1. Hikaye.

48 2 1
                                    

İzmir'de, Konak'ın biraz batısında, Buca üzerinde bir otel'di. Öğleden sonra yağmaya başlayan kar, ocak alacakaranlığında tabelanın civciv sarısı rengini yumuşak, pastel bir tona dönüştürmüştü.

Rüzgâr, kış aylarında ülkenin orta bölümündeki düzlüklere has bir şekilde şiddetle esiyordu. Bunun şu an için rahatsızlık vermekten başka bir etkisi yoktu ama gece tipi bastırırsa -hava durumu tahmincileri bir türlü karar verememişe benziyordu- şehirler arası yollar sabaha kadar kapanırdı.

Ferit Tahir Asil için bunun bir önemi yoktu. Kırmızı yelek giymiş bir adamdan anahtarını aldı ve arabasını uzun, beton binanın sonuna doğru sürdü. Yirmiüç yıldır İzmir'de pazarlamacılık yapıyordu ve tecrübelerine göre geceyi iyi bir şekilde geçirmek ve istediği gibi dinlenebilmek için dört kuralın uygulanması gerekiyordu.

Birincisi, daima önceden rezervasyon yaptırmaktı. İkincisi, mümkünse rezervasyonu tanınmış bir otel zincirinde yaptırmaktı, Üçüncüsü, daima uçta bir oda tutmaktı.

Bu şekilde karşınıza çıkabilecek olanın en kötüsü tek bir gürültülü komşu olurdu. Sonuncusu, numarası bir ile başlayan bir oda tutmaktı.

Ferit 42 yaşındaydı, kamyon şoförleriyle yatan fahişeleri becermek, kızarmış kırmızı et yemek ve bavulunu merdivenlerden yukarı taşımak için fazla yaşlıydı.

O günlerde ilk kattaki odalar genellikle sigara içmeyen kişiler ayrılıyordu. Ferit o odalardan birini tutuyor ve yasağa aldırmadan sigara içiyordu.

108 numaralı odanın önündeki park yerini biri işgal etmişti. Binanın önündeki tüm yerler doluydu. Ferit buna pek şaşırmamıştı. Garantili bir rezervasyon yaptırabilirdiniz ama biraz geç gittiğiniz takdirde (hele öyle bir günde, saat dörtten sonra) arabanızı uzakta park edip yürümek zorunda kalırdınız.

Erken gelen kuşların arabaları, civciv sarısı kapıların yan yana sıralandığı, pencereleri şimdiden ince bir kar tabakasıyla kaplanmış gri binanın hemen önüne dizilmişti.

Ferit köşeyi döndü ve arabasını burnu bir çiftçinin grileşen havada göz alan bembeyaz tarlasına bakacak şekilde park etti. Görüş alanının en uzak ucunda çiftliğin ışıklarını görebiliyordu. Evin içindekiler muhtemelen sıcak oturma odalarında oturuyorlardı. Dışarıda ise rüzgâr arabayı sarsacak kadar şiddetli esiyordu.

Kar, birkaç dakikalığına çiftliğin ışıklarının gözden kaybolmasına sebep oldu. Ferit kırmızı yüzlü, sigara yüzünden gürültüyle nefes alan iriyarı bir adamdı. Üzerinde bir palto vardı çünkü insanlar, satıcıların palto giymelerinden hoşlanıyordu. Ceket değil.

Tezgâhtarlar ceket giyen ve kepler giyen insanlara mal satıyor, ama onlardan almıyordu. Odanın anahtarı yan koltuğun üzerinde duruyordu. Yeşil, kare bir plastik parçasına tutturulmuştu. Manyetik bir kart değil, gerçek bir anahtardı.

Radyoda Sıla, "Hancı"yı söylüyordu. Bir pop sarkısıydı.

O an Ferit'e uygun görünmemişti.

Kanalı A9'a çevirdiğinizde öfkeli yaşlı adamların hâlâ cehennem ateşinden bahsettiğini duyabileceğiniz böyle bir yere uymuyordu.

Kontağı kapattı, 108 numaralı odanın anahtarını cebine koydu ve o arada küçük bloknotunun hâlâ cebinde olup olmadığını kontrol etti. Bloknotu onun eski dostu.

"Rus Yahudileri kurtarın," dedi kendi kendine. "Değerli hediyeler kazanın." Arabasından çıktı ve sert rüzgâr yüzüne çarparak hafifçe geriye savrulmasma neden oldu.

Pantolonunun kumaşı, bacaklarına yapışarak dolandı ve Ferit bir an için şaşırarak, çok sigara içenlere özgü hırıltılı bir kahkaha attı. Numuneleri bagajdaydı ama o akşam onlara ihtiyacı olmayacaktı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 21, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

4-8-15-16-23-42Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin