6.TEORİ: SÖZÜM SÖZ!

151 135 38
                                    

Birden arkama bir el dokundu, ayıcık kostümlü 10 kişi taşıdıkları sepetlerden kırmızı gülleri boşaltıyorlardı tepemden. Ellerindeki küçük konfetileri patlattıklarında ışıltıların arasından Yavuz çıktı, sertçe belimden tutup kendine çekti beni. Ne oluyordu şimdi?

"İlişkimizi arkadaşlarına açıklarken yanında olmalıyım değil mi? Onlara gerçekte kim olduğunu açıklarken de tabi..." der demez hızla dudaklarıma yapıştı...

"Bir dakika neler oluyor şimdi, ilk öpücüğüm ayıların tempoları eşliğinde tüm okulun ve yoldaşlarımın önünde, bir Amerikan Mandasının dudaklarıma sömürüsü ve hain saldırısı şeklinde mi gerçekleşiyordu?..."

"Esmesin rüzgar, akmasın sular, dursun zaman... Oturtmada iyi gider patlıcan, bu saçmalığa iyi bir bahane bu heyecan."

An itibariyle kafiyeli olarak da saçmaladığımı fark ettim. Zira kendi türünden ayılarla, -ki bu zavallıları muhtemelen kendisinin de anavatanı olan yağmur ormanlarından toplamıştır- karşıma çıkmış, tepemden aşağı tamamen israf tarihinin en klasik örneklerinden olan gül dökme olayını icra etmiş bu da yetmezmiş gibi 'Adalet Yoldaşları' kulüp başkanımız Alper'in, platonik aşkımın önünde dudaklarımı lavabo pompalarmış gibi vakumlamıştı.

Beni bıraktığında nefes almakta zorlanıyordum, gözlerimse çevre yolu gibi açık vaziyetteydi. Arkadaşlarımın ve haklı davamızın savunucularının bakışları ile karşılaştığımda yıllardır İngiliz sömürgesinde ezilmiş bir Hintliye bakıyormuş gibi olduklarını gördüm. Ben topraklarıma ayak basan bu sömürge imparatorunun faaliyetinin etkisinden kurtulamamışken;

"Merhaba, Ben Eraslan İnşaat Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yavuz Eraslan. Derin'in nişanlısıyım." diyerek başkanımız Alper'e el uzattı. O ele karşılık bulamayınca bu seferde onun eline yapışıp yapay bir tokalaşma gerçekleştirdi.

Bir an bana yaptığı gibi başkanın da dudaklarına yapışacak diye korkmadım değil tabi? Ama o daha şanslıydı, ben dudaklarımı kaptırmıştım bu sanayi makinesine. Herkes arkasını dönüp gittiğinde onu kolundan sürükleyerek arkada kimsenin olmadığı bir yere götürdüm.

"Neden buraya geldik karıcığım, ne o tadı damağında .. aa yok! Dudağında mı kaldı yoksa. Niye buraya geldik?" diye sordu pişmiş kelle gibi sırıtarak.

"Hayır, etrafta şahit kalmasın diye geldik, temiz iş olsun istedim." dediğimde anlamayan gözlerle bakınca laf değil icraat mantığıyla kasıklarına sert bir tekme geçirdim ve ardından suratına bir yumruk. Koyun suratlı bu ucubenin suratını dağıtmalıydım. Ne de olsa Jackie Chan öğretileriyle büyümüş bir neslin çocuğuydum, o kadar izledik sonuçta.Az çok kaptık bir şeyler.

Yüzünde oluşan renk cümbüşü, yanağından sızan kan ve iki eliyle çalışıp çalışmadığı daha düne kadar tartışma konusu olan yerlerini tutması Jackie Chan'e saygılarımı sunmamı sağlamıştı.

İki büklüm kıvrılırken 'Ne yaptığını sanıyorsun?' diye sordu. Hatta sormadı böğürdü Amerikan mandası. "Beni yıldıramazsın, korkutamazsın da, bu evlilik olacak." Diyerek kahkahayı bastı. Delirmek üzereydim ki, ben birilerini delirtirdim genelde. Rolümü çaldı bu hırsız.

İğrenç Tecavüzcü Coşkun kahkahalarının ardından bu lakaba yakışır bir cümle daha etti;

"Hayret kadın milleti bindiği dalı pek kesmez ama. Hem bu yaptığın saldırı senin zararına, düğünden sonra daha çok senin ilgi alanına girecek hayatım."

"O dala seni bindirip, daldan dala kondurmalı, sonrada pompalı tüfekle avlamalı." diyerek beni ahtapot gibi sarmaladığı kollarından ayrılmaya çalıştım. Ama arkamdan 'akşam görüşürüz hayatım" demez mi, bitkisel hayata girip marullarla evlenesice.

AŞK'IN ASİ HALİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin