Okul kantinine indiğimde pek fazla insan yoktu. Yemeğimi alarak arka masalardan birine geçtim. Yemeğimi yerken arka tarafımdaki masaya kızlı erkekli bir grup oturdu. Hararetli bir şekilde gezi hakkında konuşuyorlardı. Bu seneki okul gezisi hakkında olmalıydı. Okulumuz her yıl zengin ailelerin düzenlemiş olduğu yurtdışı gezisi yapardı. Adı üstünde zengin ailelerin çocukları giderdi. Burslular arasından da iki kişi kura ile çekilip gönderilirdi. Bu sefer neresi olduğu belirlenmemişti. Sanırım bunu kararlaştırıyorlardı. Henüz bu gezilerden birine bile seçilmek nasip olmamıştı. Bu duruma pekte üzüldüğüm söylenemez. Bilmediğiniz bir ülkede üstelik konuşamıyorsanız bu sizin için bir faciaya dönüşebilir. Biraz sonra kızlardan birinin koşarak kantin kapısına gittiğini gördüğümde aynı zamanda kantin kapısının orda da sarışın bir çocuğun olduğunu görmüştüm. Kız koşarak sarışın çocuğa sarılmıştı. Sarılmaları bittiğinde kız benim arkamdaki masalardan birinde oturan arkadaş gurubunu gülerek sarışın çocuğa gösterdiğinde çocukla bi an gözgöze gelmiştik ve bu kısa anın ardından kafamı tabağıma çevirerek yemeğime odaklanmıştım. Birileriyle göz teması kurmayı hiç sevmiyordum. Hamburgerimi hırslı bir şekilde yiyorken yanımdaki sandalyelerden birinin çekildiğini duymamla kimin geldiğini görebilmek adına kafamı kaldırdım. Bu az önceki sarışın çocuktu. Şaşkınlığımı gizleyerek konuşmasını bekledim. Umarım dalga geçmek için gelmemiştir diye kendimce bir takım fikir yürütüyordum. Bana gamzesini göstererek gülümsedikten sonra kısa bir ses deneme öksürüğünden sonra konuşmuştu.
"Merhaba. Bu seneki gezi nereye olsun diye bir anket yapıyoruz da senin fikrin nedir neresi olmasını istersin?" benim cevabımı beklercesine gözlerini üstüme diktiğinde haraketsiz durmayı keserek işaret dilinde 'hayır bir fikrim yok.' dedim. Ne yaptığımı anlamamış olacak ki yüzüme bön bön bakıyordu biraz sonra arka masamdaki gruptan birinin "abi okulun sağır ve dilsiz burslu öğrencisi bu kız bunu geç başkasına sor muhtemelen seni anlamadığını falan söylemiştir" sarışın çocuğun anladığını belirten bir kaç mimiklerinden sonra bana son bir kez bakarak sandalyesinden kalkarak gitmişti. Daha fazla burada durup anlaşılmamak adına kütüphaneye gitmeye karar vermiştim çünkü orası sessizdi aynı benim gibi.
********
Elimde kabarık yazıları olan kitabın kapağında parmaklarımı yavaşça gezdirdim. Kitap " Yırtık Sayfa" adlı bir kitaptı her zaman ilgimi ilk çeken kitapların aldıkları kimliktir. Kimliğin en önemli kısmı ise ismidir. Arkamda hissettiğim kıpırdanmayla biraz daha raflara yanaşıp arkamdakine yer açtım. Açtığım yer ona yetmemiş olacak ki ufak bir sarsılmayla arkamı döndüm. Karşımda ki benden birkaç santim kısa olan kıza baktım. Tüm her şeyiyle turuncu bir kızdı. Elini yavaşça kaldırıp bana el salladı ve tatlı bir şekilde gülümsedi. "Hey merhaba rahatsız ettim sanırım. Çok üzgünüm bir kitap arıyordum da." diyerek mahçupca gülümsedi. Bu haline hafif bir şekilde tebessüm ettikten sonra ellerimi kullanarak hangi kitabı istediğini sordum. Yaptığımı anlamamış olacak ki ne yaptığımı sorgularcasına bana baktı. Bende yaptığımın saçmalık olduğunu fark edince çantamın ön gözünden küçük not defterimle bir kalem çıkardım. Herhangi bir sayfasını açtıktan sonra " Hangi kitabı arıyorsun?" yazıp not defterimi kıza çevirerek okumasını sağladım. Bir süre sonra bakışlarını bana çevirdi "Aslında aradağım kitap Kürk Mantolu Mandonna-Sabahattin Ali" dedi. Gülümsedim. Ezbere bildiğim rafların oraya geldiğimde her daim yerinde olan kitabı alarak kıza uzattım. Hafif bir şekilde gülümseyerek bakışlarını ayak uçlarına diken kıza uzun bir süre boş boş baktım. Az sonra varlığımın farkına vardığını sandığım bir zamanda kafasını kaldırıp mahcup bir şekilde gözlerime baktı. Ne düşündüğünü tahmin edebiliyordum. Durumumu bilmediği için kendine kızıyor olmalıydı ama nerden bilebilirdi ki."Üzgünüm yani ben bilmiyordum. Kitap içinde teşekkür ederim. Yanlış anlamazsan adın ne ve hangi sınıftansın?" bir kez daha tebessüm ettikten sonra not defterimi alarak "Adım Sadem. 12-B sınıfındayım ya sen?" yazıp tekrar ona uzattım " Bende Gizem. Tanıştığımıza memnun oldum benim sınıfım da 12-C "dedi. Ardından elini uzattı. Elini tutup tebessüm ettim. Acelesi varmış gibi hızlıca yerdeki çantasını toplayarak hızlı bir şekilde ayaklandı. "Üzgünüm arkadaşım bekliyor bir an önce yetişmeliyim. Umarım bir daha karşılaşırız." diyerek gülümsedi. Hafifçe basımı sallayıp tebessüm ettim. Hızlıca o kütüphaneden ayrılırken bende elimde hala durmakta olan kitabı alarak kütphaneden ayrıldım.
