BİZ DENİZLERDEKİ GEMİLER,SİZ BİZE VURAN DALGALAR

90 18 40
                                    

   Mutluluktan Murat'ın boynuna atlamak isterken ben, onun böylesine gülmeyişi telaşlandırdı beni. Neydi sorun?
   Herkes oturma odasına geçti. Annem beni kahveleri yapmak için mutfağa gönderdi. Her şey iyiydi hoştu da, Murat?Aklım ondayken kaynayan suya parmağımı sokmuşum. Arkamdan biri belimi tuttu. Beni kendine çevirdi.

"Murat. "

Gözleri dolmuştu. Nefes alamıyordu. Bir şeyler söylemek istiyordu. Konuşamıyordu. Beni de korkutuyordu. Kalbimin ritmi bozulmuştu. O ise bana daha çok yaklaştı. Gözlerinden damlalar aktı. Elleri belimdeydi. Başını başıma koydu. Kokumu içine çekiyordu. Derin nefes alıyordu. Ve öyle veriyorduki, bir daha alamıyacak gibi. Biri boğazını sıkmışta nefesi kesilmiş gibi. Yanıbaşımdayken özlüyor gibi...Benim de soluk alışım hızlandı. Kalp atışım dışardan duyuluyordu. Derin bir nefes aldı. Konuştu. Ağlayarak...

"Keşke o tuzlu kahveyi bana yapsaydın."

Boğazımda bir deprem oldu. Hani ağlamak ister insan ama kimsenin yanında ağlayamaz da, sesi kısık gelir diye ses çıkarmaz, öyleydi işte...Konuşmak istedim ama öyle ağlıyorduki kalbim,feryadımı duyuramazdım kimseye. Murat duyardı bir tek.

"Ben duyuyorum feryadını sevgilim. "

Titriyordum, sesim çıkmıyordu belki ama içimi biliyordu bu adam. İçimi duyuyordu bu adam. Kalbimin gözyaşları kalbine değiyordu. Yine derince nefes aldı. Gözünden akan her yaş göğsüme değiyordu. Çok yakındık ama çok uzak gibiydi bana.

"Sen hiç konuşma sevgilim. Ben duyuyorum içini. Senin susmanı dinlemiyorum ben. Kalbinin elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi ağlayışı kulaklarımda. Ben seni böyle de duyarım sevgilim. Kelimelerin çıkmasını zorlama. Titriyorsun sevgilim. "

Sarıldım ona. Omzuna ağladım. Gözyaşlarım değdi gömleğine. Elleriyle saçlarımı okşuyordu. Sesli ağlıyordu ama benim gibi onunda feryadı fısıldamaydı sadece. Sadece kalbinin sahibi duyardı bu fısıldamayı. Konuştu.

"Bizimki bir güne sığamayacak kadar büyük bir sevda kadınım. Şimdi bizi sahiplerimiz ayırıyor. Ah aptal kız ah. Neler bekliyor bizi..."

Sarılmayı bıraktım. Yaşlı gözlerle gözlerine baktım. Bir taraftan ellerim göğsüne değiyordu. Gözleri yaşlı insan bulanık görür.Ben öyle net görüyorum ki seni. Sanki bir daha bakmama izin vermeyeceklermiş gibi sevgilim. Niye bağlandım bu kadar? Ot gibi yaşıyordum ne güzel.Derdime dert dedim yıllarca sevgilim de, aşktan çok koymadı hiçbiri. Aşk acısı çekenlerle dalga geçtim yıllarca. Bencilliğimden utanıyorum. İnsanın, hiç göremeyeceği sevdalısına son defaymış gibi sarılmasından çok canını yakan yokmuş sevgilim. Sordum ona, cevabını bilmiyormuş gibi...

"Neden bağlandık bu kadar? Aşk acı verir, bilmiyor muyuz?"

"Bilseydim seni üzer miydim kadınım?Yükle bana omuzlarındakileri, sen çok ağlama e mi?"

Yaşlı gözlerle bakarken salladım kafamı "Hayır" anlamında. Zar zor dedim ki.

"A...artık çok geç!"

Çekti beni kendine hızlıca, sarıldım bir daha. Ah böyle ölmek isterdim. Kollarında. Biliyorum sevgilim biliyorum büyü bozuluyor. Yoksa sen ne diye ağlayasın? Ne diye titreyesin? Ne diye yutkunasın? Ne diye kokumu derin çekesin içine? Biliyorum sevgilim. Bir daha nasibim değilsin.Keşke dursa zaman. Ya da dokunulmazlığımız olsa sevgilim. Biz böyle sarılırken kimse bize dokunamasa. Dokunamasa da sarılsak ölene dek. Biliyorum birtanem kokunu alacaklar elimden. Canımı alsalar keşke.

"Şst sakın!"

"Sen yine içimi mi okuyorsun?"

"Hayır kadınım.Ben artık içindeyim. Sol tarafına bak bi."

