Eliz
Sınavdan çıkmıştım. Günlerce çalışmış olmam anlamsızki kötü geçmişti sınav. Kötü geçen bu kağıt üzerindeki sınav mıydı yoksa Allah'ın yaptığı mıydı? Hâlâ kötü geçecek miydi? Ben miydim zayıf hayat mıydı zalim? Ailemin hayallerinin ipini tutan ve peşinden koşan kendi hayallerimin ipini bırakan aptal bir kızdım ben. Evimde mülteci gibiydim.Üstelik bir itibarımda yoktu. Bir nebze olsun adamdan saymadıkları o kız çocuğunu kendi hayalleri doğrultusunda adam etmeye çalışıyorlardı. Üstelik işin en kötü tarafı da yıllar önce bıraktığım ip o kadar geride kalmıştıki şimdi tutmak istesem de bulamazdım. Keşke başka bir şey bulsam bugün, hatta hemen şimdi bugün. Bir hayalle çarpışsam, elimdeki kitaplar yere düşse. Almak için eğildiğimde hayalle ellerimiz birbirine değse. Olsa ne yazar demiyor değil insan. Sahiden olsa ne yazar? Alabora olursam yine? Fırtınalı hayallere tokum ben. Bu iğrenç İstanbul'da, bu iğrenç çevremle yeterince şey yaşadım zaten. Artık o kadar durmuşum ki. Bitki gibi. Kimseyi umursamıyorum, kimse de beni. Bıraksalar fotosentez yaparım kim bilir? O kadar nefret ediyorum ki, dokunmasınlar istiyorum bana. Hayal dedim de biraz önce ya hayalim beni güzel bulur da kökümden koparırsa. Bir nevi bitkiyim ya...Beni her seven kökümden çekiyor. Henüz koparan olmadı. Koparırlarsa başta canım yanar belki, ancak sonra hür olurum.Belki sadece hayalimle dolaşırım.
Bu aptal düşüncelerden beni kurtaran şey düz yolda üzerime sertçe bir şeyin gelmesiydi. Halbuki çarpışmışım biriyle. Filmlerdeki o klişe sahne miydi bu? Nefretle başlayan bir aşk mı olacaktı? Ne yazık ki öyle değilmiş. Her şey çok güzel başladı.Masal misali..."Afedersin ya dalmışım. İyi misin?"
"Ben de dalmışım beyefendi. Özür dilerim. "
"Adım Murat."
Elini uzattı adam. Bir süre baktım. Şaşkındım çünkü yaşananlar çok sıradan olduğu halde duygular spastik biçimde fazla huzurlu, mutlu ve neşeliydi. Çarpışmıştık biz, bağırıp çağırmalıydık. Ama aksine içim kıpır kıpırdı. Adama elimi uzatmayınca kafasını sağ omzuna doğru eğdi, gözlerini kısarak bana engelliymişim gibi baktı ve biraz önce dediğini vurgulu bir biçimde tekrar etti.
"Ben Murat!"
Dalgınlığım şöyle dursun, ben de elimi uzattım adama.
"Ben de..."
"Sen de mi Murat'sın? "
Yine engelliymişim gibi baktı. Yanıtladım.
"Yani ailem erkek bekliyormuş adımı Murat koymuş, sonra ne hikmetse Eliz koymuşlar, nüfus cüzdanımda Eliz yazıyor."
"Yani?"
"Eliz!"
"Memnun oldum."
"Ben de. "
"Bu arada neden dalgınsın Eliz? "
"Niye sordun ki? "
"Hayatımda hiç dert ortağım olmadı. Belki bulmuşumdur ortağımı?"
Ya abi her şeyin bu kadar iyi, bu denli güzel ve yolunda olması normal değil ki! Yukarı baktım. Allah'ım yıllarca lanet okuduğum İstanbul benimle dalga mı geçiyor? Konuştu Murat.
"Bir şey mi var yukarda? "
"Yok canım. Ben arada bir konuşurum öyle. "
"Nasıl? "
"İçimden. "
"Benimle de konuşur musun? Soru sordum."
Bu sorunun cevabı düşünülmeliydi. Madem oynamak istiyorsun hayat benle, o halde salon senin!
Cevap verdim Murat'a.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAMIZDAKİ ŞEHİR
Teen FictionHer gencin hayalleri vardır.Belki iş hayatıyla, belki aşkla, belki arkadaşlarıyla. Peki ya hayallerine sınır koyanlar? İnanmaktan kaçanlar? İşte bu zayıf gençlerin bir araya gelerek oluşturduğu güce aşk diyoruz biz.Ailesi,okulu,işi herhangi bir şeyd...