel evimizde yaşadık gittik gül gibi korunaklı korunaklı. Yani şu sevimsiz ışık hüzmesi sana birşeyleri çağrıştırıyorsa o da benim sayemde.Gerçekten limbik kasıyorum burada on dört gündür. Otonom haline pek alıştın.Ama yeter. Artık üzüldüm haline ay. Çok mu gittim yani üzerine dedim.Şaka şaka. Acıktım. Çalışamıyorum böyle. Gel şu dolabı dolduralım,tatlı şeyler alalım bol bol sonra yine çok güzel sanrılarım var senin için.
-Kartın ilk çekmecede.