Bölüm 23

214 22 2
                                    

Ağlamalarım dinmiyordu. Kyungsoo... Kollarımın arasında gitmişti. Bir an onun yerinde olmayı diledim. Onun yerine ben yükselseydim, ben gitseydim bu dünyadan. Ama mümkün değildi. Sevdiği adam tarafından öldürülmüş olmak nasıl bir duyguydu? Nasıl hissediyordu şu an? Huzurla yükselmiş miydi göğe yoksa şu an yanı başımızda bizi mi izliyordu yaşlı gözlerle? 

"Onu özleyeceğim."

dedi arkadaşım Baekhyun fısıldayarak. Ona bakacak cesaretim yoktu. Ben yine onun elinden birilerini çalmıştım. Ne demem gerekiyordu? Annem, babam, Changmin ve Shi Xun'dan sonra bir de Kyungsoo'yu kaybetmiştim. Onsuz ne yapacaktım? Bana ne kadar kötü davransa da önceleri benim için yaptıklarını nasıl unutabilirdim. Çiçeklerle süslenmiş fotoğrafına son bir bakış attım ve dizlerimin üzerine düşüp, yere kapandım. Onun için dua etmekten başka bir seçeneğim yoktu. Ne onu geri getirebilirdim, ne de burada onun için acı çekenlerin acılarını dindirebilirdim. O ölmüştü. Omzumda hissettiğim elle yavaşça doğruldum ve yanağımdaki yaşları sildim. 

"L-Luhan... Gel de yemek ye."

beynimde oynayan Changmin'in cenazesi iyice ağlamama neden oldu. Jongin'in koluna tutundum. Nefes alamıyordum. Tuzlu su genzimi yakıyordu. Gözlerim yanıyordu, ciğerlerim acıyordu. Jongin hıçkırıklarını serbest bırakarak beni tuttu.

"Kendine gel Luhan... Ne olur!" 

deli gibi ağlıyorduk ve ama ben en yakın arkadaşım için ağlarken, o vicdanından ağlıyordu. Beni yine yarı yolda bırakışına ağlıyordu. Sıkıca sarıldı, nefes alamayışımı umursamadan. 

"Ağlama... İçim gidiyor ağlama."

Zorlukla elimi kaldırıp Jongin'i kendimden uzaklaştırdım. Ona nasıl davranacağımı bilmiyordum. Bu yüzden bugünlük herkesi umursamamayı tercih ettim. Haneul yaralarımın iyileşmesi için yatmamı söylüyordu ama önemli olan bu değildi. Kyungsoo'yu kaybetmiştim. Chanyeol tutuklanmıştı. Yarın öğleden sonra onun davası vardı ve ben ona da gitmek zorunda hissediyordum. 

"Uzak dur benden. En azından bu birkaç gün... Rahat bırak beni."

Nereye gideceğimi bilmeden ilerledim. Kyungsoo'nun yakılma sahnesini izleyecek kalp şu an bende yoktu. Marketin oradaki banklara gittim yavaş adımlarla. Burada uyuduğum o çaresiz anlarımı anımsadım. Buruk bir gülümsemeyle aktı tüm yaşlarım. Kendimi helak ediyordum, farkındayım ama... İçim acıyordu işte. On iki yaşından beri yanımda olan tek insanı alevlere teslim etmek; huzurla yükselip yükselmediğini bilmemek benim kalbimi derinden yaralıyordu. Tıpkı öncelerdeki gibi banka kıvrıldım ve huzurlu olmasını umduğum bir uykuya daldım. 

***

"Sanık Park Chanyeol."

oturduğum sandalyeden henüz yirmi dokuz saat önce arkadaşımın katili olmuş adama baktım. O zamanlar gözlerindeki intikam ateşi; şimdi anlaşılması zor ama acınası bir duyguya bırakmıştı yerini. 

"Shim Changmin, Jung Yunho ve Do Kyungsoo'nun canına kastetmek suçundan yargılanıyorsunuz."

suskundu, önceden lafını esirgemeyen o adam şimdi öyle çaresizdi ki. Gözümde küçülüyordu. Yakasına yapışıp, sen sadece onları değil onların hayallerini; umutlarını da öldürdün diye bağırmak istiyordum. İçimdeki bu dürtüye engel olmak için çok çabaladım.

"Karar verildi."

Herkes ayağa kalktığında bir yerlerden destek alma gereği duydum. Yanımdaki Joonmyeon'un koluna tutundum. Endişeyle bana bakındılar. Ama ben gözlerimi Chanyeol'den alamıyordum. 

"Sanık Park Chanyeol'ün ağırlaştırılmış müebbet hapsine karar verilmiştir."

Chanyeol ses çıkarmadı. İdam edilmesi gerekiyordu. Bu hastalıklı ruhlu adamın kesinlikle idam edilmesi gerekiyordu! Ses çıkaramıyordum, çünkü konuşacak mecalim yoktu. Hem konuşsam da benim değiştirebileceğim bir şey değildi. Chanyeol çıkarken kısık sesimle ona seslendim.

OceanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin