Bölüm 8 : Gözyaşları~

355 31 2
                                    

‘Pekala çaylak bakalım bu sefer ne yapacaksın, gösterdiklerimi düşün.’ Minah elinde kılıcıyla ona göz kırptı. Pekala bunu yapabilirdi, Jongin derin bir nefes alarak gözlerini kapadı, kızın ona doğru gelirken tüm adımlarını hissedebiliyordu. Sağ üstten gelen bir darbe…Kendini hızla yana çekti ve kılıcını ona doğru savurdu, kız kılıcını ani bir manevrayla boşa düşürmüştü. Ama gelişiyordu değil mi? Artık aldığı darbe sayısı azalmıştı, adımları hissedebiliyordu, belki de bir süredir birlikte çalıştıkları içindi ama kızın darbelerini çözmüştü, asıl sorunsa elindeki gardı düşürüp onu köşeye sıkıştırmaktı, pekala zamanla bunu da yapabilirdi değil mi? İlk gerçek saha dövüşü için çok heyecanlıydı, Minah’ı bir an önce devirmeliydi bu deneyim için.

Kız ona gülümsüyordu. İkisi de yorgunluktan ıslanmış üstlerinin onları titretmesine aldırmadan duvarın köşesine oturdular. Jongin yanındaki şişeyi alıp hayatı buna bağlıymışçasına yudumladı suyu. ‘Gerçekten bugün iyiydin Jongin beklediğim kadar beceriksiz çıkmadın çaylak.’ Jongin ise ona göz devirmekle yetindi. Sahi şu *çaylak* işini ne zaman bırakacaktı, kendini küçük bir çocuk gibi hissediyordu. Aklına okula gelen 1. Sınıflara yaptıkları, gülerek dalga geçtiği anlar gelmişti… Kendi kendine söz verdi bir daha kimseyi ezmeyecekti, gerçekten berbat bir duyguydu, berbat!! Kafasını yana çevirip, yanında oturan kızı incelemeye başladı. Sert bir mizacı olsa da onun ne kadar insaflı olduğunu görebiliyordu, içinde ne kadar tutmak istese de ya da saklamak için yüzünü maskelese de her an hüzünle sıvan bu yüzü anlamak zor değildi onun için. Ona sormak istiyordu, ama yine de korkuyordu işte. Derin bir nefes aldı, ne olabilirdi ki çok çok? Bağırır? Onu pataklar? Ya da görmezden gelirdi? ‘Minah…’ Kız yavaşça kafasını ona çevirince göz göze geldiler, Minah’ın gözlerindeki o korkuyu görebiliyordu. ‘Yine mi?’ Jongin ona buruk bir gülümseme yollamıştı. Kız kafasını arkasına yasladı ve derin bir nefes aldı. Daha konuşmaya başlamasa da bunun onu ne kadar zorladığını görebiliyordu Jongin.  

‘O geldiğinde ben daha doğmamıştım. Babam onun bu güne kadar gördüğü en masum ve korunmaya muhtaç çocuk olduğunu söylemişti, onu gerçekten çok sevmişti, hepimiz sevmiştik.’ Kız derin bir nefes alarak yüzüne hüzünlü bir gülümseme kondurdu. ‘ Hep beraber büyüdük. Sehun, Lay, Luhan ve o… hep bir aradaydık, yaklaşık 18 yıl boyunca her an. Babam onu hep oğlu gibi görürdü, hatta bana vermediği sevgiyi ona vermişti, hatta onu benden daha çok severdi.’ Bu Minah’ı güldürdü. ‘Onu seviyordum Jongin, bir tek onu tanımıştım, hayatımın bir parçası olmuştu. Bana her zaman gülümsüyordu, teselli ediyordu, herşeyin yakında son bulacağını kanın akmasına artık gerek kalmayacağını, gerekirse bunu kendisinin durduracağını söylemişti. Ama asıl ölümü elimize ulaştıran o oldu, kendi kardeşlerini katletti ve şansı olsa hepimizi gözünü kırpmadan yok eder. Sehun’u, Lay’i, babamı ya da beni…’ Minah yüzünü oynamakta olduğu parmaklarına dikmişti. Kendini sefil hissediyordu son 2 yıldır bu konu hiç açılmıyordu, Xiu onun için tabu olmuş bir kelimeydi. Ama şimdi gelmiş onu elleriyle nefesini söndürecek bu gence anlatıyordu. Onu önemsememeliydi değil mi? Ama yapamıyordu, yüzüne yerleştirdiği o manasız maskeyi yüzünden asla kaldırmasa da içi kan ağlıyordu işte. Gözyaşlarının yüzün ıslattığını hissetti.  Uzun zamandır akmayan gözyaşları kendini göstermeye kadar vermişti demek, hemde kimin önünde? Kendini güçsüz gösteremezdi, göstermemeliydi ama dayanamıyordu işte, artık yapamıyordu…

Jongin önündeki kıza baktı, gözyaşları yüzünden süzülürken kalbi acımıştı. Ne kadar kötüydü onun için kim bilir. Sevdiği adamı öldürmesi için eğitiyordu onu, muhtemelen bunu yapınca ondan nefret edecekti. Elinde olmadan önündeki kıza sarıldı, ona destek olmak istiyordu, ilerde yapmak zorunda olduğu şey için kısaca ondan özür diliyordu, tabii eğer bunu başarabilirse. ‘Kötü olmayı o seçmedi Minah, o eskisi gibi değil, o sevdiğin kişi değil.’ Kız derin bir nefes alarak önündeki çocuğun sarılışına karşılık verdi. ‘Biliyorum, ama bu daha çok acıtıyor.’ Jongin bir şey demeden onu sarmaya devam etti.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorlardı, Minah’ın gözyaşları kesilmişti sadece kollarının arasındaki sıcaklık onu rahatlatmıştı, ona güven vermişti, güvenebileceğini hissediyordu ona, Jongin iyi biriydi, iyi bir dinleyici ama berbat bir çaylak. Bu Minah’ı gülümsetti. ‘Ne oldu?’ Jongin güldüğünü fark etmişti. ‘Hiç.’ Odayı yine sessizlik kapladığından birbirlerinden ayrıldılar. ‘Devam etmeliyiz.’ Jongin başını sallayarak yerinden doğruldu. Kıza baktı. ‘Minah eğer yapabilirsem…’ derin bir nefes aldı ‘…eğer onu öldürebilirsem, benden nefret edeceksin değil mi?’ Kız yüzüne hüzünlü bir gülümseme koydu. ‘Muhtemelen’ Haklıydı, o da kendinden nefret edecekti, ne de olsa bu onun seçimi değildi. Ne onun, ne Minah’ın ne de Xiu’nun… Sadece kadar onlara gülmemişti o kader ve bu durumda herkes sevdiği kişiyi kaybedecekti…

supernaturel~

Not: Şimdi kafası karışan falan olur belki aradan zaman geçmiş, Jongin'in eğitim zamanları 1-2 ay ilerisi gibi düşünün. Jongin sürekli Minah'a, Xiu hakkında sorular sorsada geri tepiyordu. Yavaş yavaş olaylara gelelim dedim 15 civarı final düşünmekteyim^^

Tattoos~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin