fears

25 4 0
                                    

Kim olursak olalım, konumumuz ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım hepimiz ta derinlerde bir yerlerde korku duygusunu taşıyorduk, bundan emindim. Korkunun damakta bıraktığı o tuhaf tadı almadan yaşama devam edebilmiş tek bir canlı bile yoktu bana göre.

Korkuyordum. Şuan belkide hayatımda ilk defa bir erkekden korkuyordum. Korku. Saf korku.

Yaklaşık bir buçuk saattir onun evindeydim. Caddenin başında asılı olan yazıyı gördüğümden beri bilincimin yerinde olduğu söylemek imkansızdı. Hemen karşımdaki deri koltukta oturmuş büyük bir dikkatle beni inceliyordu.

''Sen kimsin?'' diye tekrarladı sorusunu. Mantığımı toplayamadığım için, bir boncuk gibi dağılmış olan kelimelerimi de kurmakta güçlük çekiyordum. Gözlerimi kaldırdım ve ona baktım. Vücudum buz kesmişti. Aklıma gelen şey beynim tarafından reddediliyordu. Bu olamazdı değil mi? Ben bir kitabın içine girmiş olamazdım.

Bu koca bir saçmalıktı.

Bu imkansızdı.

''Bak ben sabırsız bir adamım,'' dedi sert bir sesle. Ardından koltukta yayılarak oturdu ve kafasını geriye atıp iç geçirdi. ''Son kez soruyorum, rapunzel. Sen kimsin?''

''Burda olmamam gerek,'' diye mırıldandım tıpkı bir deli gibi. Kafamın alamadığı, mantığımın kabullenemediği bir çok şey vardı. ''Doğru yerde değilim.''

Belirgin çene kemiklerinin kasıldığını gördüm. Belkide bir oyunun içerisindeydim ve karşımdaki herif aklımı oynatmam için bir komplo kuruyordu.

''Ama burdasın.'' Sesi keskindi. ''Papağan gibi aynı şeyleri tekrar etmek yerine neden bana kim olduğunu söylemiyorsun?''

Karşımda duran adamı bir kez daha inceleme gereği duydum. Suratında duyguya dair tek bir iz yoktu. Öfkeli bakışları doğrudan beni hedef almıştı. Her şeye rağmen gerçekten çok güzeldi.

''Konuşsana be!'' Sesi yükselmişti. ''Konuşacak mısın yoksa seni benim konuşturtmamı ister misin?''

''Ne?''

''Eğer kendiliğinden konuşmazsan, seni ben konuştururum ve emin ol hiç nazik bir adam değilimdir.''

Gözlerini ne o benden çekti ne de ben ondan ayırabildim. Loş ışığın altında parlayan gözleri bir şahinin gözlerinden farksızdı. Avını avlamak için pusuya yatmış bir şahin gibi bakıyordu.

''Ne söyliyeceğimi bilmiyorum,'' diye itiraf ettim oturduğum yerde iki büklüm olurken. '' Sadece bütün bunların bir rüya olmasını diliyorum.''

Ani bir hareketle ayaklandı ve hesaplaması zor bir sürede yanımda bitti. Beni büyük bir hızla oturduğum yerden kaldırdıktan sonra arkamdaki duvarla arasında kalmamı sağladı. Nasıl bu kadar hızlı olabilmişti? Gözlerim irileşti. Uçurum mavisi gözleri doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Dikkatle ona baktığımda çenesinin seğirdiğini gördüm. Gerçekten sinirlenmişti ve bu da beni gerçekten korkutmuştu. Halbuki o güzel gözleri nezaket ile baksa her şey daha güzel olabilirdi.

''Ne yapıyorsun sen be?!'' dedim benden beklenmeyecek derecede bir özgüvenle. Tam şu anda kendimden ödün vermem ve ona yalvarmam gerekiyordu, biliyorum ama ben öyle bir adam da değilim.

''Canını yakarım,'' dedi dişlerinin arasından. Gözleri doğrudan gözlerimin içine ateş ederken, olduğumuz konumdan mıdır bilinmez heyecanlandığımı hissettim. Ne? Karşımda hem korktuğum hem de çok beğendiğim bir adam var. Tehditleri bende az işe yarar.

''Dışarıda kendini tehlike sanan pezevenklerden daha tehlikeliyim. Asıl tehlike dışarıda değil, tam da karşında. Ve sen tehlikenin kollarının arasındasın.''

nobody is in the right place | larry fanfictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin