Arkamdaki nesneyi hissettiğim andan beri çıtımı çıkaramıyordum. Kafam da bir yığın sorular dönüp duruyordu. En çokta neden? Neden buradaydım. Ayakta durmuş neyi bekliyordum, neden kimse bir şey söylemiyordu. En azından neden burada olduğumu bilmek hakkım değil miydi? Umarım Hakan anneme olanları anlatmayı akıl etmiştir. ''Yürü, gidiyoruz'' diyen ses düşüncelerimi böldü. Bu sefer ki bir kadın sesiydi. Kolumu bir elin sarıp, beni çekiştirdiğini hissettim. Çekiştirdiği yöne doğru adım attım ''biraz hızlı'' dedi tekrardan. Adımlarımı ona uydurmaya çalışsam da gözüm kapalı fazla zorlanıyordum. Kolumdan çekiştiren kişinin kadın olduğu düşüncesiyle biraz rahatlayıp ''nereye gidiyoruz?'' diye sordum. ''biraz sabret her şeyi öğreneceksin. Şuan böyle olması gerek'' dedi. Önce ilk defa cevap aldığım için afallamış durumdaydım. Ama konuşan birini bulmuşken bırakamazdım ''peki neden? Ne yaptım'' dedim. Birkaç saniye beklesem de cevap gelmedi ''lütfen, bana yardım et'' dediğim de ayağım bir yere çarptı ve tökezleyip yere düştüm. Yerden doğrulmama yardım etmek için yanıma çömeldiğini hissettim. Ellerimden tutup ''sana yardım ettiğim için buradasın zaten'' dedi ve beni ayağa kaldırdı.
''Böyle olmayacak, bekle!'' dedi. Birkaç saniye sonra ''buraya gel!'' dediğini duydum. Anladığım kadarıyla telefonuyla birini aramıştı. Yanımda fazla konuşmamaya çalıştığını fark etmem çok güç olmadı, nedense sesi; daha fazla soru sorma tınısındaydı. Az önce söylediği şey kafamı fazlasıyla kurcalamaya başlamıştı çoktan. Ufakta olsa bir ipucu verdiğinin farkındaydı ve artık ağzını bıçak açmıyordu. Ama beni korumakta neyin nesiydi, hala anlamış değildim. Beni kimden koruyordu ve kim koruyordu bunu bulmam imkansızdı.
''Düştü. Sen götür'' dedi kadın. Artık yalnız değildik. Biri daha gelmişti. Biri kadın olmak üzere en az iki kişiydiler demek ki. Bunun sadece iki kişiden ibaret olduğunu düşünmüyordum. Başkaları da olmalıydı. Sonuçta kaçırılmıştım, bu kolay ve basit bir şey değildi. Düşüncelerimle boğuşurken, tekrardan ayaklarımın yerden kesildiğini fark ettim. Bir an yüreğim ağzıma geldi, ta ki yeniden birinin kollarında olduğumu anlayana kadar.
***
Ne kadar sürdü tam kestiremesem de kısa bir süre sonra yumuşak bir şeyin üzerine bırakıldığımı hissettim. Ardından bir kapının kapatıldığını duydum. Biraz bekleyip, bir şey değişmediğini fark edince uzandığım yerden doğruldum ''kimse var mı?'' diye seslendim. Biraz bekledim ama cevap alamadım. ''Eğer biri var ise lütfen ses verebilir mi? Yoksa şu lanet bandı çıkarıcam. '' tekrardan seslendim ama yeniden ses yoktu. Kendi kendime konuşuyor gibi hissetmeye başlamıştım. ''Pekala, çıkarıyorum' 'diyerek bandı elimle çekip aldım. Gözlerim karanlığa alıştığı için, yüzüme çarpan ışıkla yanma hissi hissettim. Elimi gözümün önüne getirerek, biraz olsun ışığı azaltmaya çalıştım. Birkaç saniye sonra alıştığım da elimi gözümün önünden çekip, şaşkınlık içerisin de etrafıma bakındım. Bir yatağın üzerinde oturuyordum. Harabe gibi bir yer beklerken, fazla düzenli temiz bir yerde bulunduğumu gördüm. Yavaşça yataktan kalktım ve odanın her bir köşesini süzdüm. Birkaç adım uzağım da duran masanın üzerindekiler dikkatimi çekti. Masaya doğru ilerledim ve defteri elime aldığım da, kapağını açıp açmamakta kararsız kaldım. Çünkü elimde tuttuğum defter bana hiç yabancı değildi. Karşıma ne çıkacak konusun da en ufak bir fikrim yoktu. Başımı kaldırdığım da duvarlara yapışmış olan resimler dikkatimi çekti. Defteri masaya bırakıp, resimlere doğru yaklaştım. Kaşlarım çatık bir vaziyette fotoğrafları inceledim. Neyin içerisindeydim! Karşım da bir yığın annemin fotoğrafı vardı, üstelik Hakan'ın babasıyla birlikte.
Elimi duvardan çekip, parmak uçlarımı annemin yüzünden ayırdım. Bu da neydi böyle? Başımı çevirip tekrar masada duran deftere baktım. Defter, o annemin günlüğüydü! Koşup defteri elime aldım. Kapağını açıp sayfalara hızlıca göz attım. Sevgili günlük diye başlayıp; iyi geceler ile biten cümlelerle doluydu sayfalar. Bunun burada ne işi vardı. Kafam allak bullak olmuştu. Defteri masaya bırakarak, masada ki diğer kağıt parçalarını, not defterlerine baktım. Ne aradığımı bilmiyordum ama bir şeyler olması lazımdı. Ya biri benimle çok kötü oyun oynuyor yada ortada ciddi anlamda bir suç vardı ve bunun açıklaması kesinlikle olmalıydı.
Tekrardan etrafıma bakındım. Farklı bir şeyler bulabilirdim. Kapı gözüme takıldı. Bildiğin bir evin içindeydim ve kapıyı açma ihtimalim olabilirdi. Veya kırabilirdim. Kapıya doğru gidip, kolunu aşağıya doğru çektim. Tabi ki açılmamıştı. Elimi yumruk yapıp kapıya setçe vurmaya ve tekmelemeye başladım. 'çıkarın beni!' diye odada haykırdım. Aynı zamanda kapıyı tekmelemeye devam ediyordum. ''bana biri açıklama yapabilir mi? Annemin fotoğrafları neden burada!'' yumruk yaptığım elimi açıp, bu sefer kapıyı tokatladım. Bitkin bir halde ''kimse yok mu?'' diyerek başımı kapıya doğru yasladım. Yorulmuştum. Düşünmekten ve soru işaretlerle dolu olmaktan bitkin halde kalmıştım. Artık korkmuyordum. Sadece merak ediyordum.
Başımı kapıdan çekip arkamı döndüm. Sırtımı kapıya yaslayarak yavaşça yere çömelip başımı ellerimin arasına aldım. 'ne bokum dönüyor burada!' diye hayıflanarak başımı ellerimin arasından kaldırdım. Kaldırmam ile pencereden yansıyan ışık gözüme işledi. Bir an neden pencere dikkatimi çekmedi diye düşündüm ve hemen ayağa fırlayarak pencereye koştum. Pencereyi açtığım da önce şaşırdım ama çivilenmemiş olması, benim gerçek anlam da tutsak olmadığım anlamına geldiğini düşünerek rahatladım. Birileri annemi takip ediyordu ve beni kaçırmıştı. Büyük ihtimal sıra fidye istemekteydi. Kesinlikle! Pencereden kaçma ihtimalim, şuan rüya görme ihtimalimle eşdeğerdi. İkinci katta olmama rağmen demirlik vardı ve bağırıp haykırmam boşa olacağını gördüğüm ağaçlar karşısında anlaşılıyordu. Bildiğin ormanın içerisin de bir evdeydim. Lanet olsun!
***
Pencerenin önünde dikilmiş ağaçları izlerken birinin kapıyla uğraştığını duydum. Hemen arka mı döndüm. ''kim var orda?'' diye seslendim. Bir an için korkmuştum. Ne diye yanıma biri geliyordu ki şimdi? Koşup kapıya doğru tüm gücümle yaslandım. ''içeri gelmeni istemiyorum. Kimsin?'' dedim. Kapının ardında ki kişi kilidi açmış, içeriye girmek istiyordu. Kapıyı tuttuğumu anladığında konuştu. ''sana yemek getirdim, zarar vermeyeceğim'' dedi kadın sesi.
''Peki sana nasıl güvenebilirim?'
''Sana zarar vermek isteseydim, çoktan verirdim. Söylediği şeyde haklılık payı vardı. Kapıyı tutmayı bırakıp birkaç adım geri adım attım. Kapıdan girecek olan kadını beklemeye başladım. Kapı açılıp, içeri girdiğinde nasıl tepki göstereceğimi bilemedim. Yüzüne bile bakamamıştım, o ise hiçbir şey yokmuş gibi rahat hareket ediyordu. Elinde ki tespihi masaya bırakıp bana doğru döndü. Hafifçe gülümseyip kapıya doğru yürüdü.
''Bir dakika seni tanıyorum!'' dedim. Arkasını döndü. ''bu imkansız.''
''Kapa çeneni, pis kaltak! Sen babamla yatan kadınsın.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON GÜVENİN SONU (TaMaMLAnDI.)
Misterio / SuspensoBeyza artık mezun olmuştu. Sınav streslerini atlatmış ailesiyle geçireceği tatilin hayaliyle heyecandan yerinde duramıyordu. Bilemezdi ki ansızın babasından gelen kötü bir haber ile hayatının altüst olacağını. Her gün bir başka yakınının güvenini ka...