Kitaplar denizdir, ucu bucağı olmayan. Okurlar yıldızlardır, tüm ışığıyla sonsuzluğu aydınlatan. Kimi korkar, çekinir denizden. Kimi sahiplenir içindeki tüm güzellikle. Sen korkma, gel bizimle. Bu ucu bucağı belli olmayan serüvende bize katıl. Beraber yaşayalım her ne yaşanacaksa. Elini çekme üzerimizden, gölge olma sende gel.
Hayalet olma, gerçekten var olacaksan gel. Yorumlara kötü söz yazmayacaksan gel, beğendiğin bölümleri oylayacaksan, verilen emeği görmezden gelmeyeceksen gel.
Sizi seviyorum bitanemler iyi okumalar 💜Bu hayatta her şeyin bir sebebi vardır. Sevincin, hüznün, acının...
Umutsuzluğunda bir nedeni vardır. Ben artık umutsuzum. Umut etmekten hiçbir zaman vazgeçmeyen ben artık vazgeçiyorum. Nedenim kız kardeşim. Nedenim canım, kanım, en değerlim. Annemin ve babamın bana verdikleri en kıymetli, en anlamlı, en değerli hediye. Artık veda etmeliyim. Umut etmeyi bırakıp kabullenmeli, hayatıma her ne kadar kolay olmasa da devam etmeli, yas tutmayı bırakmalıyım. Kendim için değil onun için. Çünkü biliyorum bu halim en çok onu üzer, en çok onu yıpratır. O hayla benimle ve hep te öyle olacak.
Havanın dondurucu soğuğu tenimi diken diken ederken, üşümeyi umursamadım. Üşümezdim ki zaten. Onun kadar üşümezdim.
Düşünmedim, üzerimdeki kıyafetlerimle ve koyu renk kışlık botlarımla ileriye doğru adımladım. Her adımda geride kalan karlara bıraktığım ayak izlerimin üzerine yenisi yağıyor, boşlukları yavaş yavaş dolduruyordu. Lapa lapa yağan kar taneleri rüzgarın etkisiyle döne döne yeryüzüne düşüyor, kimi su birikintisinde kayboluyor, kimi başka bir kar tanesine tutunup çoğalıyordu.
Botlarım ıslanmaya başlayalı çok oluyordu. Attığım her adımda biraz daha denizi boyluyor, biraz daha ıslanıyor, kardeşime biraz daha yaklaşıyordum. Oradaydı biliyorum. Ona veda etmemi, artık onu bırakmamı ve hayatıma devam etmemi istiyordu. Biraz daha ilerledim. Kıyafetlerime rağmen titrememe engel olamayan tenim soğuğu artık daha net hissetmemi sağlıyor, göğüs hizamda ki su dalgalanarak beni bir sağa bir sola savuruyor, dik durmamı zorlaştırıyordu. Yine de durmadım. Biraz daha ilerledim. Ay ışığı denizin üzerine örtülmüş, resmen bir bütün gibi görünmesini sağlamış, bana kız kardeşimin parlayan gözlerini hatırlatmıştı. Naif ve parlak.
Soğuktan titreyen çenemi toparlamaya çalıştım. Sesimi bulmalıydım. Kardeşimle konuşacak ona veda edecektim.
"Esin! Ben geldim. Orada olduğunu ve beni dinlediğini biliyorum."
Deniz hışımla dalgalanıyor, ayakta durmak gittikçe güç bir hal alıyordu. İleride, uzağımda ki büyük balıkçı teknelerini görebiliyordum. Boy boy, birbiri ardına dizilmiş tekneler demir atmış, denizin ahenkli dalgalarıyla adeta dans ediyordu.
Gökteki yıldızlar denize düşmüş gibi görünüyor, kız kardeşimin yanımda, benimle birlikte olduğunu haykırıyordu.
"Ben geldim ablacım. Sana veda etmeye geldim."
Ne zamandır aktığını bilmediğim göz yaşlarımı, havanın ve suyun soğukluğundan buz kesmiş ellerimle sertçe sildim. Ağlamayacaktım. Beni böyle üzgün hatırlamamalıydı. Ben onun ablasıydım. Her zaman güçlü olup onun yanında dimdik durmalı, ona güven vermeliydim.
"Biliyorum biraz geciktim. Eminim ki daha önce gelmemi isterdin. Belki de beni çok bekledin."
Onu çok bekletmiştim biliyorum. O öleli altı yıl geçmişti. Ama, artık yanımda olmadığı gerçeğini kendime anca inandırmış, umut etmeyi bırakıp kabullenmiştim.
Çenem tir tir titrerken sözlerim yarım yamalak çıkıyordu ama olsun. O beni duyuyordu.
"Çok bekledin biliyorum bebeğim. Ama ablanı bilirsin, bazı şeyleri öyle kolayca kabullenemez."
Ayaklarımın altındaki kumlar kayıyor, boyum biraz daha suya gömülüyordu. Fazla çırpınmamaya özen gösterdim.
"Bugün yine çok güzelsin ablacım. Biliyorum kesin öylesin. Seni göremesem de hissediyorum. Benim güzel kardeşim. Ablan seni çok seviyor. Bunu asla unutma olur mu?"
Unutmazdı biliyorum. Hiç unutmazdı ki. Ama ben yine de söyledim. Unutmayacağını bile bile söyledim.
"Seni seviyorum kardeşim. Artık yasını tutmayacağım. Annem ve babam gibi olmayacak, hayata küsmeyeceğim. Seni orada daha fazla üzmeyeceğim. Bencil olmayacağım, senin hislerine saygı göstereceğim."
Kar taneleri ıslak saçlarıma konuyor, anlımdan aşağıya süzülerek göz yaşlarıma karışıyordu. Buruşmuş ellerimi artık hissetmesem de yine sildim göz yaşlarımı. Gecenin hırçın dalgalarına karşı ayakta durmaya çalışmaktan yorulmuş, denizin üzerine ipek gibi serilmiş adeta beni yanına çağıran ay ışığına hayranlıkla bakıyor, artık sudan çıkmam gerektiğini bana bas bas bağıran bedenimi dinlememekte ısrar ediyordum.
"Biraz daha, lütfen." diye fısıldadım yorgun düşmüş bedenime. Biraz daha kalmak istiyordum. Artık gülmüyor, onsuz boş boş nefes almaya devam ediyor, onun yanına gideceğim ve kavuşacağımız anı bekleyerek yaşıyordum. Beni buraya bağlayan annem ve babam dışında artık hiçbir şeyim yoktu.
"Güzel uyu kardeşim. Ablan er ya da geç sana kavuşacak. O zamana kadar, hoşçakal."
Geri dönmeden son kez parlayan gökyüzüne baktım. Kar taneleri o kadar çoktu ki ay silik görünüyordu. Ama hayla kusursuzca parlıyor ışıklarını yer yüzüne saçıyordu.
Bir adım attım geriye, gözlerimi alamadım aydan. O kadar güzeldi ki. Esin gibi. Bir adım daha attım, sonra bir adım daha. Ayağımın altından kayan kumlar sanki denize daha çok batmamı sağlıyor, karaya varmamam için elinden geleni yapıyordu. Yüzümü karaya döndüm. O kadar uzaktı ki, o kadar karanlık, o kadar yalnız. Bir an denizin aydınlığı bana daha cazip geldi. Burada yalnız hissetmiyordum. Ama dönmem gerekiyordu. Kumsalda hiç ışık yanmaması beni biraz tedirgin etse de biraz daha adımladım. Gözüme bir şey çarptı. İleride, kumsaldan bana doğru gelen bir şey vardı. Etraftaki tek ışığın ay ışığı ve kumsalın çok ötesinde, görünmesi güç evlerden yansıyan ışık olması yanıma yaklaşan şeyin ne olduğunu algılamamı zorlaştırıyordu. Çok üşüyordum ama artık hissedemeyecek kadar yorulmuştum.
Biri vardı, bana doğru gelen. Bilmiyorum belki de donmak üzere olduğum için kendi kendime uydurduğum bir hayaldi. Yalnız olmak istemediğimden belki de kendime bir arkadaş yaratmıştım zihnimde, olamaz mıydı? Hayal ya da gerçek, o an yalnız olmadığımı hissetmek beni mutlu etti. Kim olduğu, gerçek olup olmadığı önemli değildi.
Yaklaştı, biraz daha yaklaştı. O yaklaştıkça ben biraz daha yoruldum. Biraz daha çöktüm suyun içine. Dizlerim artık beni taşımıyor, ölesiye titriyordu.
Karşımdan bana doğru gelen şey her neyse ona mı güvenmiştim yoksa yalnız olmadığıma mı sevinmiştim bilmiyorum ama sanki o anı bekliyormuşçasına o hissiyatın verdiği güvenle kendimi daha fazla zorlamadan denizin kollarına bıraktım. Gerçekten biri olsun ya da olmasın, önemi yoktu. Yolun sonu kız kardeşime çıkıyordu. Ve ona çıkan tüm yollar güzelken benim için başka hiçbir şeyin önemi yoktu...
Yitirdim umut kırıntılarımı.
Sevgimi, neşemi, bütün varımı.
Çaresiz bir yokluğun içindeyim.
Arıyor bir yarım öbür yarımı.
Özdemir ASAF
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Deniz
Novela JuvenilBaşta anlamasam da naifliğini, anladıkça en çok sana yakıştırdım.