Yeter,gözlerinden akan yaşlar. O bir erkek. O kaderine boyun eğecek kadar güçsüzse ben de öyleyim. Artık sadece içimden ağlayacağım zaman zaman. Tamam diyeceğim bizi ayırana. Hoş ayırmak biraz fazla destansı bir kelime. Biz Leyla ile Mecnun değiliz ki? Biz sadece bir gününü birlikte geçirmiş iki küçük insanız. Ben de boyun eğerim kaderime,duymayacaksa feryadımı kimse...
  Murat hiçbir şey söylemeden gitti. Ne olup bittiğini odaya gidip öğrenmeliydim. Kahveleri hazırladım ve gittim. Tekerlekli sandalyedeki çocuk bana gülümseyerek baktı.

"Tuza alerjim var."

"Damat siz misiniz?"

"Evet. "

Ben o tuzu sadece sevdiğime koyarım bayım. Üzgünüm. Kahveleri verdim herkese. Herkes mutluydu. Murat ve ben hariç!Yaşlı adam konuştu.

"Sebeb-i ziyaretimiz belli. "

Ben girdim lafa.

"Benim için hiç belli değil. Sahi ne oluyor burada? Damat kim?!"

Tekerlekli sandalyedeki çocuk konuştu.

"Ben!Beğenemedin mi?"

"Saçmalamayın. Nasıl bir insan bellendim ben?"

"Kusura bakma. Lafa şöyle gireyim. Abimin fakültesi bizim ofisin yolunun üstü. Abim giderken biz de ardından yol alırız hep babamla. Fakültenin bahçesinde abimin yanında seni gördüm. Sonra okula girip adını sanını öğrendim. Aşık oldum sana. "

"Öyle mi?"

"Öyle."

"İyiymiş. Zaten annemle babam da biraz para karşılığında herkese verir beni. "

"Ne demek istiyorsun?"

"Keşke adımı benden duysaydın. Ya da abinin neyim olduğunu bi  araştıraydın. "

"Öğretmenin! Mesleğine daha dün başladı o! O ne alaka?!"

Bir şey diyemedim. Ben satıldım. İsteme işlemleri sona erdi! Artık annem ve babamın yüzüne bakmaya tenezzül etmiyordum. Odama çıktım. Aynaya baktım. Bir günde ne hâle geldiğime baktım. Aslında ailemin bu bitkin eseri yirmi üç yıldır var. Mutlu musun anne? Mutlu musun baba? Aşk hayatıma da karışmazlar demiştim. Yanılmışım. Yanılıyoruz. Çok güveniyoruz. Çok yanılıyoruz. Sonra pişman olup aynaya baktığımızda çölde yetişme hükmü verilmiş papatyalar görüyoruz. Papatyalar öldürülürmüş sahiden. En zayıf noktalarından vurarak dalgalar, alırmış sevdiklerini. Ah ruh eşim. Ah dert ortağım. Tahmin edemezdim yakınımdaki insanı bu kadar özleyeceğimi.Siz bizi neye mecbur ettiniz parayla? Nasıl iğrenç insanlarsınız siz? Birden saçlarımı bozdum. Yüzümdeki makyajı silmek için bir bez dahi almaya tenezzül etmedim. Elimi hızlıca yüzüme sürdüm. Bu hem mutlulukla kandırılmış kız makyajını silmek anlamındaydı. Hem de gözyaşı ve sümükler içindi. Üzerindeki pembe elbiseyi çıkardım ve makasla kesmeye başladım. Bu aptalca şeylerle uğraşırken uyumuşum.
  

Birden açılan gözlerim bir adam gördü. Kalbim bir ses duydu.

"Dert sardı dört yanumi..."

Uyku sersemliğimi bırakıp fırladım bir an. Murat'mış. Devam etti söylemeye. Sesi titriyordu. Ağlıyordu. Yine de bir şarkı söylüyordu bizim için. O yorgun,ağlamış ses telleri şöyle dursun gerçekten güzel söylüyordu sevgilim.Çok fazla durup soluk alıyordu. Çok yorulmuştu. Artık bir şarkı cümlesi fısıldayacak güç bırakmamışlardı sevgilimde.

"Ben denizde bir gemi...Dalgalar..."

Zordu devam etmek onun için.

"Dalgalar vurur beni. "

Gülümsedim ona.

"Sümüklerin akacak,dikkat et. "

"Ben ağaçta bir yaprak,rüzgar savurur beni..."

Cidden dalgalar vurmuş bizi;rüzgârın esiriyiz,savrulmuşuz sevgilim. Her gece girsen böyle gizlice koynuma. Rüzgar korkutmaz beni...

"Ve Allah kuluna omuzlarının genişliği kadar yük vereceğini zaten bildirmiştir. "

✒2. BÖLÜM SONU 👓

ARAMIZDAKİ ŞEHİR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin