With or Without Kris

823 117 70
                                    


Müslüm Gürses - Nilüfer


1.Gün | 9.47

Haberleri izliyorduk. Küçücük salonda on bir kişi, menajeri de sayarsak on iki ediyordu, pencereler kapalıydı, olmayan klostrofobim ibresi iki yüzü gösteren bir araba gibi üzerime doğru gelirken hiçbir tepki veremeden kalakalmış vaziyetteydim.

Sevdiği adamın kendini terk ettiğini sabah haberlerinden duymak her yiğidin harcı değildi tabii.

Ekranda promosyonlardan kalma bir fotoğrafımız vardı, hani şu hepimizin beyaz gömlek giydiğim. Bu fotoğrafı o kadar çok incelemiştim ki, ilk anda gözüme fazlasıyla yakışıklı görünen pozum artık fazlasıyla ezikçe geliyordu.

Hemen yanında Kris'in bir fotoğrafı duruyordu. Nerede çekmişler bilmiyordum, havaalanı fotoğraflarına benziyordu. Zaten o anda bunların bir önemi yoktu.

Fotoğrafların altına şirketin sosyal medya hesaplarından birinden alınmış bir ekran görüntüsü yerleştirilmişti. Şöyle yazıyordu; "Şu anda Kris tarafından açılan davanın gerekçelerini doğrulamaya çalışıyoruz. Gerçekten bizim için de şok edici bir haber oldu. EXO'nun aktivitelerinin bundan etkilenmemesi için elimizden geleni yapacağız."

Sert bir kahveye ihtiyacım vardı zira uyanamamış hissediyordum.

Düşünemiyordum.

Kafamdaki sorular, tamamen boşalmış zihnimin duvarlarına çarpıp yankı yapıyorlardı. Otomatik hareketlerle salondan çıkıp mutfağa doğru yürüdüm. Karışmış ve dağılmış hissediyordum. Kris şirkete dava açmıştı. Kris bunu kimseye söylememişti. Kris bizi terk etmişti.

Kris beni terk etmişti.

Farkındaydım, biz on iki kişilik bir gruptuk ve aslında Kris hepimizi terk etmişti ama bunu 'ben' boyutuna indirgemeden değerlendirebilmemin imkanı yoktu.

Demek istediğim, sevgili falan olmadığımızı kabul ediyordum elbette ama aramızda hep bir yakınlık vardı. Ben ne zaman baskıdan ölecekmiş gibi hissetsem ona gidiyordum fakat o bana gelmemişti, bu ilişkimizin tek taraflı olduğunu mu gösterirdi? Kendimi lisede gibi hissediyordum, hoşlandığım çocuk yanımdaki yerinden kalkmış ve gidip başka sırada oturmaya başlamış gibi. Sorun bende miydi? Kokuyor muydum acaba? Gayri ihtiyari bir tavırla kendimi kokladım, güzel kokuyordum.

Zaten oda arkadaşınız kötü kokuyor diye koskoca şirkete dava açmazdınız muhtemelen.

Kahve makinesini doldurup düğmesine bastım. Suyu fazla koymuştum, herkesin bir kahveye ihtiyacı olduğuna bahse girerdim.

Klişe ama baktığım her yerde onu görüyordum. Kahve ritüelleri yapardık bazı sabahlar. Hatta mutlu başladığımız günlerde içine biraz krema bile koyardık. Bugün ise çok sert bir kahveye ihtiyacım vardı.

Xiumin gelip masaya otururken kahvenin hazır olduğunu belirten yeşil ışık yandı.

"Bir bardak da bana koyar mısın?" diye sordu bana bakarak.

Kafamı sallayıp bardaklara uzandım. Kendi kahve bardaklarımız vardı; üstlerinde el yazılarımızla adlarımız yazıyordu. O gün ismimi bulamayacak kadar yorgun hissediyordum kendimi.

Elime gelen ilk bardağı alıp üstünde yazana baktım; Kris.

Yavaşça onu uzağa itip kendiminkini aradım, bugün yorgun hissetmek için yeterince iyi bir gün değildi anlaşılan.

Kahveyi bardaklara doldururken burnuma gelen kahve kokusuyla burnumu kırıştırdım. Kahve tiryakileri bu kokunun ne denli muhteşem olduğundan falan bahseder oysa bana hatırlattığı tek şey pratik odasında biraz daha enerjik hissetmek için birbirimize destek olmaya çalıştığımız uykusuz gecelerdi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 26, 2017 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

With or Without KrisWhere stories live. Discover now