Yukarıdaki resimi muhteşem galerimden ve muhteşem hafızamdan ışınlayarak sizlere armağan ediyorum. Sevgilerle 😌
____________________"Bana ne yaptın böyle?" ben dediğinin şokuyla donup kalmışken başını yana eğip gözlerini kapatarak yaklaşmaya başladı.
*******
Sanki zaman durmuştu. Ya da o fazla yavaş hareket ediyordu. Bu durumdayken zaman mı durdu o mu çok yavaş anlayamıyordum. Koşmamızın etkisiyle hızlanan kalbim Tae'nin yakınlığıyla resmen coşmuştu. Bu hiç de iyi bir şey değildi. Her yerime kan pompalanıyor olmalıydı ki parmak uçlarımda kalp atışlarımı hissediyordum.
Hala yaklaşıyordu ama bir türlü dudakları dudaklarımı bulmuyordu. Bunu istiyordum. Gerçekten beni öpmesini istiyordum. İnsanın sevdiğini öpmek istemesi çok mu azgınca? Yooo değil. Sorun şu ki o bir türlü öpmüyordu. Acaba bilerek mi yapıyordu? Yoksa amacı "HaNeul heyecandan ölsün ben de cazibeme dayanamayan ölüyor hıııh diyeyim." demek miydi?
Ardından sadece kalp atışlarımın yankılandığı vagonda birden müzik çalmaya başladı. Çalan bir telefondu. Benim telefonum değildi o yüzden kıpırdamaya gerek duymadım.
Tae de durdu. Zaten bir türlü öpmemişti ki!! Ohhh sana iki saattir öpmezsen öpemezsin işte slk şey!! Ne diyorum ben yaa. Öpmesini her şeyden çok isterken bunu demem... tövbe yarabbim.
Yüzü yüzümün dibinde olan esmer, gözlerini yavaşça açtı ve gözlerime baktı. Ne yakınlaşıyordu ne uzaklaşıyordu. Yakınlığından dolayı kalbimin feleğinin şaştığına kalıbımı basabilirdim. Tanrı aşkına bu çocuk coşan kalbimle oyun oynuyordu!!
Gözlerime anlamsızca bakmaya devam etti. Sanki bir şey istiyordu. Ama ne istiyordu? Ne biliyim ne istiyordu! Çalan telefon iki saattir çalmasının ardından sustu. Gözlerimi gözlerinde hapseden adam gülümsedi ve tekrar yaklaşmaya başladı. Ama tanrı bunu istemiyor gibiydi! Telefon susmasının ardından tekrar çalmaya başladı. Bu beni sinir ettiği gibi Tae'yi de sinir etmiş olmalıydı ki gözlerini kapatıp dişlerini birbirine bastırarak fısıldadı.
"Şu. Lanet. Telefonunu. Açacak. Mısın.?" Ha? Benim telefonum mu? Telefonum çalmıyor ki. "Ne saçmalıyorsun gene sen?" demek istesem de şu durumdayken asla diyemezdim. Derin nefes aldım ve onu taklit ederek konuştum. Ama daha kibar bir şekilde. Ne o be "lanet telefon"? Bir kere telefonların lanet olduğu nerede görülmüş? Neyse konumuz bu değil HaNeul. Konumuz yüzleriniz arasında milimlik boşluk olan sevdiğin adamın sorusunu cevaplaman. Hadi göreyim seni kızım!!
"Şu. Çalan. Telefonunu. Açacak. Mısın.?" Heh. Olduuu (sevinen ruh hali)
Birden aramızdaki olmayan mesafeyi açarak geri çekildi ve gülmeye başladı. Ne olmuştu? Anlamak için beynimi zorluyordum ama onun yanında beynimin çalışmayacağını biliyordum. Gülmeye devam ederken açtığı mesafeyi yeniden kapattı. Salak mıydı? Tekrar içime girecekse neden uzaklaşıyordu? Yüzüne boş boş bakarken elini yavaşça havaya kaldırdı ve yavaşça yanağıma koydu. Açıkçası şaşırmıştım. Ve boş boş bakışlarım anında sonuna kadar açılmış gözler, şaşkınlıktan hafifçe aralanmış dudaklar, hızlanan kalp atışları şeklinde dışarıya yansımıştı. Onun ise bakışları değişmişti. Dudaklarıma sanki açlıkla bakıyordu ve bu beni korkutmadı değil. Ardından kendine hakim olmak istermişçesine gözlerini gözlerime çıkardı. -Cümleye bak be jdmdkökhsn-
Yanağımdaki elini hareket ettirmeye başlamıştı. TAE BENİM YANAĞIMI OKŞUYORDU!! YANAĞIMI. OKŞUYORDU. BENİM!! -Yazar burada sizin değil benim demek isterdi ama demeyecek djnsksk çünkü romantizmin içine ettiğinin farkında sorry- Bu sefer zaman durmamıştı. Bundan emindim.
Tae ciddi derecede yavaş bi şekilde yanağımdaki elini boynuma indirdi. Resmen temas ettiği yerleri yakıp geçiyordu. Minik kalbim ise hızlanmaya devam ediyordu. Acaba bu etkiyi daha ne kadar kaldırabilecekti? Umarım ki daha fazla kaldırırdı. Çünkü o kadar huzurluydum ki, o kadar mutluydum ki şuracıkta bayılabilirdim. Bu an... hayallerimde mutlu olduğum anın gerçeklik kazanmış haliydi.
Çalan telefonun susmasıyla ortama tekrardan sessizlik hakim oldu. Gözlerime baktı. Sanki kaybolmak istercesine, sanki bir şeyler arıyormuş gibi derinlere baktı. Ben ise çoktan kaybolmuştum sevdiğimin gözlerinde. O ise onu sevdiğimi belki anlamıştı belki de saftı ve hala anlamamıştı. Delicesine atan kalbimin sesini duyduğunda sebebini koşmamıza bağlamış da olabilirdi. Bunu şimdilik bilemezdim. Boynumdaki elini yavaşça omzuma indirdi, oradan da koluma. Kolumda biraz bekledikten sonra elini bileğime indirmesiyle telefon tekrardan çalmaya başladı.
Tae gülümsedi. Bileğimden tutup aramızdaki mesafeyi açtı. Bunu hiç beklemiyordum. Belki de böyle yapmasını istemiyordum. Şuracıkta beni öpüp ilk öpücüğümü almasını istiy- hey hey kendine gel!! Kendi içimde savaş vermem Tae'nin bileğimi tutup gözümün önüne kaldırmasına engel olmadı.
"Telefon sesi senden geliyor demiştim." Gözleriyle elimde sıkıca tuttuğum Hoseok'un hala çalmakta olan telefonunu işaret etti. Yavaş hareketlerle gözlerimi gözlerinden çekip çalan telefona baktım. Ekranda "MAKNAE" yazıyordu. Bu kim ki dercesine Tae'ye tekrar baktım. Beni anlamış olmasına sevindim çünkü anlamasaydı konuşmak zorunda kalırdım ve konuşursam yüzde bin kekelerdim. Bunu istemiyordum.
"Jungkook" dedi. Hala aynı pozisyondaydık. Bunu bozmak istemesem de bileğimi elinden çektim. Eli bedeninin yanına düştü. Artık bana dokunmuyordu ve birazcık da olsa uzağımdaydı. Sakinleşmek amacıyla derin nefes aldım ve susmak bilmeyen telefonu açtım.
"Efendim Jungkook?" Karşımdaki adam sinirle soludu ve bağırarak konuşmaya başladı. Bağırışlarını Tae duymuş olmalı ki dikkat kesilmiş sessizce dinliyordu.
"SİZ KAFAYI MI YEDİNİZ!! NE SİKİMDESİNİZ!! SABAHTAN BERİ SİZİ ARIYORUZ HABERİNİZ VAR MI!! AİSH DELİRECEĞİM. TAE'YE SÖYLE ÇABUK BULUŞMA YERİMİZE GETİRSİN SENİ. KENDİSİ DE GELSİN Bİ ZAHMET!!" dedi ve telefonu yüzüme kapattı.
"Ahh..ben...şey..." derken bi kapalı telefona bi de Tae'ye bakıyordum.
"Bence artık gitmeliyiz. Belli ki bizi çok aramışlar." dedi ve sessizce vagonun zeminine baktı. Ardından gözlerini yavaşça bacaklarıma oradan da gözlerime çıkardı. Ben ise uyuşmuş bir şekilde onu izliyordum.
"Bunların hepsi senin suçun." Ha? Benim suçum mu? Ne saçmalıyordu bu?
"Ne demek hepsi benim suçum?" Sitemle ona bir adım yaklaştım. Sırıtarak bana baktı ardından yaklaştı ve iki eliyle eteğimin ucundan tuttu. Hafifçe hareket etsem... eli bacağıma değecekti. Buna fırsatım olmadan eteğimi aşağıya doğru çekiştirmeye başladı.
"Ya ya!! Ne yaptığını sanıyorsun? Çek ellerini üzerimden!" Eteğimi tutan ellerine vurmaya, onu kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum ama nafile. Bir milim bile kıpırdatamadım aksine tekrardan duvarla Tae arasında kalmıştım.
"Okul eteklerinin kısa olması şimdiye kadar hoşuma gidiyordu ama artık... gitmiyor." İmalı imalı bakmaya başlaması bir şey ifade etmezdi. Çünkü ne ima ettiğini anlamamıştım.
Eteğimde olan elini belime çıkardı. "Yarın sana pantolon alacağım." fısıldadı ve bedenini bedenimden uzaklaştırarak arkasına bakmadan bulunduğumuz vagondan çıktı. Donmuş bi şekilde arkasından bakakalmıştım.
"Hey hey! Beni de bekle." Peşinden hızlıca ilerlerken aklımdaki tek düşünce saniyeler öncesinde yaşadıklarımızdı. Beni az kaldın öpecek olmasıydı... Öpecekti...
__________________
Bu bölümü sevmedim. Affedin hatamı telafi edip daha iyisiyle geleceğim. Fighting Sude Fighting!!!