Dışarı çıktığımda acımasız bir soğuk bacaklarıma kendini gösterdi ve ardından bunu bir titreme takip etti. Melis sayesinde siyah,ona kalın gelse de bana gayette korunmasız gelen çorapları giymiş,üzerime kısa bir etek geçirmiştim.Yani kısaca bunun kış günü şortla gezmekten farkı olmamıştı.
Daha fazla soğuk yememek için adımlarımı hızlandırdım ve ellerimi kabanın cebine sokup büyük kapıdan çıktım. Gözlerim karanlıkta Barkın’ı ararken büyük sokak lambasının altında durdum ve ısınmaya çalışarak ellerimi ovuşturdum. Etraf fazla karanlıktı.
‘’Ben Besna’yla buluşacaktım,karşımda ki de kim?’’ dedi ve elimden tutup etrafımda beni döndürdü. Yaklaştığını son anda fark ettiğim için korkmamıştım.Sokak lambasının altına geldiğinden yüzünde ki şaşkınlığı seçebildim ve güldüm.
‘’Sen çirkin değil miydin ya?’’ diye devam etti ,gülerek kolunu boynuma attı ve yürümeye başladı. Teşekkür etsem ya da ters tepki versem yine konuyu saptıracak ve daha fazla konuşmamı sağlayacaktı. Oysaki ben sadece ısınmak istiyordum.
‘’Sen iyi misin,konuşmuyorsun. Normal Besna olsa şuan ağzımı yırtmış,kafamı patlatmıştı’’ dedi ve ciddi bir şekilde yüzüme baktı. Aslında haklıydı,sadece dediklerine gülümsüyor ve geçiyordum.
‘’Hayır gayet iyiyim sadece çok soğuk. Etek fazla korumasız üşüyorum’’ deyip çenemi sıkarak titremesini engelledim.
‘’Süslü olmak bunu gerektirir tavukboğan,olsun çok güzel olmuşsun’’ dedi ve anayola çıkıp bir taksi çevirdi.
İşlek bir caddede taksi durdu ve ben daha cüzdanımı çıkaramadan Barkın ücreti ödeyip arabadan indi. Söylenerek arkasından bende indim ve gördüğüm kalabalığın etkisiyle etrafı hayretle inceledim.
‘’Burası neden bu kadar kalabalık?’’ diye sorduğumda gülerek beni bir adama çarpmaktan son anda kurtardı.
‘’Biz buraya İstiklal caddesi diyoruz hadi gel’’ dedi ve elimden tutup beni içeri çekmeye başladı. Kafamı zorda olsa kalabalıktan çektim ve önüme döndüm.
İçerisi pek kalabalık değildi ve Barkın’ı kaybetme korkum yerini rahatlamaya bıraktı. Dar ve gıcırdayan merdivenlerden çıkmaya kalkınca düşmemeye dikkat ederek arkasından ilerledim.
Yukarısı alt kata göre daha genişti ve ortada geniş boş bir alan vardı. Barkın elini kaldırıp kenardaki kalabalık gruba yaklaşıp durdu ve herkes ayağa kalkıp selam vermeye başladı. Bakışlar Barkın’dan sonra bana döndü ve üzerimde gezdi.
‘’Besna’yla tanıştırayım sizi millet. Kendisi buralara yeni ve yabancı. Ama dikkat edin boğazınıza birden yapışır falan’’demesiyle sinirle Barkın’a döndüm. Ben ona öyle baktıkça o daha da gülüyordu. Barkın’a aldırmadan esmer bir kız elini uzattı.
‘’Esra ben,memnun oldum’’ dedi ve gülümseyerek elimi sıktı. Sanki görevini yerine getirmiş gibi bir rahatlıkla hemen yerine oturup telefonuyla ilgilendi.
Birinin ‘’Bende Enes ‘’demesiyle sol tarafıma doğru döndüm. Gözlerinin loş ışıkta bile mavi olduğu belli olan kumral bir çocuk gülümsüyordu. Elimi kibarca sıktı ve yerine oturup birasından bir yudum aldı. Kafamı Barkın’ın yanına doğru çevirdiğimde ise esmer bir çocuğun bana dikkatle baktığını fark ettim. Gerçek anlamda bakmaktan bahsediyorum. Baştan aşağıya ve ciddiyetle.
Rahatsızlığımı belli edercesine öksürdüm ve ‘’Merhaba’’ deyip sandalyeye çöktüm. Artık ayakta kalkmaktan yorulmuş ve kenardaki çocuğun bakışlarından rahatsız olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESNA
ChickLit"Burs" Fransızca kökenli, 4 harfli ve dilimize yakın yıllarda girmiş yabancı bir kelime. Ne kadar masum ve basit duruyor değil mi? Ama şöyle bir sorunumuz var ki, eğer bu kelimeyi basite indirger 'aman be ne varmış bir burst...