Güneş ışığının perdeden kurtulup gözlerine çarpması Eylül'ün uyanmasına zemin hazırlamıştı. Yastığının hemen yanında duran saate gitti gözleri. Saat 12.38'i gösteriyordu. Üzerindeki yorganı tekmeleyip yatakta doğrulmaya çalıştı. Gece geç yatmanın ve bu saatlere kadar uyumanın sersemliği vardı üzerinde. Elini yüzünü güzelce yıkayıp mutfağa doğru yürüdü. Aklında dün gece yaşadıkları vardı. Kimdi o? ne yapıyordu orada? ne için mesken edinmişti orayı? Aklında binbir soruyla yöneldi mutfağa. Her zaman ki gibi kahvesini alıp koltuğuna oturdu. Tam kumandaya uzanıp televizyonu açmak üzereyken sehpanın üzerindeki kitabı farketti. "Aa ne işi var bunun burada? Kim koymuş olabilir ki? Eylül bu kitabın onun olmadığından adı gibi emindi ama buraya nasıl gelmişti bu. Kitabı alıp şöyle bir kapağını süzdü, daha sonra okumaya başladı. " Beraber gülmediginiz bir insanla mutlu olamazsınız." Dostoyevski'nin sözüydü bu. Eylül okuduğu bu cümlelerle birlikte yine uzaklara dalıp gitmişti. En son kiminle güldüğünü hatırlamıyordu. Hatta en son ne zaman gülmüştü ki içten gelerek, onu bile hatırlamıyordu. Hayatı ev, okul, sahil üçgeninden ibaretti. Kafasındaki kara bulutları bir kenara bırakıp kitabı okumaya devam etti. Bir saat süren okuması gözlerinin yorulduğunu hissetmesiyle sona ermişti. Elindeki kitabı aldığı yere bırakıp, yukarı çıkıp üstünü değiştirdi. Sömestr tatili bitmişti. Okulun ilk günü geç kalmak istemiyordu. Aslında ona kalsa hiç gitmezdi ama babasına verdiği avukat olma sözü elini kolunu bağlıyordu. Çünkü babası çok başarılı bir avukattı ve Eylül'ün de kendisinin izinden gitmesini istiyordu.
Henüz ikinci sınıf öğrencisiydi ve önünde koca yıllar vardı. Bu durum Eylül'ün sıkıntısına tuz biber oluyordu. Çantasına kitaplarını koyduktan sonra, okula gitmek üzere evden çıktı. Okula girdiğinde olduğu yerden etrafı izlemeye başladı. Etrafta herkesin birbiriyle şakalaşmalarına, gülüp eğlenmelerine şahit oldu. "Hiç de mutlu olduğumu söyleyemem" diye mırıldanıp yürümeye başladı. Biraz ilerledikten sonra bahçe köşesinde sınıf arkadaşlarının oturduğunu gördü. Eylül'ü ilk fark eden Feride oldu. Feride, Eylül'ün çocukluk arkadaşı. Annesi bir fransız ile evlenmiş, babası din olarak müslümanlığı seçmişti. Koşarak Eylül'ün boynuna sarıldı. "Canım çok özledim seni" deyip tekrardan sarıldı. "Ben de seni çok özledim canım"
- Biliyor musun Eylül okula yeni yakışıklılar gelmiş. Görmen lazım kızım anlatmakla olmaz.
- Ya sen akıllanmayacak mısın Feride?
Gülüşerek koridordan amfiye doğru yürümeye başladılar. Feride koridor boyunca 'bu yıl çok eğleneceğiz' gibisinden bir şeyler söylüyor, ama Eylül oralı olmuyordu bile. 'Hı hı, evet, öyle olacak' deyip güya dinliyormuş gibi yapıyordu. Amfiye girdiklerinde Eylül en üst taraflarda bir yere oturdu. Feride de hemen yanına oturuverdi.
- Benimle mi oturacaksın Feride?
- Evet ne oldu ki?
- Bilmem o kadar yakışıklı dururken beni seçmen çok şaşırttı beni.
- Of Eylül ya
Aralarında geçen bu konuşma gülüşmelerine neden oldu. Hocanın içeriye girmesiyle birlikte amfiyi bir sessizlik kapladı. Üç saat süren dersin ardından eve döndü. Kitaplarını yere bırakıp kendisini koltuğun üstüne attı.
"Ne yorucu bir gündü"
Koltukta uyuya kalmıştı. Uyandığında televizyonu açık olarak gördü. Saate baktı. 02.16'yı gösteriyordu. Televizyonu kapatıp odasına geçmek için ayağa kalktı. Merdivenlerden çıkmak üzereyken bir ses duydu. Kafasını çevirip kapıya doğru baktı. "Orada biri mi var" diye seslendi. Herhangi bir cevap alamayınca "yorgunluktan saçma sapan şeyler duyuyorsun Eylül, evde senden başka kim olabilir" dedi. Yukarı çıkmak için bir adım daha atmıştı ki bir ses daha duydu. Korku dolu gözlerle etrafı süzdü "Kim var orada"?
Eylül'ün korkusu iyice artmıştı. Mutfağa doğru yürümeye başladı çünkü ikinci ses oradan gelmişti. Biraz korku, biraz da heyecanla sesin geldiği tarafa doğru gitti. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu resmen. Mutfağa ulaştığında ışığı açtı. Ortada kimsecikler yoktu ama yine de bir ses duyduğuna emindi. Etrafa iyice göz gezdirdi. Kimseyi bulamayınca hızlı adımlarla odasına doğru yürümeye başladı. Odasının ışığın açıp, kapısını da hafif araladı. Yorganı olabildiğince kafasına kadar çekti. Sadece gözleri açıkta kalmıştı. Korkuyordu. Yorgandan gözüken gözlerle oda kapısını izliyor, karşısına birinin çıkmasından endişe ediyordu. Yaklaşık on dakika geçmişti. Eylül tam uykuya dalmak üzereyken odasının ışığı söndü. Eylül iyice korkmaya başladı. "Elektrikler kesilmiştir" düşüncesiyle kalkıp mum aramaya başladı. Telefonun ışığı yardımı ile mutfaktaki mumu alıp yukarı çıkmak üzereyken yine aynı sesi duydu. Korkusu iyice katlanmıştı. Koşar adımlarla odasına çıktı. Mumu yakıp tekrar yatağına girdi. Yorganı yine kafasına kadar çekti. Odasındaki mumun alevi bir yükselip bir kısalıyordu. Eylül rüzgardandır diye düşünmeye başladı. O an yorganın üzerinde dolaşan bir şey hissetti. Biri vardı. Eylül'ün nefes alış verişi hızlanmıştı. O kadar sesli nefes alıp veriyordu ki duyulmasından korkuyordu. Bağırmak istedi ama korkudan boğazı düğümlenmişti. Sanki birileri bağırmasın diye Eylül'ün boğazına sarılmıştı. Yorganı hafifçe üzerinden çekilmeye başlandı. Eylül korkudan kaskatı kesilmişti, elleriyle yorganı tutmaya çalışıyordu. O an birinin nefesini hisseder gibiydi. Neler oluyordu?
...