******
"Bazen yazmak bazı insanlar için mutlu zamanlarında aynı etkiyi göstermez. Bazı insanlar mutluyken yazamaz çünkü gençler. Hatta çoğu şairimiz yazı yazabilmek için acıekmek isterler. Acı çeksinler ki kafeste tıkılı kalan sözler bir hançer gibi saplanabilsin kağıda." Bu sözler o kadar doğruydu ki. Bazen bu halde olmam benim için bir avantaj haline geliyordu. Yazmamı sağlıyor ve cümlelerimi geliştirmemi sağlıyordu. Bu, engelime bazen olumlu taraftan bakmamı sağlıyordu. Acı olmadan insan olamazdınız. En önemlisi acı olmadan tam olarak yaşamanın önemini anlayamazdınız.
Öğretmen ,çantasını toplayıp sınıftan ayrıldığında eşyalarımı toplayarak okulun bahçesine çıktım. Servisimin gelip gelmediğini kontrol ederken sonradan yürümeye karar vererek servisçimiz Ali abiye yürüyeceğime dair mesaj atıp ,kulaklıklarımı da takarak yürümeye başladım. En sevdiğim şarkılardan biri çalarken. Ruhumun çekip gitmesine izin verdim.
********
Eve geldiğimde henüz ikizim olan Sıla'nın gelmediğini fark ederek odama geçtim. Üstümdeki kıyafetlerden kurtularak üstüme rahat bir şeyler geçirip yatağıma oturdum. Yatağımın yanındaki komodinden laptopumu alarak kapağını açtım. Şifremi girdikten sonra karşıma çıkan görüntü karşısında irkilsemde sessizce bir çığlık attım. İç sesinin 'ne saçmalıyorsun sen' aflınbağırtılarıni duymazdan gelerek ekranımda olmaktan artık bunalmış olan Sia resmine bakarak bir sekme açtım. Ne aratıcağımı bilemez halde tuşlara bakınırken uzun zamandır girmediğim instagram hesabına girerek Sıla yla ortaklaşa kullandığımız bir söz sayfasına girip yeni resim yüklemek üzere galerime bakındım. Koyacak güzel bir sözüm olmadığını farkettiğimde resim koymayı sonraya erteleyerek mesaj kutusuna baktım. Bir kaç kişiden gelen ' öldünüz mü?' mesajlarını es geçerek bir sayfadan gelen mesajı açtım. Mesajda aynen şöyle yazıyordu.' Hah. Bizden iyi paylaşımlar yaptığınızı mı sanıyorsunuz. Böcekler.' bu yazdığına kahkahalarla gülerken odamın kapısının açılma sesiyle gülümsememi durdurarak gelen kişiye baktım. Gelen Sıla'dan başkası değildi. Neye sırıttığımı sorarcasına kaşlarını kaldırdığında gelmesini işaret ederek laptopun ekranını ona çevirdim. Elindeki çantayı çalışma masasının üzerine bırakıp tanıma geldiğinde ,okurken ki ifadelerini izlemek çok zevkliydi. Biraz sonra kahkahalarla gülmeye başladığında bende ona katılarak güldüm. Gelmesi yavaşlayarak bana döndüğünde "Bu insanlar kafayı yemişler" diye bir solukta konuştu. Bende kafa sallayıp gülmekle yetindim. Bir anda yüzünde ki gülümseme solup yerini şaşkınlık alırken gözleri kollarıma takıldı. "Hey kollarına ne oldu böyle." deyip bana sorgularcasına bakış atarken yutkundum ellerimle "bir şeyim yok abartıyorsun" diyerek geçiştirmeye çalıştım. O ise buna inanmamış olacak ki "neyin abartmasından bahsediyorsun kolların morarmış Sadem." dedi. Ona bundan bahsedemezdim. Sırf dilsiz olduğum için, beni hergün aşağılayarak canımı yakan insanlardan bahsedemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duyulan Geniş Zaman
ChickLitHissizliği de tadacaksın bu bedende hisleri de. Kalbin acılarınla terbiye olurken, sessiz kalmak ne kadar güç bunu anlatacaksın insanlara. Konuşamıyorsam yazarım deyip bir umut ışığı yakacaksın kendine. İzmaritler yakarken ayaklarını pes etmeden tek...