Dumanı tüten mercimek çorbasından tembelce gözlerimi ayırdım ve tam karşımdaki,çiçek desenli pembe saate çevirdim.Ne ara saat 00:26 olmuştu? Duş almış,Melis’le konuşmuş,biraz Barkın’la zaman geçirmiştim ama bu kadar geç olduğunu tahmin edememiştim.
Melis’i aradığımda yarım saat söylenmiş,kat görevlisini zorla atlattığını ve uzun uğraşlar sonucu banyoda olduğumu inandırdığını söylemişti.Benim yüzümden başı belaya girebilirdi ve Melis’in başının belaya girmesi isteyeceğim en son şeydi.
‘’Çorbanı iç,sonra şuraya bırakırsın tabağını.Ben gidip sana yatak hazırlıyım,sonra biraz konuşalım.Barkın benimle yatar,sana Barkın’ın yatağını hazırlarım hem rahattır.Bende oğlumla uyumayı özlemişim,iyi oldu geldiğin’’ dedi ve itiraz kabul etmeyeceğini açıkça dile getirerek bana doğru gülümseyip mutfaktan çıktı.
‘’Annem hep böyledir,kendi dediği olsun ister. Işıl hanım farkı işte’’ dedi ve yarım saattir boş boş kaşık döndürdüğü tabakla kavga etmeyi bırakıp geriye yaslandı Barkın. Tepki vermek istedim.Bir şeyler demek,yorum yapmak istedim ama yapamadım.İçimden gelen sadece yarım bir gülümse oldu.Boğazım kelimeleri tutmuş, bırakmayacağına yeminli gibiydi.
‘’Konuşmayacak mısın Besna? Bak böyle olmaz ama,eğer bana ne olduğunu Ufukla aranda ne geçtiğini anlatmazsan farklı şeyler düşüneceğim’’ dedi ve eliyle çenemi kaldırıp gözlerine bakmamı sağladı. Gözlerinde bariz bir endişe vardı.Yorgun ve kanlanmış olması ise içimin daha çok acımasını sağladı.
‘’Güzel şeyler geçmedi Barkın,lütfen daha fazla konuşturma beni’’ dedim ve kısık sesimle yerin bin kat daha dibine girdim. Olanları Barkın’a anlatamazdım,kendimde o gücü görmüyordum.
‘’Tamam şimdilik üstüne gelmiyorum ama eğer o piç sana gerçekten tahmin ettiğim şeyleri yaptıysa elimden kurtulamaz,emin olsun’’ dedi ve sesindeki sinirle kaşığını sertçe tabağa bıraktı. Tahmin ettiği şeyler beni daha da utandırıp,mahcup duruma düşürürken iyice sandalyeye sindim ve yok olmayı diledim.
‘’Barkın sen duşa gir sonra uyu.Gözlerin kanlanmış yavrum hadi’’ dedi ve elindeki sepeti kolunun altına sıkıştırarak bana döndü adının Işıl olduğunu öğrendiğim kadın.
‘’Besna,sende ileride solda olan mavi kapılı odaya geç,yatağını hazırladım. İki dakikaya yanındayım’’ dedi ve göz kırparak telaşla mutfaktan çıktı.
Odaya geçtiğimde,odanın gereğinden fazla büyük ve hiçte Barkın’ a uygun olmadığını fark ettim. Fazlasıyla boş ve sadeydi. Büyük bir yatak,mavi beyaz bir dolap ve kırmızı masası haricinde başka eşya yoktu.Duvarlarda asılı olan gemici dümenleri odaya tamamiyle denizci havası katmıştı. Yatağın başlığının biraz üzerinde ise büyük,soluk bir resim vardı.Resmi daha dikkatli görmek için yaklaştım ve loş ışığın yüzüne yansıdığı minik Barkın ve bir adamla karşılaştım. Adamın ve Barkın’ın başında kaptan şapkası ve beyaz giysiler vardı.O an bu aile tablosunda birinin eksikliğini fark ettim. Barkın babasından hiç bahsetmemişti. Sağ olup olmadığını bile bilmiyordum.
‘’Resimdeki Barkın ve babası.Barkın 7 yaşındayken babasının seferi öncesi Bodrum’da çekilmişlerdi.Nasıl da mutlular değil mi? Son seferi olduğunu kim tahmin ederdi?.Bana Mehmet’imi denizler verdi,denizler aldı işte’’ demesiyle Işıl teyzenin sarı ışık altındaki soluk yüzüne doğru döndüm. Geldiğimden beri gördüğüm güçlü kadın gitmiş,yerine yorgunluk ve kırgınlıklarını gün yüzüne çıkarmış bir kadın gelmişti. Resme hasretle ve özlemle bakıp burukça gülümsüyordu.
İşte böyleydi,bizim acılarımız hep en içlerde,en derinlerdeydi. Dışarıdan bakan göremez,yaşayan unutamazdı..
------ 1 HAFTA SONRA------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESNA
أدب نسائي"Burs" Fransızca kökenli, 4 harfli ve dilimize yakın yıllarda girmiş yabancı bir kelime. Ne kadar masum ve basit duruyor değil mi? Ama şöyle bir sorunumuz var ki, eğer bu kelimeyi basite indirger 'aman be ne varmış bir burst...